Eyüp Kılıç: 'Tek Dünya' planında son viraja girildi
Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Eğitimci/Araştırmacı/Yazar Eyüp Kılıç, geçtiğimiz gün Hindistan'da düzenlenen G-20 Zirvesi'ni TİMETURK için değerlendirdi. Kılıç, zirvede dikkat çeken 'Tek Dünya' mesajını ise 'Tek Dünya planında son viraja girildi' şeklinde yorumladı.

Oluşturma Tarihi: 2023-09-14 23:13:43

Güncelleme Tarihi: 2023-09-14 23:44:45

9-10 Eylül tarihleri arasında Hindistan'ın ev sahipliğinde gerçekleşen 18'inci G-20 Zirvesi'ne ilişkin TİMETURK'ün sorularını cevaplandıran Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eyüp Kılıç, zirvenin teması olarak öne çıkan 'Tek Dünya' mesajıyla birlikte Rusya-Ukrayna savaşının ardından yeniden şekillenen uluslararası dengeleri değerlendirdi...

Geçtiğimiz hafta Hindistan'ın ev sahipliğinde G-20 Zirvesi'nin 18. düzenlendi. Zirveyi kısaca değerlendirebilir misiniz?

Öncelikle G20 Zirvesinin verdiği açık ve örtülü mesajları iyi okumak gerekiyor. Burada en dikkat çekici olan özellikle başta ABD olmak üzere batı ülkelerinin Hindistan ile olan ilişkilerini, görüşmelerini iyi anlamak gerekiyor. Hindistan'ın son dönemde tüm kartlarını ABD ve AB ülkeleri tarafında kullandığını net olarak görebiliyoruz. Bu durum Çin-ABD rekabeti ve Çin'in attığı, atmak istediği adımlar için önemli bir engel teşkil edebilir. Rusya-Ukrayna savaşının başından bu yana Hindistan'ın aldığı başka bir rol daha var ki; Batı dünyası için önemli bir misyon edinmiş durumda. Güya Rusya gazı ve petrolüne ambargo uygulayan bir ABD ve bu ambargoya büyük ölçüde uyuyor gözüken bir AB var ama özellikle AB ülkelerinin savaşın başladığı süreç sonrasında Rus gazını Hindistan üzerinden nasıl tedarik ettiği rakamlar incelendiğinde çok net şekilde ortaya çıkıyor. Çin ve Rusya liderlerinin zirveye katılmamasında aslında farklı birçok sebep var olmakla birlikte zirvenin Hindistan'da düzenlenmesi de önemli bir etken. Bu çekişmenin önümüzdeki süreçte çok daha belirgin hale geleceğini net olarak ifade etmek gerekiyor. Hatta Hindistan'ın mevcut “batıcıl” tutumunun faturası farklı noktalardan da kesilebilir. Zira bölgede kullanılabilir şekilde daima hazır bekleyen bir Keşmir sorunu var ki; Pakistan ve Hindistan arasındaki bu süregiden sorun “birileri” tarafından tabiri caizse kaşınabilir.

ÇİN'İN 'BİR KUŞAK BİR YOL' PROJESİNE ALTERNATİF KORİDOR

Bir diğer önemli husus ise ABD Başkanı Biden'ın açıkladığı yeni ticaret yolu projesi. Söz konusu ticaret yolu Ortadoğu'daki ülkeleri demiryolu ile birbirine bağlamayı ve onları da liman yoluyla Hindistan'a bağlamayı amaç edinen bir koridor. Peki bu bize neyi hatırlatıyor? Tabi ki Çin'in yaptığı “Bir Yol Bir Kuşak” projesini… ABD adeta Çin'in milyarlarca dolar yatırım yaptığı ve yapılanması devam eden bu projeye alternatif bir proje, alternatif bir koridor ilanında bulunuyor.

RUSYA-UKRAYNA KRİZİ

Dikkat çekilmesi gereken çok sayıda böyle başlık var. Zirve kendi içerisinde birçok çekişmenin su yüzüne çıktığı görüşme ve açıklamalara sahne olmasına rağmen sonuç bildirgesini açıklayan Hindistan G20 Temsilcisi Amitabh Kant bildirgede yer alan 83 paragrafın tamamının katılımcı ülkelerin %100 tarafından tam mutabakatla kaleme alındığını ifade etti. Ancak buna çeşitli itirazlar geldi. Örneğin geçtiğimiz zirvede yer alan "Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaş" ifadesi ve bu ifadeye bağlı eleştiriler yeni bildirgede yer almadı. Bunun yerine "ülkelerin güç kullanarak başka ülkelerden toprak alması doğru değildir" benzeri bir ifade kullanılarak konunun yumuşatılması, başta Ukrayna olmak üzere bazı Batı ülkeleri temsilcileri tarafından yüksek sesle eleştirildi.

