Peki hoşgörü neydi?
Hoşgörünün özeti “ yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” dir. Kalpleri birbirine bağlayan bir köprüdür hoşgörü. Aslında mutluluğun da temelidir. Farklılıkları zenginlik olarak görmek ve olduğu gibi kabul etmek bizi çatışmalardan ve kutuplaşmalardan uzaklaştırır. Bu nedenle hem aile içinde hem de toplumsal hayatımızda hoşgörülü olmak akıl ve ruh sağlığımız için en önemli etkendir.
Hoşgörü örnekleyerek öğrenilen bir davranıştır. Bu davranışın temeli ailede atılır. Sevgi, saygı ve hoşgörünün yaşandığı bir aile ortamında çocuk tüm bu hasletleri anne babasıyla olan ilişkisinden örnekleyerek öğrenir. Aile içinde genellikle anneler çocuklarının hata ve yanlışlarına tahammüllü ve hoşgörülü olarak yaklaşırlar. Bu hoşgörü ve tahammül aşırı olursa da çocukların ileriki hayatlarında karşılaştıkları zorluklarda güçsüz ve çaresiz olmalarına neden olacaktır. Bu nedenle her şeyde olduğu gibi hoşgörü de ölçülü olmalıdır. Çünkü hata ve yanlışları saygı duyularak düzeltilen, öfkelenmeden olması gereken doğruların kendisine anlatıldığı, sevgiyle büyüyen çocukların hem kendilerine hem de çevrelerine karşı hoşgörülü oldukları bir gerçektir.
Evde, sokakta, trafikte, okulda, işyerinde yani insanın olduğu her yerde hoşgörü yoksa, bencillik, güvensizlik, öfke, tahammülsüzlük, saygısızlık ve kavga vardır. Hoşgörü yoksa çatışma ve kutuplaşma vardır. Oysa ki hoşgörü önyargıları yok eder. Ancak toplumda hoşgörülü olmak her şeye, herkese, her duruma evet demek ve kabul etmek değildir. Hoşgörü iletişimi kuvvetlendirir, bu nedenle de sürekli diyaloğu sağlar. Yani tartışmadan ve kavga etmeden konuşulabilen, diyaloğun olduğu bir toplumda aynı fikirde aynı bakışta aynı görüşte olmasınız da, karşılıklı saygıya götürür hoşgörülü olmak. Çünkü hoşgörü farklılıkları değil, benzerlikleri merkeze alarak iletişim kurmaktır.