TIMETURK | RÖPORTAJ
PINAR HİLAL BALTA
BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed'in Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa'ya ilşkin ithamları çok tartışıldı. Bu sözler Türkiye'den çok sert tepki çekerken Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi de BAE'nin Ankara Büyükelçiliğinin bulunduğu sokağın ismini "Fahrettin Paşa Sokağı" olarak değiştirdi. Konuyu ilişkin röportajlar veren Fahrettin Paşa'nın torunu Zeki Türkkan, dedesinden ve mirasından söz ederek, Paşa'nın Türk literatürüne "Mehmetçik" ifadesini kazandıran isim olduğunu söyledi.
Buradan yola çıkarak Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu ve Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil ile konuştuk. İşte Bahadıroğlu ve Şimşirgil'in açıklamaları:
YAVUZ BAHADIROĞLU: DEVLET-İ ALİYYE, MUHAMMED'İN DEVLETİ OLUNCA ASKERİ DE “KÜÇÜK MEHMET” OLUR
Fahrettin Paşa hakikaten ‘Mehmetçik' sıfatını tarihe yazdıran insandır. Yazışmalarında da bunlar var küçük ‘Mehmetler' diyor, ‘Mehmetçikler' diyor. Ravza'da göz yaşları içerisinde yaptığı muhteşem bir konuşma var. ‘Ey Nas! Ey İnsanlar!' ile başlayan ‘Ya Rasulallah seni terk etmeyeceğiz' diye biten…
Osmanlı Devleti için zaman zaman “Peygamber devleti” , “Muhammed'in yüce devleti” yani Devlet-i Aliyye'yi Muhammediyye deniyordu. Tabi o Muhammed'in devleti olunca askeri de “küçük Mehmet”ler olur. Kavram olarak belki hafızalarda vardı ama bildiğim kadarıyla resmi kayıtlarda ilk kullanan Fahrettin Paşa.
- Fahrettin Paşa'ya ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Fahrettin Paşa –olumlu manada kullanıyorum- imkânsızlıklara teslim olmayan deli bir adamdır. Zaman zaman bazıları tarafından “Cemal Paşa'ya çok bağlıydı, suçsuz yere insanları sallandırıyordu” vs denilerek tenkit edilir. O hiyerarşik düzen, askeri disiplin içerisinde bir bağlılıktır. İttihatçı olması başka bir şeydir, vatan sevgisi başka bir şeydir. O dönemde ittihatçı olmayan bir üst düzey subayın yaşaması, görev yapması zaten mümkün değildi. Yani oradan kendisine bir eleştiri gelemez. Fahrettin Paşa'nın farklı artıları var.
“O TOPRAKLARDA 400 SENE KALDIK, SÖMÜRGECİ OLSAYDIK BUGÜN ARAPLAR TÜRKÇE KONUŞUYOR OLURDU”
Paşa, tam bir peygamber aşığıdır. Bizim o topraklara bağlılığımız Peygamber efendimiz sebebiyledir. Biz sömürge mantığıyla gitseydik bugün Araplar Türkçe konuşuyor olurdu. 400 sene kaldık biz orada. Bilmiyorlar, insan bilmediğine düşmandır. Bazı yerli Araplar da bilmiyor. Oradaki Araplar da bilmiyor.
Arap coğrafyalarında Osmanlı Devleti uzun süre ‘işgal yılları' olarak anlatıldı. Körfez'de de durum aynı, Cezayir'de de durum aynı. Cezayirliler ana dillerini Fransızca zannediyordu. Fransızlar, Cezayir'de 120 sene kaldı, biz 400 sene kaldık. Ne kıyafetimizi, ne dilimizi, ne gramerimizi hiçbir şeyimizi dayatmadık. Yalnızca oraya yatırım yaptık.