TÜRKİYE'NİN KİLİT ROLÜ

Son olarak Türkiye'nin zirvedeki etkisinden de bahsetmek gerekiyor. Zirvede yine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın birçok başlıkta çok önemli etkinlik koyduğunu net olarak görebiliyoruz. Gerek ikili gerekse heyetler arası görüşmelerde yine birçok başlıkta ülkemize önemli kazanımlar sağlayacak gelişmelere tanıklık ettik. Cumhurbaşkanımızın liderliği dünya ülkeleri nezdinde giderek artan ve etki alanını genişleten bir konumda. Bu da ülkemizin karar alıcılar liginde olmasını net olarak sağlamış durumda. Artık eksenler arası seçim yapmak zorunda olan bir ülke değil eksenler arasında denge olan kendisi eksen olma yolunda emin adımlarla yürüyen bir ülkeyiz.

Hindistan G20 Temsilcisi Amitabh Kant'ın sonuç bildirgesini açıklarken sonuç bildirgesinde yaşanan başta Rusya'nın çekinceleri olmak üzere birçok hususta Türkiye'nin kilit rol oynadığını ifade etmesi de etkinliğimizin teyidi niteliğinde…

TAYVAN VE KEŞMİR GERİLİMİ

Şubat ayındaki bir konuşmasında George Soros, Modi hükümetinin ABD ile Rusya arasında denge ilişkisini sürdüremeyeceğini söylemişti. G-20 toplantısının sonuçlarıyla ilgili tartışmalara baktığımızda ve Hindistan'da Çin'e yönelik sınır ihlali suçlamaları sürerken Soros'un haklı olduğu söylenebilir mi?

Aslında bu sorunun cevabını siz sormadan önce bir önceki sorunun içerisinde vermiş oldum. Hindistan şu anda batının istekleri doğrultusunda Çin'in çevrelenmesi noktasında kullanılıyor diyebiliriz. Modi hükümetinin bu denge politikasını çok uzun süre sürdüremeyeceğini bilmek, tahmin etmek için kahin olmaya da gerek yok zaten. Burada Çin'in doğrudan bir müdahilliğini beklemek yerine Pakistan üzerinden bir gerilim beklemek bana daha yakın bir ihtimal olarak geliyor. Tabi Batı'nın elinde Çin için kullanılmaya hazır bir kart daha var ki o kart da Tayvan… Yakın tarihte ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin tüm itirazlara ve yükselen gerilime rağmen Tayvan'ı nasıl ziyaret ettiğini hatırlamak gerekiyor. Yani; dikkatle izlenmesi gereken iki nokta var. Tayvan ve Keşmir Bölgesi…

HİNDİSTAN'IN YÜKSELİŞE GEÇİŞİ

Hindistan Başbakanı Modi tarafından liderlere hediye edilen Hintçe "Khadi" adlı atkıların "kendi kendine yeten Hindistan'ı" simgelediği belirtildi. Hindistan'ın iddialı çıkışlarını nasıl karşılamamamız gerekir?

1,3 Milyar nüfusa sahip olan Hindistan'ın 2028 yılına kadar 1,4 milyar nüfusa sahip olan Çin'i geçmesi bekleniyor. Uzun yıllar boyunca İngiltere sömürgesinde kalan Hindistan'da Batı etkisi halen ülke içi dinamiklerde çok yüksek noktada. Zaten ülkenin resmi dillerinden birisi de İngilizce. Çin'in yükseliş sürecinde gördüğümüz benzer bir durum Hindistan için de geçerli. Gerek nüfus gerek ekonomi olarak sürekli yükseliş ivmesine sahip olan ülkenin dış politikası ekonomik diplomasisine bağımlı durumda. Bandung Konferansı etkisi ile yıllarca "üçüncü dünya idealizmi" olarak nitelendirilen yaklaşım üzerine dış politikasını sürdüren Hindistan özellikle son yıllarda bu yaklaşımı terk ederek tamamen pragmatizme evrilmiş durumda.

Ülke, ucuz işgücü, üretilen ürün hacmi, yazılım ve teknoloji konusunda çok önemli artılara sahip olan ülke birçok uluslar arası şirketin de üretim anlamında arka bahçesi konumunda. Ama tüm bunlardan ziyade Atlantik ve Pasifik dengeleri düşünüldüğünde Çin ile birlikte Pasifik'in en önemli ülkesi konumunda. Zaten bu durumda birçok büyük şirketin yönetim kademelerinde Hindistan menşeili yöneticileri görmemize sebebiyet veriyor. Aynı şekilde çeşitli ülkelerde Hindistan kökenli siyasetçileri de son dönemde görüyor olmamız asla bir tesadüften ibaret değil.

Hindistan'ın tüm bu realitelere dayanarak bir özgüven ortaya koyuyor olması çok da şaşılacak bir konu değil. Ancak önceki sorularda izah ettiğimiz üzere dengeyi koruma noktasında önemli çıkmazları var ve er ya da geç büyük sorunlarla yüzleşmek zorunda kalacak.

