Kadir Ertaç Çelik: ABD İngiliz Ortadoğu'su yerine Amerikan Ortadoğu'su inşa etmeye çalışıyor
'ABD'nin Süveyş Kanalı krizi ile bu bölgede Batı'nın Jandarması olduğunu söyleyen' ANKASAM ABD ve Güvenlik danışmanı Kadir Ertaç Çelik, 'Washington'un Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile İngiliz Ortadoğu'su yerine Amerikan Ortadoğu'su inşa etmeye çalıştığını' söyledi.

Oluşturma Tarihi: 2017-10-10 12:55:23

Güncelleme Tarihi: 2017-10-10 12:55:23

TIMETURK | 5 SORU

15 Temmuz darbe girişimi ile daha da gerilen ABD-Türkiye ilişkileri geçtiğimiz gün yaşanan vize krizi ile tırmanışa geçti. Ortadoğu'da devam eden ve büyük ölçüde ABD 'desteği' ile süren kaos göz önünde bulundurulduğunda yaşananlar Washington-Ankara arasındaki ilişkileri nasıl etkileyecek? Konuyu 5 SORU'nun bugünkü konuğu ANKASAM ABD ve Güvenlik danışmanı Kadir Ertaç Çelik ile konuştuk.

İşte Çelik'in açıklamaları:

"ABD'NİN TÜRKİYE POLİTİKASINI SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ PARAMETRELERİ BELİRLİYOR"

1) 17-25 Aralık, 15 Temmuz, Bylock irtibatları, FETÖ liderinin burada yaşaması... ABD'nin 'suçüstü' durumuna ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir?

Bu soru bağlamında öncelikle belirtilmesi gereken husus ABD, Türkiye politikasını günümüzde hala Soğuk Savaş döneminin parametreleri üzerinden belirlemektedir. Bu nedenden ötürü Türkiye'yi söz konusu dönemde olduğu gibi bir eksen ülke olarak ele almaktadır. Ancak Türk karar alıcılar ve siyaset yapıcılar uluslararası sistemin dönüşümü ve evrimine dair okumalarında 90'ların öncesindeki parametrelerin ve bu bağlamda tek yönlü dış politikanın Türkiye'nin çıkarları ile örtüşmediğini görmüşlerdir.

"WASHİNGTON, TÜRKİYE'NİN ETKİN AKTÖR OLMASINI HAZMEDEMİYOR"

Genel olarak bu şekilde cereyan eden oyunda Washington, Türkiye'nin otonom ve etkin bir aktör olma iddialarını hazmedememektedir. Bu nedenden ötürü ABD hedef ülkelerde; özellikle de Soğuk Savaş döneminde NATO veya diğer unsurlar aracılığıyla nüfuz ettikleri devletlerde çeşitli yapı ve aktörlerle ilişki tesis ederek, söz konusu ülkenin kendi çıkarlarıyla örtüşmeyen bir politika tercihinde bulunması halinde müdahale edebilme yeteneğine sahip olmayı amaçlamaktadır.

Yaşanan her şey bu durumla ilintili olup Türkiye'yi ABD'li kimi çevrelerde dile getirilen “başarısız devlet” kategorisine sokabilmek için siyasal ve ekonomik istikrarsızlık ile toplumsal bir çatışmaya sürüklemeye çalışmaktalardır. Altını çizerek belirtmek gerekir ki ABD esasında aleni bir şekilde bu “suçu” işlemiş ve hala tercihinin arkasında durmaktadır. Bu iddianın en önemli argümanları ise 17-25 Aralık süreciyle bağlantılı olarak ABD'de Halkbank'ın üst düzey yöneticisinin yargılanması ve söz konusu dönemin bakanlarının da dava kapsamına sokulması ile FETÖ liderinin Türkiye'ye iadesine kayıtsız kalınmasıdır. Türkiye'deki birtakım yapıların kullanılmasıyla planlanan ve kısmen de bir “Merkezin merkezi (Batı ve özellikle ABD) ile Çevrenin merkezi (FETÖ)” olma iddiasında olan yapıların ortaklığında gerçekleştirilen başarısız darbe girişimi sonrası ise ABD hem gizli ve gayrı meşru ilişkilerinin deşifre olmaması hem de imajı açısından söz konusu yapıyı dolaylı ve kimi zaman da doğrudan müdafaa etmek suretiyle Türkiye'yi hizaya çekmeye çalışmaktadır. Çünkü söz konusu gelişmeleri uluslararası kamuoyunda Türkiye'nin aleyhine kullanmakta ve diğer meselelerde (Suriye krizi – Irak'ta yaşanan gelişmeler – İran meselesi vb.) Ankara'yla pazarlık sürecinde elini güçlü tutmaya çalışmaktadır.