“CEZAYİR'İN DERS KİTAPLARINI FRANSIZLAR, KÖRFEZ'İNKİLERİ İNGİLİZLER YAZDI”
Hürrem Sultan'ı kötüleyip duruyorlar. Hürrem Sultan her sene Ravza'ya, efendimizin fakir akrabalarına dağıtılmak üzere 3000 altın gönderiyor. Sultanların çoğu gönderiyor. Yıllar boyu, sömürmek şöyle dursun yıllar boyu Harem-i Şerif'e Sürre Alayı ile altın akıtıyoruz. Yalnızca Mekke ve Medine de değil, bütün Arap âlemine Filistin'e de. Zannediyorlar ki o dönemde petrol falan varmış. Nesini sömüreceksiniz!? Zaten üretim yok, zaten taş, kum, çöl…
Asıl sömürenler, Arabın ders kitaplarını yazıp, kendi geçmişlerini onarla ‘geçmiş' diye dayatanlardır. Cezayir'in ders kitabını Fransızlar yazdı. Körfez'in ders kitaplarını İngilizler yazdı. Yani sömürge mantığıyla…
“BİZİM DERS KİTAPLARIMIZ DA İNGİLİZ MANTIĞIYLA YAZILDI”
İşin en garip tarafı bizim ders kitaplarımız da İngiliz mantığıyla yazıldı. Bize dediler “ne Arabın yüzü, ne Şam'ın şekeri…” O anlamda düşman olduk. Utanmadan köpeklerimize bile Arap adı verdik. Onlara dediler “Türkler sizi 400 sene sömürdü, asimile etti.” Vallahi biz fethettiğimiz bölgelere o mantıkla gitmiş olsaydık, 400-500 sene o milletlerden eser kalmazdı. En az kaldığımız yerde 300 sene kaldık. Kılıç zoru ile 300 sene kalınamaz…
İŞGAL ALTINDAKİ ZİHİNLER
- Öyleyse BAE Dışişleri Bakanı'nın Fahrettin Paşa ile ilgili ifadeleri de ‘işgal altındaki bir zihniyetin' ürünü.
Zaten bunlar çoğunlukla Londra'da eğitim görüyorlar. İngiliz mantığıyla hayata bakıyorlar. Çok ciddiye alınacak bir şey değil, adam zaten kara cahil. Halkta yok fakat yönetici sınıfında bir Türk düşmanlığı zaten var. Çünkü o saltanatlarının Türkiye öncülüğünde bir gün ellerinden çıkacağını biliyorlar. Müslüman âlemi onlara bunun hesabını soracak çünkü hala halklarının servetini yağmalayıp Londra'ya, Washinton'a kaçırıyorlar. O bakımdan Türkiye'ye o anlamda düşmanlar.
Günlük politika penceresinden tarihe bakmak büyük bir hatadır. Bunu bizimkiler de yapıyor. Tarihe malzeme devşirmek için gidilmez. Ders almak, ibret almak için gidilmez.
Sadece Fahrettin Paşa değil. Yedisinden yetmişine, çobanından padişahına Osmanlılar, öyle bir saygı ve sevgiyle bağlıdır ki o topraklara… Eli kalem tutup, şiir yazabilen her padişah peygamber efendimize ve Ehl-i Beyt'e şiir yazmıştır. Peygamber methiyeleri Mevlit, Ahmediye, Muhamediye bu topraklarda yazılmıştır. Biz bu aşk ile o topraklara girdik. Çünkü oradaki yöneticiler oyuncak olmuşlardı, hilafet bayrağı yere düşmüştü. I. Selim'in Nedimi Hasan Can'ın oğlu Tacü't Teravih'in yazarı Hoca Sadettin Efendi aktarıyor: Yavuz Sultan Selim rüya gördü ‘Hilafet sancağını yücelt!'Bunun üzerine Mısır seferine çıkıyor. Çölü geçerken yaya yürüyor. ‘Ata bin!' dediklerinde ‘Peygamberim önümde yaya yürürken ben nasıl ata binerim' diyor.
