Dolar

34,8672

Euro

36,6537

Altın

3.023,11

Bist

10.051,34

1917 Balfour Deklarasyonu’ndan 2017 Trump Deklarasyonu’na!

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-12-18 13:39:14

1917 Balfour Deklarasyonu’ndan 2017 Trump Deklarasyonu’na!

Herkes biliyor ki 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı ‘Arthur James Balfour' Yahudiler'e Filistin topraklarında devlet kurma sözü verdi. Balfour, bu deklarasyon için düşünülmüş, plan yapılmış ve bu karar bazında uluslararası kararlar çıkmış olmasaydı böyle mantık dışı ve hak sahibi olmadıkları bir şey için söz vermezdi. Bu oyunu kuranlar da kendileri olduğu için koydukları planların etkisini, gücünü ve hedeflerine ulaşmadaki başarısından emindiler.

Aynı zamanda herkes biliyor ki bu karar birinci dünya savaşı bitmeden bir yıl önce açıklandı. Bu deklarasyon, sömürge ülkelerinin Osmanlı Devleti'ni ve tüm İslam alemini 1916 yılında Sykes – Picot antlaşması ile parçalama planları ortaya çıktıktan sonra sömürgelerin bölgedeki projelerinin tamamlayıcısı oldu. Siyonist'leri bölgenin kalbine yerleştirmek ve her türlü desteği vermenin asıl amacı, Müslüman ülkeleri zayıflatmak, parçalamak ve bir daha birlikolmamalarını sağlamaktı.

Sömürge ülkeleri birinci dünya savaşından çok öncesinde Osmanlı Devleti'ni parçalama planlarını yapıyordu, son hamleleri ise Osmanlı Devleti'ni hazır olmamasına rağmen Birinci Dünya savaşına girmesini sağlayıp ona karşı ittifak kurmak oldu. Savaşın sonucu ise zaten belliydi. Çünkü bu savaş sömürgelerin bir planıydı ve esas hedefleri İslam hilafetini yıkmak ve devleti kontrol edebilecek şekilde küçük küçük devletçiklere ayırmaktı.

Batı bu şeytani planını gerçekleştirmede başarılı oldu ve hatta bizi hem Müslümanlar hem Araplar olarak birbirimize düşürüp aramıza fitneyi ve nefreti soktu. Binlerce sene boyunca gerçek düşmanımızı bırakıp din kardeşimizle farklı ırktan olması bahanesiyle savaştık. Milliyetçilik ve ırkçılık bahanesiyle asıl düşmanımızla işbirliği yapıp din kardeşi dediklerimizle savaştık. Bu da düşmanlarımızın en büyük başarılarından biriydi. Parçalanma, bölünme ve nefret devam etti. Tek olan devlet küçük parçalara ayrılarak küçük devletler ve devletçiklere ayrıldı. Önemli olan egemenliğin ve bağımsızlığın olması fikri ile bizi kandırdılar. Bu kandırılmanın neticesinde ilk önce Filistin'i kaybettik; ardından Afganistan, Irak, Suriye, Yemen ve Libya. Bu parçalamalar hâlâ devam ediyor; ırkçılık, din ve mezhep bahanesiyle parçaladıkları devletleri yeniden daha küçük bölgelere parçalamaya devam ediyorlar. Bizden onların bâtıl inançlarına ve davetlerine icabet etmemizi, tek vücut misali olan birliğimizi parçalamamızı istiyorlar. Bu vücut ki çok kan kaybetti, her yeri yara bere içinde kaldı ve kalbi o kadar zayıfladı ki kalp atışları duyulmayacak hâle geldi, ölüm döşeğine girdi.

Başladıkları projeyi tamamlamak öldürücü darbeyi vurmak, can çekişen bu vücuda kurşunu sıkmak için Trump eski olan yeni kararını açıkladı. Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyıp İsrail başkentinin Kudüs olduğunu kabul ettiklerini duyurdu.

Trump, selefi olan Balfour'dan daha az bilgili değildi. Oyunun kimler tarafından yönetildiğini ve hangi evrede olduklarını gayet iyi biliyordu. Afganistan'da başlayıp Irak'a daha sonra Suriye, Yemen ve Libya'ya sıçrayan ve uzun yıllar süren savaştan sonra Siyonist davasını ileriki evreye taşımanın zamanı gelmişti. Bunu da Kudüs'ün İsrail başkenti olduğunu açıklayarak Fırat nehrinden Nil nehrine kadar olan İsrail devleti planını gerçekleştirmeye bir adım daha yaklaştırarak yapmış oldu.

Sorun düşmanımızda değil. Düşmanımız büyük bir zekaya sahip değil, asıl sorun bizde, Müslüman ve Araplarda. Zayıflığımız, baş eğişimiz, tembelliğimiz, kendimize ve gücümüze olan güvensizliğimiz bizi bu hâle getirdi. Kesilmeye götürülen ve hiç ses çıkarmayan kurbanlık koyun gibi olduk. Eğer itiraz edecek olursak bile bizi tam kesmeden hemen önce bir iki kez bağırıyoruz sadece.

Bağırmak yeterli değil… Elimizden başka bir şey gelmez diyenler de beni çok yordu... Hayır efendim; aslında elimizden çok şey gelir… Eğer Allah ve Rasulüne inancın varsa ve kendine güveniyorsan yapabileceğin çok şey var. Ama sus!!! Evet sus, sus ki çalışabilesin… Çünkü çok konuşan, kelimelerin büyüsüne kapılıp sesinin gürültüsü arasında kaybolur.. Sus ve çalış, çalışalım… İnandıktan ve istedikten sonra dünyayı değiştirecek güce sahip olduğuna inan...

Bu hayatta bir şeyleri değiştiren herkes senin gibi bir insandı. Ancak dünyayı fotoğraflarıyla, hashtaglarıyla ve sloganlarıyla doldurmadı. Uğraştı, anladı ve çalıştı. En sonunda başardı ve bir şeyleri değiştirdi.

Haber Ara