Biliyorsunuz güneşle cildimizde ürettiğimiz ya da takviyelerle bedenimize kazandırdığımız D3 vitamini, gıdalarla vücudumuza giren kalsiyumun bağırsaklarımızdan emilimini kolaylaştırıyor. Ayrıca böbrekler yoluyla kaybını da engellemeye çalışıyor. Yiyip içtiklerinizle yeteri kadar kalsiyum kazanamadığınızda da D vitamini kemiklerinizdeki kalsiyumu adeta “çalarak” kanınızdaki kalsiyum dengesini sürdürmeye çalışıyor. K2 vitaminine gelince... Prof. Dr. Osman Müftüoğlu anlattı.
PEKİ, K2 NE YAPIYOR
BİLELİM ki söz konusu “kalsiyum dengesi” ise K2 en az D vitamini kadar önemli bir molekül. K2 vitamini “osteokalsin” isimli bir proteini aktive ederek kanınızda dolaşan kalsiyumun kemiklerinize yerleşmesini kolaylaştırıyor. K2'nin görevi sadece bununla da sınırlı değil. Kalsiyumun kan damarları ve böbrekler gibi yumuşak dokularda birikmesini önlemek böbreklere çökerek “böbrektaşı”, damarlara çökerek “plak” yapmasını önlemek de K2'nin görevleri arasında. K2 bu önemli görevi “matris GLA proteini”ni aktive ederek yerine getiriyor. Sözü daha fazla uzatmadan isterseniz gelin süreci özetleyelim: D vitamini kandaki kalsiyumun yeterli seviyede olmasını garanti ederken K2 de o kalsiyumdan kemiklerin daha iyi istifade etmesine ve kalsiyum fazlasının böbrek ve damarlarımızda birikmesine engel oluyor. Peki, D3-K2 ilişkisi için “hepsi bu kadar” mı? Kesinlikle hayır! Bu ikili ilişkinin başka bir detayı daha var. O detayı merak ediyorsanız 1 numaralı kutuya geçebilirsiniz.
D3-K2 İLİŞKİSİ BAĞIŞIKLIĞA DESTEKTİR
K2 tıpkı D3 gibi bağışıklık için de vazgeçilmez vitaminlerden biridir. Özellikle yaşadığımız bu salgın döneminde D3 ve K2'yi birlikte almak bedeni bu ikili yönünden daha güçlü bir hale getirmek bu nedenle de önemli bir ayrıntı gibidir. D vitamini ile ilgili diğer ayrıntıları yeniden hatırlamak istiyorsanız iki, üç, dört, beş numaralı kutuları da incelemenizde fayda var.
D VİTAMİNİ EKSİLİNCE NELER OLUYOR
İLK 5
- Kemik ve kaslarımız eriyor.
- Bağışıklığımız zayıflıyor.
- Belleğimiz güç kaybediyor.
- Beynimiz sisleniyor.
- Damarlarımız daha kolay sertleşiyor.
İKİNCİ 5
- Yorgun düşüyoruz.
- Ağrılarımız artıyor.
- Daha kolay kilo alıyoruz.
- Depresyona giriyoruz.
- Şekeri, kanseri davet ediyoruz.
D VİTAMİNİ SEVİYELERİMİZ NE OLMALI
50-100 arası- İDEAL SEVİYE
30-50 arası- SINIRDASINIZ
20-30 arası- RİSKE GİRDİNİZ
20'nin altı- TEHLİKE VAR!
D VİTAMİNİ TAKVİYELERİ NASIL KULLANILMALI
1. Düzenli ve devamlı takviye kullanımı tek/yüksek dozlardan daha etkili ve güvenlidir.
2. Takviyeleri yoğurt, ayran veya zeytinyağına eklemek, tok karnına bol yeşillikle tüketmek faydayı arttırır.
3. Mümkünse damla formlarını tercih etmek, D3 ve K2'yi birlikte kullanmak önerilir.
4. Korunma söz konusu olduğunda günde 2 bin ünitenin üzerine çıkılmaması, 5 binin üzerindeki dozlarda ise doktor tavsiyesi aranması tavsiye edilir.
5. Kan seviyeleri belirlendikten sonra kullanıma geçmek ve doz ayarlamak gerekir.
D VİTAMİNİNİN DOĞAL KAYNAKLARI
- BİR: Güneşlenmek
- İKİ: Anne sütü
- ÜÇ: Besinler (Balık, süt ürünleri, yumurta)
HÂLÂ FIRSAT VAR
BİLELİM ki yeteri kadar D vitaminine sahip değilsek virüsler dahil her türlü mikrobik hastalık bize daha kolay bulaşıyor.
Üstelik sadece kolay bulaşmakla da kalmıyor, daha ağır seyrediyor, daha geç ve güç iyileşiyor. Bu nedenle neredeyse evrensel bir sorun haline gelen “D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ” ile mücadele özellikle günümüzde -pandemi nedeniyle- çok önemli bir ayrıntı. D vitaminlerinin en değerlisi ise cildimizi güneşle buluşturduğumuzda ürettiğimiz “SÜLFATLI D VİTAMİNİ”. Yaz bitse de “sarı yaz”ın bize hâlâ sunduğu güneşlenme fırsatından istifade ederek D vitamini üretmeye çalışmamızda fayda var. Bunun için yalnızca dizlerimiz ve dirseklerimizden aşağısını güneşle haftada 3-5 gün 30-40 dakika buluşturmamız bile yeterli olabiliyor. Hatta bu “hayırlı buluşmayı” sonbahar sonuna kadar ve mümkünse güneşli kış günlerinde bile sürdürmemiz gerekiyor.