"TEK DÜNYA" PLANINDA SON VİRAJA GİRİLDİ"

David Rockefeller'ın "tek dünya" görüşüyle ilgili olarak söylediği "Dünyada bir devlet oluşturduğumuzda, halkların kendilerini yönetme hakları, artık dünya bankerleri ve entelektüelleri olan elitin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur." iddiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sizle de daha önceki röportajlarımızda benzer konuları konuştuk. Ancak ne yazık ki; bu hususlara girince “komplo teorisyeni” olarak anılmaya ya da yaftalanmaya başlıyoruz. Tek Dünya hükümeti ne bir komplo teorisi ne de bir ütopyadır. Yıllardır planlanan ve bugün artık son virajına girilmiş bir konudur. Pandemi süreci bunun ilk provasıydı. Bakın Pandemi döneminde dünyadaki hemen hemen tüm ülkelerin sağlık bakanlıkları sorgusuz sualsiz şekilde başında tıp uzmanlığı dahi olmayan Dünya Sağlık Örgütü'nün gönderdiği talimatları birebir yerine getirdi. Adeta dünyada bir tane sağlık bakanlığı vardı ve ülkelerin sağlık bakanlıkları o tek bakanlığın il/şube müdürlükleri gibiydi. Benzer bir durum şimdi “iklim değişikliği” başlığı altında farklı bir şekilde sahnelenmek isteniyor. Tabi bir de son günlerde ivmelenen “uzaylı” meselesi var.

POPÜLER KÜLTÜR VE DAYATILAN HAYAT TARZI

Ulus devletlerin mevcut yapıları sorunları çözmekte yetersiz, sorunları ancak küresel bir üst akıl çözer noktasında bir algı dayatması ile karşı karşıyayız. Tek tipleşmiş, sadece verilen “emir ve yasakları” sorgulamadan hayata geçiren, özendirilen, istenilen hayatı yaşaması gereken, değer yargılarından vazgeçmiş, ahlaki ve dini değerlerini popüler kültürle takas etmiş bir insan tipi ve bu insan tipinden müteşekkil bir toplum oluşturmak istiyorlar.

Bu husus gün geçtikçe sadece sağlık, iklim gibi başlıklarla kalmayacak, ekonomiden, mülkiyete kadar her başlıkta farklı dayatmalarla kendini iyiden iyiye göstermeye başlayacaktır. Kendilerini “üstünler” olarak görenler ve yönetilmesi gereken “zavallılar” olarak şekillenen bir yapı ile karşı karşıya kalmak üzereyiz.

Özgürlük kısıtlamalarını özgürlük gibi, ahlaki değer yargılarını dejenere eden, yok eden hususları serbestiyet gibi, dini değerleri gericilik, dini değerlere aykırı olan her fiili modernite gibi gösteren bir zihniyetin taarruzu altındayız. Ve ne yazık ki; başta genç nesillerimiz olmak üzere toplumun büyük kesimi bu taarruz karşısında teslimiyetinin farkına dahi varmadan teslim olmuş durumda…

"ABD'DE BAŞKAN KİM OLURSA OLSUN MUKTEDİR OLAMIYOR"

Kasım ayındaki ABD seçimlerine az bir zaman kalmışken Trump'ın diğer cumhuriyetçi adaylar arasında açık ara önde, Biden'ın karşısında ise şansının çok yüksek olduğu iddialarına katılıyor musunuz? Trump kazanırsa ABD ve dünyada ne değişir?

Trump'ın şansının çok yüksek olduğu konusunda aksi bir fikir beyan etmek zaten mümkün değil. ABD kamuoyunda hatrı sayılır, güvenilir kamuoyu araştırmalarının birçoğu şayet Trump aday olabilirse başkan olarak seçimden çıkacağını zaten gösteriyor. Tabi ki altını çizerek söylüyorum başkan adayı olabilirse!

Ancak Trump'ın ilk döneminde ABD'nin müesses nizamına karşı çokta başarılı olduğunu söyleyemeyiz. İkinci bir dönem fırsatı yakalarsa bu konuda ne kadar başarılı olur bu da şüpheli bir durum. Zira ABD'nin yönetim sisteminde çok fazla denge söz konusu… Pentagon'un etkisi, CIA etkisi, eyaletlerin çeşitli başlıklarda kendine ait yetkileri vs. başkan kim olursa olsun iktidar olduğunu ama muktedir olamadığını bize gösteriyor.

"TRUMP GELİRSE DURUM ÇOK FARKLI OLABİLİR"

Sorunuza cevaben şayet kazanırsa, "dünya da ne değişir"i cevaplamak gerekirse, ifade ettiğim gibi müesses nizama ve “elitlerin” yaptığı planlamalara karşı tek başına büyük değişimlere imza atmasını beklemek hayalcilik olur. İlk döneminde yaptığı planlamalar dahilinde uluslar arası ilişkiler literatüründe Arap Nato'su olarak nitelendirdiğimiz Middle East Strategic Alliance yeniden canlanabilir ki bu durum Ortadoğu da tüm dengeleri değiştirir. Aynı zamanda Trump'ın Çin ve Rusya ile ilgili stratejisinin mevcut Biden yönetiminden çok daha farklı olduğunu biliyoruz. Bu hususlarda da küresel elitlerin hegemonyası altında olan Biden'la taban tabana zıt bir politika izleyebileceğini öngörebiliriz. Ancak işinin hiç de kolay olmadığını da söylemek gerekiyor.

Röportaj: Cumali Dalkılıç