"İNGİLİZ ORTADOĞU'SU YERİNE ABD ORTADOĞU'SU DİZAYN EDİLMEK İSTENİYOR"

2) Washington yönetiminin PYD'nin Suriye'deki devletleşme çabalarına verdiği desteği ve Kuzey Irak referandumu karşısındaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu coğrafya Birinci Dünya Savaşı neticesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye edilmesi ve Pax-Ottomana'nın sona ermesine müteakip olarak dizayn edilmiştir. Belirtmek gerekir ki söz konusu dizayn İngiltere, Fransa ve Rusya arasında bir mutabakat sonucunda gerçekleştirilmesi hedeflenen projedir. Rusya'da ilgili dönemde devrim gerçekleşmesi ve söz konusu ülkenin sürecin dışında kalmasıyla Siyasi Tarih literatüründe Sykes-Picot Antlaşması olarak kavramsallaştırılan özetle suni böl-yönet politikası, bir İngiliz Ortadoğu'su (Ortadoğu adlandırması dahi İngilizlere aittir) inşa etmiştir. 1956 Süveyş Krizi ile İngiltere'nin Ortadoğu'dan tasfiyesinin bir zorunluluk olmasıyla beraber ABD, bu bölgede Batı'nın Jandarması rolüyle yer almış ve 11 Eylül saldırıları sonrasında da bölgeyi kamuoyunda yaygın bilinen adıyla Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile yeniden dizayn etmeyi, bölge stratejisinin ana hedefi olarak belirlemiştir. Net ifade ile İngiliz Ortadoğu'su yerine Amerikan Ortadoğu'su inşa edilmeye çalışılmaktadır.

"GARNİZON DEVLET" ÇABALARI

Gerek Suriye'nin kuzeyindeki gerekse de Irak'ın kuzeyindeki gelişmelerin ana aktörleri ise bu süreçte ABD'nin bölgede yeni müttefikleri olarak yer almış ve vekil savaşlar (belki bir sonraki aşamada hibrit savaşlar) bağlamında kullanılan bir araç olmuştur. Sykes-Picot'un temel felsefesi olan böl-yönet stratejisinin BOP'un da temel stratejisi olduğunu belirttikten sonra Ortadoğu'nun dini-mezhepsel bölünmüşlüğüne etnik bölünmüşlük sorununu da ekleyerek bölgenin daha da istikrarsızlaştırılması süreci işletilmektedir. Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir diğer husus ise Ortadoğu'nun doğal kaynaklarının Batı'ya taşınmasında hem alternatif bir güzergah oluşturulacak hem de bu güzergah gerek ekonomik gerekse politik bağlamda kendilerince daha az maliyetli olacaktır. Sorunuzda ifade ettiğiniz ve kimi çevrelerin BOP Kürdistan'ı olarak kavramsallaştırdığı bu yapı bir yandan Türkiye diğer yandan İran için güvenlik tehdidi oluştururken İsrail için ise doğal bir müttefik ve Tel-Aviv'in güveliğine katkı yapan bir aktör olacaktır. Bu katkı doğrudan olabileceği gibi İsrail için risk arz eden ülkelerin yeni bir tehditle mücadele etmesi veya çatıştırılması şeklinde söz konusu olabilir. Bu noktada gözden kaçmaması gereken önemli bir diğer nokta ise söz konusu coğrafyadaki birçok bölgeyi kutsal toprak olarak gören Arapların da başka bir etnik grubun kutsal topraklarda devlet kurmasını orta veya uzun vadede hazmedemeyeceği ve yeni bir çatışma potansiyelidir. Suriye'nin kuzeyinde DAEŞ'le mücadele ettiği gerekçesiyle doğrudan desteklediği örgütlerle federatif bir yapı kurmanın altyapısını oluşturan ABD, IKBY referandumu sürecinde ise zamanlama açısından uygun görmediğini ifade ettiği ve İsrail üzerinden de destek verdiği bir yeni çatışma alanı açmıştır. Sonuç olarak ABD, zamana oynamakta ve gelişmelere karşı aşırı reaksiyonları engellemek amacıyla süreci uzatmakta fakat bölgede bir garnizon devlet kurmaktadır.