O fetihler yağmalamak, sömürmek şöyle dursun peygamber aşkı üzerine yapılmıştır. İmar ve İskânları Anadolu'dan toplanan vergilerle yapılmıştır. Hiçbir zaman Kabe'den yüksek bina yapılmasına izin verilmemiştir. Bugün Kral'ın sarayı Kabe'ye tepeden bakıyor. Saygıya baktığınız zaman Osmanlı'nın o topraklara almak için değil vermek için gittiği o kadar belli ki!
Bunlara rağmen Birinci Dünya Savaşı sırasında Şerif Hüseyin ayaklanıyor ve İngilizlerle işbirliği yaparak bizi arkadan vuruyorlar. Ama bütün Araplar değil bunlar. Fahrettin Paşa ile İngilizlere karşı savaşan pek çok Arap kabile de var. Bunun için Sayın Cumhurbaşkanı “Senin deden neredeydi?” diye soruyor ve Türkiye'nin bunu sormaya hakkı var. Çünkü 400 sene onlara bakmış, hala da bakıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, ayaklarına diken batsa Türkiye onları kayıtsız şartsız destekliyor. Kudüs için kendini ortaya atan kim? Hangi Arap ülkesi Kudüs'ü böyle benimsemiş, içten, kendini riske ederek… “Ne güzel ben İsrail ile geçiniyorum ne haliniz varsa görün” deyiverir ve o zaman Türkiye ABD tarafından Ortadoğu'nun kralı ilan edilir. ABD'ye meydan okumak adına Türkiye büyük risklere giriyor ve Kudüs'e sahip çıkıyor. Kimden ses çıkıyor? Türkiye olmasaydı Filistin o kadar dahi ayakta kalabilir miydi acaba? Bu durumda herif-i na-şerifin biri çıkıyor “Erdoğan'ın dedeleri hırsızdı” diyor. Çünkü onlar mübarek emanetleri İngilizlere teslim etmeyi kafalarına koymuşlardı.
PEKİ, ARAPLARA BIRAKILAN ESERLERE NE OLDU?
Fahrettin Paşa o eserleri 2 bin muhafız ile İstanbul'a göndermeseydi bugün Londra müzelerinde belki de British Museum'da ziyaret edecektik. Mısır yağmalanıp British Museum'a taşınmadı mı? Hâkim oldukları her yeri yağmalamadılar mı? Osmanlı hangi el yazmasını getirdi? Getirdiği her şey aleni olarak sergileniyor. Ayrıca Araplara bıraktıklarımızı ne yaptılar? Ashabın evlerini yıktılar! Hz. Zeynep'in, Hz. Hatice'nin mezarlarını yerle bir ettiler. Osmanlı Ashab'ın her birine mükellef evler, yaşanası yerler yaptırmıştı. Hepsini yerle bir ettiler. Tarihe saygısı olmayanların birden bire İstanbul'a gönderilen emanetleri hatırlaması ne kadar ilginç.
AHMET ŞİMŞİRGİL: ÇANAKKALE DIŞINDA HİÇBİR CEPHEYİ BİLMEZ HALE GELDİK
Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye kurulduğundan beri “Muhammed'in Ordusu” ifade edilir. Fahrettin Paşa'nın bunu tek başına “Mehmetçik” kavramı olarak kullandığına dair kesin bir bilgim yok. Fahrettin Paşa Medine Müdafaası ile tarihe “kahraman” olarak kalmış bir komutanımız. Maalesef biz Birinci Cihan Harbi'nde çeşitli cephelerde mücadele eden komutanlarımızı pek fazla bilmiyoruz. Bunları yani bu tip bir hadise ile gündeme gelmese Fahrettin Paşa'yı da çok fazla tanımıyoruz. Tıpkı Kut'ül Amare zaferi gibi. O da iki yıldır gündemimizde. Çanakkale'nin dışında hiçbir cepheyi bilmez hale geldik. Evet Cihan Harbi Savaşı'nı kaybettik, çok büyük yıkıma uğradık, bir cihan imparatorluğumuzu yitirdik. Bunları unutmamak gerekiyor. Ancak bu mücadele içerisinde bulunmuş, kahramanlıklar göstermiş, savunmuş devlet adamlarımızı da gençlerimize öğretmeliyiz. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Fahrettin Paşa'dır.
Bunun gündeme gelmesi sayın Cumhurbaşkanımızın, devletimizin iftiraya uğramasıyla ortaya çıktı. Aslında biz Vahhabilerin üçüncü Selim'den itibaren Osmanlı'ya nasıl vurduklarını, nasıl zorluklar çıkardıklarını, İngilizlerle işbirliği yaparak devletimizi zaafa uğrattıklarını da bilmeliyiz.
VAHHABİLER, TAŞNAKLAR, ERMENİLER
- Meşhur bir “Araplar bizi arkamızdan vurdu” söylemi var.
Birinci Cihan Harbi'nde Arapların kahiri ekseriyeti bizim yanımızdaydı. Ama burada “dağlı” dediğimiz bu Vahhabi çeteleri bilmemiz gerekiyor. Şimdi bunların ailesi Suudi Arabistan'ı idare ediyor. Zaten Fahrettin Paşa ile ilgili o sözleri söyleyen kişi de bir Vahhabi. Dolayısıyla bunu Araplar diye alırsak, bizi seven Arapları küstürmüş oluruz. Onlar asırlarca, hiç isyan etmeden Osmanlılar'a bağlılıklarını arz ettiler. Vahhabi çeteleri Arapları da tahrik ettiler. Aynen daha sonra Ermenileri tahrik eden Taşnaklar ya da günümüzdeki Kürtleri isyana teşvik etmeye çalışan PKK'lılar gibi. Bunlar için bütün Kürt, Ermeni, Arap demek çok yanlış olur. Zaten bunları kullananların amacı da bizi Kürtlerle, Ermenilerle, Araplarla küstürmek isteyenler.
Bu noktada değinilmesi gereken bir de Şerif Hüseyin var. Biz o dönemde bugünkü gibi bir mücadele vermiyoruz. Maalesef İttihat ve Terakki darbe yaptı ve Abdülhamid Han'ı tahttan düşürdü. Yani başımızda meşru bir hükümet değil darbeci bir hükümet vardı. Mesela bugün 15 Temmuz'un başarılı olduğunu düşünelim, başımıza Amerikalıların istediği biri gelseydi. Bizi Mısır ile, Suudi Arabistan ile, İran ile karşı karşıya getirmek olacaktı. Peki, biz birbirimize girince bundan kim istifade edecekti? Zaten Arap Baharı ile yerle bir edilmiş bölgeye İsrail girecekti. İsrail bizim dostumuz olacak, Araplar düşmanımız olacaktı. Amerika 15 Temmuz'u başaramayınca bizimle başka türlü mücadele ediyor.
Bakın Suudi Arabistan bunların bugün de oyuncağı. Bir günde radikal İslam'dan ılımlı İslam'a geliyor ve bize hakaretlerde bulunuyor. Neden? Arap âleminin gözünde düşürmek, Araplarla bizi karşı karşıya getirmek için. Oysa İİT Teşkilatı ile Sayın Cumhurbaşkanımız ortak kararlar alabiliyor. Bu birliktelik BM'ye yansıyor. Bakın bunlar önemli, çok önemli şeyler. Bugün hükümetiyle, ordusuyla, yerine göre muhalefetiyle bir birlik var. Meşru hükümet güzel adımlar atıyor.
Oysa dün Abdülhamid Han, Şerif Hüseyin'in bağımsızlık düşüncesi içerisinde olduğunu bile bile onu 20 sene İstanbul'da tuttu. Ama İttihat ve Terakki başa gelir gelmez Şerif Hüseyin'i Hicaz Valisi yaptı. Bakın Şerif Hüseyin'i oraya gönderen de bizimkiler. Şerif Hüseyin de bağımsızlık yönünde hareket ediyordu, bizimkiler de. Bakın dün dosttular. Ardından birbirine düşürdüler. Darbeciler başa gelirse bu gibi sıkıntılar hep yaşanır.
“OSMANLI'DAN KOPARILAN BÜTÜN COĞRAFYALARDA EĞİTİM OSMANLI DÜŞMANLIĞI ÜZERİNE KURULDU”
- Zayed'in Fahrettin Paşa'ya ilişkin açıklamalarının BAE toplumunda karşılığı nedir?
İngilizlerin bu bölgeleri haritayla çizer gibi çizdikten sonraki eğitim faaliyetlerini unutmamak lazım. Bakın biz 1999 yılında Osmanlı'nın 700. kuruluş yıldönümünü Türkiye'de kutlayamadık. Neden? Çünkü bir darbe dönemi vardı 28 Şubat. Konuşturtmadı bile. Biz de Osmanlı'yı 80 sene, 100 sene neredeyse kötüleme furyasına kapıldık. Aynı şeyleri Balkanlarda da Araplarda da gördük. Mesela Filistin'in eğitimine bakarsanız Osmanlı'yı şöyle bir yarım sayfa ile ‘sömürgeciler' diyerek anlatır, geçerler. Ama son 20 yıldır bilhassa üniversite çalışmalarında değişiklikler var. Mesela ben de bir Filistinli arkadaşı doktora yaptırdım. Onların bize anlattıkları şeyler var. “Hocam bize böyle gösterdiler, böyle anlattılar” diyorlar. Osmanlı'dan koparılan bütün coğrafyalarda eğitim Osmanlı düşmanlığı üzerine kuruldu. Hepsi “Osmanlı'dan kurtulduk” diye bayram ilan ettiler. Ve biz de buna düştük.
“VAHHABİLER TÜRKLERE KÂFİR GÖZÜYLE BAKIYORDU”
Yani o zaman da şimdi de bir yanlışa düşülüyor: Gündelik olaylarla tarih yorumlanıyor. Bakın Vahhabiler son 100 senedir Mekke'yi, Kabe'yi ziyaret ederken el açanlara “Şşt!..” diyordu. Türklere hangi gözlerle bakıyordu? Müşrik, kâfir gözüyle bakıyorlardı.
Peki, ben Vahhabileri şimdi, bu Fahrettin Paşa olayı ile mi tanıyacağım? Biz Vahhabilerin fikriyatını, zikriyatını öğretebildik mi? Düşman olarak anlatmayalım fakat bize nasıl baktıklarını, bize karşı nasıl ittifaklar içerisinde bulunduklarını bilelim. Osmanlı'ya, III. Selim Han'dan, II. Mahmut Han'dan itibaren ne zulümlerde bulunduklarını bilelim.
- Fahrettin Paşa konusunda yaşanan gerilimin akşam haberlerine girmesi ise konu Türk toplumunun hanelerine de taşınmış oldu. Türkiye Vahhabileri tanımaya başladı diyebilir miyiz?
Böyle kalacaksa diyemeyiz. FETÖ bugün fikirleriyle dinsiz olarak nitelendiriliyor. Peki, ortada bir dinsizlik varsa 40 yıldır bu neden görülemedi? Üzerimize tank yürüyünce mi anlaşıldı. Yani bir insanı fikirleriyle zamanında değerlendiremezsek ‘büyük savaş'ı kaybedebiliriz. 40 yıl sonra Ahtapot gibi bütün hücrelerimizi sardıktan sonra tanıyacaksak vah bize! O sebeple bunlardan büyük dersler almalıyız. Evet, gündelik hayatımıza girdi ama bununla kalmamalı.
Sayın Cumhurbaşkanımız “Senin deden ne yapıyordu?” dedi. Bu çok müthiş bir soru. Onların dedesinin, bu serdergelerin III. Selim Han, II. Mahmut Han ve son dönemde Birinci Cihan Harbi'nde neler yaptıklarını -bilhassa Vahhabi Suud ailesinin- bilmemiz gerekiyor. Tarih kitaplarımıza girmesi gerek. Yoksa nasıl anlatacağız ve teyakkuz halini koruyacağız. Gençlerimizin çok iyi tarih okuması lazım.