Çocukluk ilkbahardır; çiçekler tomurcuklanır, çeşit çeşit ve rengarenk.
Gençlik yazdır; zakkumlar açar, rengarenk misler gibi.
Yetişkinlik sonbahardır; dallardan olgunlaşmış ayvalar sarkar sarı sarı.
Yaşlık kıştır; toprağı kar kucaklar bembeyaz…
Bugün yazıma yazar Dr. Sevim Asımgil'in“Yaşamın Dört Kritik Dönemi” kitabından bu eşsiz satırlarıyla başlamak istedim.
Yaşlanma korkusu estetik kaygılardan ziyade, aslında yaş aldıkça hayatın son bulması yani ölüm korkusudur. İnsan daha anne karnına düştüğü ilk andan itibaren ölüm korkusu yaşar. Bu sebepten ki hayatta kalabilmek için mücadeleye, daha anne karnındayken başlar.
Peki yaşamak dediğimiz şey, her geçen gün ölüme doğru bir gidiş değil midir?
Genç yaşlardayken ölümü belki de hiç düşünmüyoruz. Ta ki yakınlarımızdan ya da ebeveynlerimizden birini kaybetmeyle birlikte, ölümle tanışana değin. İlk kaybımızla yaşlanma ve ölüm korkusuyla yüzleşiyoruz. Ancak bu korkuyu günlük hayatın telaşlarıyla bastırabiliyoruz. Ve artık yaş ilerleyip, emeklilik çağlarına varınca bu kez de inkar etme duygusu, kaçma dürtüsü ile hareket ediyoruz. Her ne kadar inkar etsek de, kaçsak da, genç kalmak için her yolu denesek de kaçınılmaz sonu biliyoruz aslında. Her şey yolundaymış gibi davransak da, bedenen ve zihnen yaşadığımız değişim bazıları için kabul edilebilir bir durum olmayabiliyor.
Peki bu korkular nereden geliyor? Neden yaşlanma korkusu yaşıyoruz?
Aslında bu durum hayata bakış açımızla ve yaşlılığı nasıl algıladığımızla ilgili. Yaşımız kaç olursa olsun günümüzde genç kalmak ya da genç görünmek için her şeyi yapıyoruz. Çünkü uzuvların gençse sende gençsin gibi yanıltıcı bir algı var. Halbuki yaş almış olmak, edinilen tecrübeler ve hem ruhen hem de fiziksel olarak kazandıklarımız gençlikle ya da genç kalmakla mukayese edilemeyecek kadar güzel hasletlerdir. Asıl olan ölümü inkar etmek ya da kaçmak değil, bir gün öleceğimizi kabul ederek o gün gelene kadar keyifli, sağlıklı ve ahlaklı yaşamaktır.
Tüm bunları biliyor ancak yine de yaşlanmaktan korkuyorsanız, üzülmeyin… Yalnız değilsiniz…
Birçok kişi bu korkuyu yaşıyor.
İşte size yaşlılık korkusunu yenmeniz için öneriler Bakış açınızı değiştirin; yaşlanmak, yaş almak sadece sayılardan ibarettir. 40-50-60-70 …yaşınız kaç olursa olsun her yaşın size sunulan bir hediye olduğunu düşünün. Herkese nasip olmayan bir hediye. Zamanı boşa geçirmeyin; insan hayatında en önemli şey zamandır. İnsanlar emekli olduktan sonra, çalışmadıkları ve üretmedikleri için depresyona girebiliyorlar. Ancak yaşlanmak demek güçten düşmek, bir işe yaramamak değildir. Yaşlanmak bilgelik, tecrübe ve deneyimdir. İşte bu deneyim ve tecrübeyle mutlaka sizin de ilginizi çekecek hobiler edinebilirsiniz. El becerileriniz olmasa da seyahat etmek, yeni yerler görmek, belki gördüklerinizi yazamasanız da gençlerle tecrübelerinizi anlatarak paylaşmak, yeni yetenekler kazanmak, hayır işleriyle uğraşmak yani bir şeyleri başarıyor olmak sizi mutlu edecektir. Gülümseyin; gülmek sizi olumsuz ve kötü düşüncelerden uzaklaştıracaktır. Sizi mutlu eden ve iyi gelen kişilerle bir arada olun, sohbet edin ve gülün. Mutluluk gülümsemeyle başlar. Bu yüzden gülün, sadece gülün… Kendinizi sevin; bedeninizi, aklınızı ve ruhunuzu sevin ve besleyin. Nasıl ki bedeniniz için düzenli beslenip, spor yaparak ve uykunuza dikkat ederek özen gösteriyorsanız, aklınız ve beyin sağlığınıza da gerekli özeni gösterin. Özellikle C ve E vitamininden zengin beslenmek beyin hücrelerinizi genç tutacaktır. Ve kesinlikle ruhunuzu besleyin…
Sonuç olarak yaşlanmak fiziksel ve bedensel olarak zorlukların yaşandığı bir dönem olsa da zihnen ve ruhen bilgeliğin yaşandığı bir dönemdir. Bu sebeple hayatın her mevsimi gibi yaşlılığında güzelliklerini yaşamak ve keyfini çıkarmak düşüncesi sizi korkularınızdan uzaklaştıracaktır.
