Salgının başladığı tarihten bu yana bir buçuk yılı bulan bir zaman geçti. Bugün baktığımızda koronavirüs konusunda bütün dünyada bir kafa karışıklığı var. Siz başından beri bu virüsün laboratuvar üretimi olduğunu söylediniz, gerekçeniz nedir?
Öncelikle kafa karışıklığının olması normal. Zira her akşam sözde bizleri aydınlatmak için ekranlara çıkan bilim insanlarımızın bir dediği diğerini tutmuyor. Üstelik sadece bireysel açıklamaların değil, küresel kurumların açıklamaları da kafa karıştırıyor.
Mesela Dünya Sağlık Örgütü, salgının hemen başında “virüsün insandan insana bulaşmadığını, maske takmaya gerek olmadığını, çocukların virüsten hiç etkilenmediğini” söyledi. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda bunun tam tersini söylüyorlar. Yine virüsün yüzeylerde günlerce kalabildiğini ve buralardan insana bulaşma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylediler.
“Yüzde 90'ı bilimsel veriye dayanmıyor”
Oysa yapılan son araştırmaya göre virüsün yüzeylerden insanlara bulaşma olasılığı on binde bir olarak açıklandı. Yine ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), önce açık havada virüsün insanlara bulaşma oranını yüzde 10 olarak belirledi. Son güncellemede bu oran yüzde 1'e düşürüldü.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün bilim insanlarının koronavirüs ile ilgili söylediklerinin yüzde 90'ı bilimsel veriye dayanmıyor. Tamamen kendi yorumlarını söylüyorlar. İşte esas kafa karışıklığı buradan geliyor.
Virüsün üretilmiş olup olmadığına gelince…
Korona virüsün üretildiğine dair çok sayıda bilimsel makale yayınlanmasına rağmen, maalesef bunların hiçbiri küresel basında yer almadı. Bu alanda yapılan çalışmaların hemen tamamı sansürlendi. Virüsün üretildiğine dair konuşan bilim insanları da bir şekilde susturuldu. Ancak bu virüsün Çin'in Wuhan kentinde bulunan Viroloji Enstitüsünde üretilmiş olma ihtimali çok yüksek.
Mesela İngiltere'nin saygın gazetelerinden The Independent'ta 2 Mayıs 2013 tarihli çok ilginç bir haber yayınlandı. Haberin başlığı şöyleydi: “Korkunç sorumsuzluk: Ünlü bilim insanları, Çinli bilim insanlarını laboratuvarda yeni bir grip virüsü üretmekle suçladı”
Bu haberde korona virüsün üretildiğine dair ilginç ipuçları vardı. Mesela haberin spotunda aynen şu ifadeler yer alıyordu: “Uzmanlar, kuş gribi virüsünü mevsimsel grip ile karıştırarak oluşturulan yeni viral türlerin, laboratuvardan kaçarak milyonlarca insanı öldüren küresel bir salgına dönüşebileceği uyarısında bulunuyor”
Gazetenin işaret ettiği tehlike; “İzalation and Characterization of a bat SARS like coronavirüs that uses the AC2 receptor” yani Türkçe anlamıyla “AC2 reseptörünü kullanan yarasa kaynaklı SARS benzeri bir koronavirüsün izolasyonu ve karakterizasyonu” isimli çalışmaydı.
“Yapay virüs üretimi”
Nitekim bu çalışma, dünyanın en prestijli hakemli bilimsel dergilerinden Science'ın 2 Mayıs 2013 tarihli sayısında yayınlandı. Söz konusu çalışma; H5N1 kuş gribi ile normal mevsimsel gribin karıştırılarak memelilerde bulaşabilirlik potansiyeli inceleniyordu. Her ne kadar çalışmanın “insanlık adına” yapıldığı iddia edilse de, aslında yapılmak istenen şey, yeni bir yapay virüs üretme çalışmasıydı.