"ABD, TÜRKİYE'Yİ HAYDUT DEVLET KATEGORİSİNE SOKMAYA ÇALIŞIYOR"

3) Dün patlak veren vize krizinde her iki ülkenin de tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD'nin bir tutuklama vakasına böylesine sert bir tepki vermesi nasıl okunmalı?

Söz konusu tepki sadece tutuklanma vakıası üzerinden okunmaması gereken daha büyük stratejinin bir hamlesi olarak 17-25 Aralık, Gezi Parkı, Hendek Olayları, 15 Temmuz süreçlerinin bir devamı ve Suriye meselesi ile Ortadoğu jeopolitiğinde Türkiye'nin inisiyatif almasına bir tepkidir. Trump yönetimi daha önce de birtakım ülkelerin vatandaşlarına güvenlik tehdidi gerekçesiyle ve Obama döneminde alınan bir karara istinaden vize yasağı uygulamış ve yargı ile karar alıcılar arasında da bir iç krize sebebiyet vermiştir. Trump yönetiminin daha önce aldığı kararı da hatırlatarak Ankara'ya vermek istediği mesaj ile birlikte Türkiye'yi bir başarısız devlet kategorisiyle beraber haydut devlet(!) kategorisine sokmaya, kısmen de olsa böyle bir algı oluşturmaya çalıştığını ifade edebiliriz. Türkiye ise mütekabiliyet gereği karşılık vermiştir. Özetle bu şekilde okunabilecek bu gelişme pek tabi bir şekilde kriz tanımına uymaktadır. Krizlerde ise liderlerin rolü ön plana çıkar. Eğer liderlerin eğilimleri ve iletişim kanalları sağlıklı bir şekilde işletilirse kriz, bir süre sonra yumuşama evresine girer ve çatışmaya varmadan sona erdirilir. ABD'nin bölgede Türkiye'siz bir yeniden inşa stratejisinin kendisi için maliyetleri olduğunun altını çizerek Ortadoğu'da Türkiye'ye rağmen gerçekleştirilecek projeksiyonların uzun vadede başarılı olma ihtimalinin de zayıf olduğunu belirtmek gerekir. Ankara bütün diplomatik kuralları işleterek krizi sağduyulu yürütmeli ve ABD'nin kendisini çatışmaya çeken tahrik politikalarına karşı ön almalıdır. Bu bağlamda ABD, vekil aktörleri olan terör örgütleri üzerinden birtakım mesajlar vermeye çalışabilir. Bu noktada da dikkati olunmalıdır.

"TÜRKİYE'NİN UNSURLARI ABD GÜDÜMÜNDE DEĞİL"

4) Amerika'nın sürdürdüğü tavır sebebiyle gündeme gelen "ABD derin devleti, Türkiye'ye müdahale edecek" yorumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD'de üç farklı karar mekanizması ve siyasi elit yapılanmasından bahsedebiliriz. Bunlar; istihbarat servisleri, Pentagon olarak ifade edilen Savunma Bakanlığı ve finans piyasası elitlerinden oluşan gruplardır. Bu üç yapıdan en az ikisinin bir kararda hemfikir olmaları halinde örtülü veya açık operasyon seçenekleri her zaman gündeme gelebilir. Söz konusu operasyonların ekonomik ayağı olabileceği gibi sert güç araçları da devreye sokulabilir. Bu bağlamda Türkiye ekonomik olarak bazı örtülü operasyonlara maruz kalabileceği gibi terör saldırılarıyla da tehdit edilebilir. Ancak Türkiye'nin gerek ekonomik bürokrasisi ve eliti gerekse güvenlik mekanizması Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Batı'nın veya ABD'nin tamamen güdümünde değildir. Kamuoyunun da söz konusu döneme nispeten daha bilinçli olması ve milli meselelerde politik hesaplar yapmadan devletten yana tavır alması ABD'nin eğer böyle bir müdahale planı varsa bunun önünde bir engel teşkil etmektedir. Ayrıca böylesi bir hamle ABD karşıtlığının ciddi bir noktada olduğu Türk kamuoyunda söz konusu ülkenin imaj kaybına ve buna bağlı olarak da yumuşak gücünün önemli ölçüde erozyona uğramasına zemin hazırlamaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Çünkü söz konusu müdahaleler daha önce de denenmiş (Gezi Parkı, 6-7 Ekim Olayları, 15 Temmuz vs.) ve amaçlananın tam tersine ülkenin bütün katmanlarının milli bir bilinçle daha da kenetlenmesine ve politik aktörlerin ise ortak hareket etmesine sebebiyet teşkil etmiştir.

