İstanbul Medipol Üniversitesi Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Merkezi (PARMER) Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Ali Zırh, beyin piliyle parkinson hastalığının saatini geri aldıklarını belirterek, "Çünkü bu bir kür değil, hastalığı ortadan kaldırmıyoruz. Biz 10 yıllık bir hastayı ameliyat ettiğimizde hastalığın birinci, ikinci senesindeki haline geriye getirebiliyoruz. Bu da bağımsız yaşayamayan bir hastanın eski sağlıklı günlerine yakın bir duruma gelmesini sağlıyor." dedi.
Dünya Parkinson Günü dolayısıyla AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Zırh, parkinsonun, beyinde "dopamin" adı verilen bir maddenin eksilmesiyle genelde ileri yaşlarda ortaya çıkan bir sinir sistemi hastalığı olduğunu söyledi.
Her insanın beyninde bulunan dopamin maddesinin zamanla azaldığını ve bu azalma yüzde 65-80'lere geldiğinde parkinsonun bulgularının ortaya çıktığına işaret eden Zırh, hastalığın, hareketlerde yavaşlama, yüz hatlarında ve mimiklerde "maske yüz" denilen donukluk, vücudun daha çok bir yanında meydana gelen titreme, küçük adımlarla öne eğik yürüme gibi belirtileri olduğunu aktardı.
Parkinsonun toplumda ortalama 62-65 yaş arasında her 200-300 kişiden birinde görüldüğüne ve yaş ilerledikçe görülme sıklığının arttığına dikkati çeken Zırh, "120 yaşına kadar yaşarsak, az ya da çok hepimizde parkinson bulguları ortaya çıkacaktır. Eğer bu hastalık bulguları 40 yaşın altında görülüyorsa, buna genç yaşta görülen parkinson diyoruz. Toplumun yaklaşık yüzde 15-20'sinde bu yaşın altında ve nadir de olsa çocukluk çağında görülebiliyor. Parkinson kalıtsal bir hastalık değil. Bazı genetik hastalıklarda olduğu gibi 'Annemde var bende de mi olacak' endişesini yaşamaya gerek yok ama eğer ailenin başka fertlerinde varsa ya da genç yaşta ortaya çıkıyorsa, birtakım testler yapmak gerekiyor." diye konuştu.
Zırh, parkinsonun tedavisinin ilk aşamasında hastaya azalan dopamine karşılık ilaç tedavisi uyguladıklarını ve hastaların bu tedaviye olumlu cevap vererek, bulgularının düzeldiğini ve normale yakın bir hayat sürmeye başladıklarını anlattı.
"Hastayla sohbet ederek, lokal anestezi yapıyoruz"
Ancak uzun yıllar ilaç kullanımına bağlı olarak hastalığın ilerlediğine, ilaca alışan vücuda eski doz ve sıklıkta kullanılan ilacın yetmemeye başladığına dikkati çeken Zırh, şöyle devam etti:
"Yüksek doz ilaca rağmen hastalar açılıp, rahatlayamaz ve günün önemli bir kısmını normale yakın koşullarda geçiremezler. Kontrol dışı hareketler veya psikolojik birtakım uyku bozukluğu, hayal ve kabus görme gibi problemler karşımıza gelmeye başlarsa, o zaman artık tıbbi tedavide tıkanıyoruz. Bu durumda hastalarda ağızdan ilacı yüklemeden ilacın sağladığı iyiliği sağlayacak bir tedaviye ihtiyaç duyarız ki, bunu da bize beyin pili ameliyatları sağlıyor. Beyin piliyle parkinson hastalığının saatini geri alıyoruz. Çünkü bu bir kür değil, hastalığı ortadan kaldırmıyoruz. Biz 10 yıllık bir hastayı ameliyat ettiğimizde hastalığın birinci ikinci senesindeki haline geriye getirebiliyoruz. Bu da bağımsız yaşayamayan, günlük yaşamını rahat sürdüremeyen, başkalarının yardımıyla beslenebilen ya da yatakta dönebilen bir hastanın eski sağlıklı günlerine yakın bir duruma gelmesi, yeniden bağımsız olması, çoğunun eski mesleğine işine dönüp yapabilmesi anlamına geliyor."
Zırh, beyin pilinin, beynin içerisine yerleştirilen 2 ince elektrot, göğüste köprücük kemiği altına konulan pil cihazı ve ikisini birbirine bağlayan 2 ince uzatmadan oluştuğunu söyledi.
Ameliyatı hastayla sohbet ederek, lokal anestezi şeklinde yaptıklarını belirten Zırh, "Hastalar ameliyat boyunca toplam 6 iğnenin acısını duyuyorlar. Ameliyatta hastanın başına taktığımız çerçeveyi düzgün durması için 4 vidayla sabitliyoruz. Ameliyat sırasında kafatasına birer küçük delik açarken, canı yanmasın diye cildi uyuşturuyoruz. Hasta ameliyat süresince uyanık, bizimle karşılıklı iletişim kuruyor. Yaptığımız işleri kendi de yorumluyor. Birinci yolculuk üçüncüden iyi miydi veya hangisinde hangi bulgusu düzeldi, bunları bizimle paylaşabiliyor." dedi.
"Riski yok denecek kadar az"
Bu ameliyatla beynin haritalama işlemini yaptıklarını aktaran Zırh, şu bilgileri verdi:
"Beyin pili elektrotlarını koyduktan sonra beyin ameliyatı kısmı bitiyor. Kullandığımız teknolojinin adı mikro elektrot kayıt ve similasyon tekniği. Aslında başarının sihri orada. Çünkü biz ucu yaklaşık 2 mikron kalınlığındaki bir elektrotu beynin içerisinde mikron, mikron ilerletip, son derece karmaşık ve pahalı bir teknolojiye bağladığımızda beyindeki tek bir hücrenin dilini dinleyebiliyoruz. Ayrıca yine aynı elektrotun ucundan mikro amper düzeyinde elektrik akımı vererek, hastanın o uyarıya ameliyat sırasında verdiği cevapları gözlemleyebiliyoruz. Böylelikle beynin fizyolojik haritasını çıkarabiliyoruz. Burada önemli olan beynin içerisinde yaklaşık 2-3 milimetre çapındaki bir yeri bulup, oraya doğru elektrotu koymak. Bu teknoloji sayesinde biz 80 mikrondan daha az bir hata payıyla bu hücreleri ve etrafındaki ellemememiz gereken hayati oluşumların yerini bulabiliyoruz. Bu hem ameliyatta başarı şansı getiriyor hem de ameliyat sırasında ortaya çıkabilecek olan kör olma, felç olma, sakat kalma gibi riskleri ortadan kaldırıyor."
Ameliyatta yüzde 1 civarında enfeksiyon riskinin olduğuna işaret eden Zırh, "Her ameliyatın bazı riskleri var. Kafatasını iki küçük delik delip içeriye birtakım iğneler, aletler soktuğumuz için bunların bir damara rastlayarak, kanama ihtimali olabilir. Yüzde 1 civarında beyin kanaması riski var. Bu işin en kötüsünün olma ihtimali binde birdir. Deneyimli ellerde riski yok denecek kadar az olan ama hastalara çok da yarayabilecek bir tedavi yöntemi." değerlendirmesini yaptı.
"Beyin pili parkinson hastalarının yaşam kalitesini artırıyor"
Ali Zırh, beyin pili takıldıktan sonra 2-3 haftalık süre içerisinde hastaya en uygun pil ayarlarının yapıldığını, sonrasında da 3-4 aylık periyotlarla hastayı muayene ettiklerini ve kişinin normal yaşantısına devam edebildiğini anlattı.
Parkinson hastalarında beyin pilinin ömrünün 4-6 sene civarında olduğuna dikkati çeken Zırh, muayenelerle takip ettikleri pili süresi dolduğunda yarım saatlik bir ameliyatla değiştirdiklerini söyledi.
Zırh, parkinsonun belirtilerinin yaşlılıkla karıştırılabildiğinin altını çizerek, "Hastanın titremesi yoksa, hastalığını anlamak zor oluyor. Bir süre tanısı konamayan hastalar olabiliyor. Dünya Parkinson Günü'nün önemi bu konudaki farkındalığın altını çizebilmek. Parkinsonla birlikte yaşanabileceğini ya da iyi olunabileceğini, parkinsonun bir son olmadığını kişilere ve hasta yakınlarına anlatmaya çalışmak. Beyin pili, hastalarda yaşam kalitesini önemli ölçüde artırıyor." dedi.
Türkiye'de yaklaşık 150 bin civarında parkinson hastası olduğunu aktaran Zırh, her yüz bin kişiden 17'sinin her yıl buna dahil olduğunu, yaş ilerledikçe hastalığın görülme sıklığı arttığı için de her 10 yılda bir bu rakamın katlanarak, arttığını sözlerine ekledi.