Zira Çin'deki at nalı yarasalarından alınan virüs örneklerinin genom dizilimi yapılarak izole edilmiş RsSHC014 isimli bir virüs elde edildi. RsSHC014 ve ilgili RsWIV1-CoV sekansları, SARS-CoV suşlarına en yakın akrabalar olduğunu gösteriyordu. Çinli ve Batılı bilim insanları, sözde yarasalardan insanlara bulaşabilecek virüsler üzerinde 2013 yılından sonra da çalışmaya devam ettiler. Hem de çok daha kapsamlı olarak… Mesela North Carolina Üniversitesi'nde, SARS-CoV-2 virüs ailesi üzerine 2014 yılında çok önemli bilimsel bir laboratuvar çalışması daha başlatıldı. Söz konusu bu çalışma, aslında 2013 yılında izole edilen RsSHC014 virüs çalışmasının devamıydı.
Bu çalışma, günlerce fareler üzerinde denendi. Sonunda “SHC014-MA15” isimli ve “çok tehlikeli” yapay bir virüs üretildi. Nitekim yapılan çalışmada, üretilen yapay virüsün ACE2 reseptörünü kullanarak insan hücrelerine tutunduğu ve hava yoluyla bulaştığı ortaya konuldu. Çok daha önemlisi, üretilen bu yapay virüs, bugünkü Koronavirüs ile yüzde 96.2 oranında eşleşiyordu.
Şimdi burada size çok önemli bir isimden bahsedeyim. Adı Peter Dazsak. Dünyanın en iyi virologlarından. Bahsetmiş olduğum grip benzeri virüsü Çinli bilim insanı She Zengli ile beraber üreten kişi… Aynı Peter Dazsak, Dünya Sağlık Örgütü'nün korona virüsün kökenini incelemek üzere Çin'e gönderdiği heyetin başkanıydı. Dahası, bugün televizyonlara çıkıp “korona virüs doğal bir virüstür” diyenlerin referans gösterdikleri Nature dergisindeki korona virüsün “doğal olduğuna” dair makaleyi de yazan kişi…
Buradaki döngüyü görebiliyor musunuz? Virüsü üreten kişi aynı, kökenini araştıran ekibin başındaki kişi aynı, virüsün “doğal olduğunu” yazıp Nature dergisine yollayan kişi aynı… İnsanlıkla alay ediyorlar.
“Koronavirüs, küçük bir küresel azınlığın yeni bir dünya düzeni kurması için bir kaldıraç olarak kullanılıyor”
Peki, koronavirüsün üretilmesindeki amaç ne?
Koronavirüs, küreselcilerin Çin'i yeni dünya düzeninde hegemonik güç yapmak ve Çin modeliyle yeni bir dünya düzeni kurmak için ürettikleri bir biyolojik deneydi.
Nitekim ABD ve İngiltere istihbaratlarının hazırladığı bir rapora göre, Çin ordusunun 2015 yılında koronavirüsün bir biyolojik silah olarak geliştirilmesine karar verdiğini ortaya koydu. Ama maalesef bunlar küresel basında yer almıyor. Koronavirüs, küçük bir küresel azınlığın yeni bir dünya düzeni kurması için bir kaldıraç olarak kullanıldı, kullanılıyor. Tüm ülkelerin sağlık bakanlarının konuşmalarını inceleyin, hepsinin de aynı terimleri kullandığını göreceksiniz. “Yeni Normal” bu terimlerin başında geliyor ve aslında “Yeni küresel düzeni” işaret ediyor. Yine “küresel düşün, yerel uygula” cümlesi de böyle…
“Tek tip insan, tek tip kültür, tek tip din…”
Peki, bu terimler nereden çıkıyor? Önce Dünya Sağlık Örgütü kullanıyor, sonra ulus devletlerin sağlık bakanları. Yani burada eşgüdümlü bir algı operasyonu yapılıyor. Çünkü koronavirüs ile sosyal yaşamımızı, Küresel Isınma kaldıracı ile de beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek istiyorlar. Dolayısıyla yeni bir küresel düzen için ortak bir dil kullanılıyor. Bakın tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, komşuluk vs. artık tarih oldu. İnsanların virüsten sonra da tokalaşmak yerine yumruk tokuşturduklarını göreceksiniz. Sonuç itibariyle küresel sosyal medya ağlarını da kullanarak tek tip insan, tek tip kültür ve hatta tek tip din oluşturmak istiyorlar.
Çünkü İkinci Dünya Savaşından sonra kurulan küresel düzen çöktü. Sistemi sıfırlamazlarsa başlarına çökecek. Nitekim bu sistemin sıfırlanması için de Dünya Ekonomik Formu görevlendirildi. “The Great Reset” yani Büyük Sıfırlama projesini bu kurum üstlendi. Burada dikkat edilmesi gereken durum, koronavirüsü bahane ederek yeni düzenini kurmak isteyen ulus devletler değil, devletler üstü küresel bir sermaye oligarklarıdır. Amaç, küresel şirketler üzerinden bir şirketokrasi düzeni kurmak… Mesela Rothschildlerin önderlik ettiği “Kapsayıcı Kapitalizm” projesi buna örnektir.
“Korku sopası”
Koronavirüs yeni dünya düzenini kurmak için bir korku sopası olarak mı kullanılıyor yani?
Kesinlikle. Bakın koronavirüse yakalanan bir kişinin hayatta kalma oranı yüzde 99.7'dir. Elbette bir kişinin ölmesi de üzücüdür ve bir can da bizim için kıymetlidir. Ancak dünyada sigaran yılda 9 milyon insan ölüyor mesela… Bilim insanları her akşam televizyonlara çıkıp bu konuyu tartışıyorlar mı? Buna benzer daha birçok örnek verebilirim.
Kapatmaların vakaların azalmasında etkili olmadığını yazan ABD Stanford Üniversitesi'nden bir belge
Şimdi psikolojide “sürü psikolojisi” çok önemlidir. Kitleleri yönetmede sıklıkla kullanılan bir tarihsel yöntemdir. Bu yöntem korona virüs sürecinde çok iyi kullandı. Önce büyük bir medya operasyonuyla insanların virüs sürecinde nasıl davranması gerektiği anlatıldı. Sonra bu algı topluma yayıldı. Nitekim İngiltere bilim kurulu üyelerinden bazıları, insanları buna inandırmak için korkuyu kullandıklarını açıkça itiraf ettiler.
Mesela ülkeleri kapatmanın vakaların azaltılmasında bilimsel olarak hiçbir etkisi olmamasına rağmen, dünya ülkelerinin hemen hepsi bu yöntemi denedi. Peki, ülkeleri kapatmakla virüsü yenen bir ülke gördünüz mü? Hayır… Çünkü ülkeleri kapatmanın vakaları azaltmadığına dair 35 bilimsel makale var. Bunların tüm linklerini kişisel Twitter hesabımdan verdim.
Ancak elbette bu “hiçbir önlem almayalım” anlamına gelmez. İnsanlarımızı korkutmadan bireysel tedbir almaları için bilinçlendirmeliyiz. Temizlik, kapalı alanlarda 2 saati geçmeyecek şekilde maske takmak, kalabalıklardan mümkün olduğunca uzak durmak ve D vitamini almak çok önemli.
Nedir bu korona virüs bahane edilerek kurulmak istenen Yeni Dünya Düzeni?
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan düzen artık çatırdıyor. Dolayısıyla çöken bu kapitalist sistemi revize etmeleri gerekiyordu. Ancak yeni bir dünya düzeni kurmanın ilk yolu, küresel bir savaştan geçer. Bunu şimdilik göze alamadıkları için de virüsler ve küresel iklim değişikliğini kaldıraç olarak kullanarak gerçekleştirmek istiyorlar. Hayatımızın dijital teknolojiyle kontrol altına alınması, para sisteminin (dijital paraya geçiş) değiştirilmesi, uzaktan eğitim, zoom toplantıları vs. hep koronavirüs sürecinde oldu.
“Büyük Sıfırlama”
Çin sosyalizmini “evrensel temel gelir” projesi çerçevesinde yeni küresel düzen olarak kurmak istiyorlar. Dijital kontrol sistemleriyle insanlığı 7/24 gözetleyip kontrol altına alabilecekleri bir sistem. Kısacası köle düzeni…
Bugün Dünya Ekonomik Formunun resmi web sayfasında "The Great Reset" yani “Büyük Sıfırlama”nın tüm aşamaları yer almaktadır. Peki, neyi sıfırlayacaklar? Yaşam tarzımızı, beslenme alışkanlıklarımızı, kültürümüzü vs. Bunların hepsi orada en ince ayrıntılarıyla yazılı. Temel amaç, bir avuç küresel sermaye seçkininin insanları tek bir noktadan yönetmesi stratejisine dayanıyor.
“Salgın en çok Çin'e yaradı”
Virüs kime yaradı?
Bir kere bu koronavirüs sürecinin en çok virüsün çıktığı Çin'e yaradığı tartışılmaz. Tüm ulus devletler can derdine düşerken, Çin ekonomisi bu dönem de rekor üstüne rekor kırdı. Zaten ekonomileri kırılgan olan üçüncü dünya ülkeleri, bu salgınla birlikte içe kapanıp ekonomik faaliyetlerini neredeyse tamamen durdurdular. Korona virüs sürecine baktığımızda, bu dönemde en çok kazanan kişilerin bu virüs sürecini yöneten tekno-poli firmaları olduğunu görüyoruz.
Bu süreçte tam 50 trilyon doların el değiştirdiği hesaplanıyor. Yani büyük balıklar küçük balıkları yuttu. Bu süreçte 17 küresel firma servetlerine 13 trilyon dolar ekledi. Yani zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın son araştırmasına göre, dünyada yüzde birlik kesimin geliri, tüm dünya nüfusunun toplam gelirinin yarısına eşit. Korona virüs süreci bu makasın daha da açılmasını sağladı. Bunun adı da şirketokrasidir.
“Pandeminin geleceği biliniyordu”
Türkiye bu kutbun neresinde?
Koronavirüs sürecine baktığımızda, Türkiye'nin kurulmak istenen yeni dünya düzeninde yer almak istediğini görmekteyiz. Zira Dünya Sağlık Örgütü'nün küresel salgın talimatlarını ulusal bazda harfiyen uygulayan ülkelerden biriydi.
12 Eylül 2019 yılında yani koronavirüsün ortaya çıkmasından üç ay önce Brüksel'de çok önemli bir toplantı yapıldı. “Küresel Aşı Zirvesi” toplantısında, ulus devletler olası bir pandemi kurallarına uyacaklarına söz verdiler. Nitekim toplantıya katılan ülkeler kendi ülkelerinde ayrı ayrı küresel salgın eylem planları hazırladılar. Bu toplantıya ulus devletlerin yanı sıra başka kimler katıldı? Melinda ve Bill Gates vakfı, Rockefeller Vakfı ve Pfizer ilaç firması… İşte koronavirüsün tüm süreçleri bu toplantıda belirlendi. Yani bu toplantıya katılan ülkeler aslında böyle bir “pandemi”nin geleceğinden haberdardılar.
Aşı pasaportlarının virüsten bir yıl önce kararlaştırıldığına işaret eden belge...
RÖPORTAJ: Cumali Dalkılıç
Murat Akan kimdir?
Yazar Murat Akan, 1969 Gümüşhane, Kelkit doğumludur. 1995 yılında Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olduktan sonra 2008 yılında Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Bölümünü bitirerek yüksek lisansını tamamlamıştır.
Üniversitede yıllarında başladığı gazetecilik mesleği boyunca, birçok yazılı ve görsel yayın organlarında muhabir, redaktör ve haber müdürü olarak görevlerde bulunmuştur.
Ortadoğu ve yakın tarih konularında çalışmaları bulunan yazarın, çeşitli dergi ve gazetelerde "Ortadoğu ve Su Sorunu" ile ilgili makale ve dizi yazıları yayımlanmıştır.
Çeşitli özel ve kamu kuruluşlarında yaklaşık 13 yıl basın danışmanlığı yapan yazar Murat Akan, evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayımlanan kitapları
Kıyamet Planı
Üst Akıl & Derin İktidarın Küresel Efendileri
Kozmik Karargâh & Dünyayı Yöneten Üst Akıl: B'nai B'rith
NATO'nun İslam'la Savaşı
Ruhunu Arayan Şehir İstanbul
Derin Şifreler: Komploların Kronolojik Analizi