"İLİŞKİLERİN KOPMASI İHTİMALİ RASYONEL DEĞİLDİR"

5) ABD'nin Türkiye'ye yönelik tavrının sebebi nedir? Tüm yaşananlar ilişkileri nasıl etkiler?

İlişkilerde Obama'nın ikinci dönemiyle başlayan olumsuz seyrin ve ABD'nin bu tavrının temel nedeni; Türk karar alıcıların artık Soğuk Savaş mantığıyla uluslararası politikada Türkiye'ye verilen rolü kabul etmemesi ve daha bağımsız bir aktör olarak hareket etmesi olarak özetlenebilir. Bu bağlamda özellikle Ortadoğu ve Türk Dünyası'nda artan imaj, Katar krizinde oynadığı rol, Batı'nın İran projeksiyonuna karşı tavır, Rusya ile tesis edilen ilişkiler (Astana Süreci, S-400 füzeleri gibi) ve Suriye ve Irak merkezli Ortadoğu jeopolitiğinde ABD dayatmasına karşı meydan okuyan Türkiye'nin Batı endeksli tek yönlü dış politika yerine çok seçenekleri bir dış politika belirlemesiyle beraber vizyoner devlet anlayışıyla hareket etmesi biraz önceki ifadenin içeriğini doldurmaya yetecek birçok örnekten öne çıkanlardır. Küresel hegemonyasına Asya-Pasifik üzerinden meydan okunan ABD'nin, bölgesel politikalarında da dirençle karşılaşmanın verdiği şaşkınlık ve hırçınlıkla rasyonel olmayan bir anlayışla Türkiye politikasını sürdürmeye devam etmesi, Türkiye açısından diğer partnerlerle olan ilişkilerin daha da işlevselleştirilmesi ve Ankara'nın kendine yeni alanlar açmasına sebep olacaktır. Ancak unutulmaması gereken husus Türkiye ve ABD ilişkilerinin hem ikili hem de NATO üzerinden kurumsal müttefiklik ilişkisine sahip ve karşılıklı bağımlılığın söz konusu olduğu bir ilişki modeline sahip olduğudur. Dolayısıyla krizler ilişkilerin seyrini olumsuz etkilese dahi ilişkilerin kopmasının her iki taraf için de maliyetleri hesaplandığından çok rasyonel olmadığı ortadadır. Bu noktada ABD'nin Türkiye'yi hem iç hem de dış politikada ötekileştiren stratejisini revize etmesi ve rasyonel adımlar atması ilişkilerin, bölge jeopolitiğin ve uluslararası sistemin çıkarına olduğunun altı çizilmelidir.

KADİR ERTAÇ ÇELİK KİMDİR?

2010 yılında Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden, fakülte ikincisi olarak mezun olan Kadir Ertaç Çelik, aynı yıl Nevşehir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başladı. 2011 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde görevlendirilen Çelik, 2012 yılında Rusya Federasyonu'na bağlı Tataristan/Kazan'daki TISBI Üniversitesi'nde çalışmalar yaptı. 2010-2013 yılları arasında TÜBİTAK başarı bursu alan Çelik, Yüksek Lisans derecesini 2014 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde “Kimlikler Güç Dengesi ve İttifaklar: Kazakistan Örneği” başlıklı teziyle aldı ve 2015 yılında Gazi Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde (GAZİSAM) görev yaptı. Bölgesel Araştırmalar Dergisi ve Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi isimli iki uluslararası hakemli derginin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Çelik, “ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgelerinde Türkiye (1990-2015)” başlıklı doktora tez çalışmasını devam ettiriyor ve halen Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyor.