Onur Nizamoğlu: Bazı şeyleri toparlamak için önce dağılması lazım
Spor yorumcusu Onur Nizamoğlu, Trabzonspor'un Galatasaray ile 2-2 berabere kaldığı maçı analiz etti.

Oluşturma Tarihi: 2021-09-14 10:21:03

Güncelleme Tarihi: 2021-09-14 10:21:03

Spor yorumcusu Onur Nizamoğlu, Trabzonspor - Galatasaray maçını analiz ederken oyundan alınan ve ıslıklanan Abdülkadir Ömür içinde çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Trabzonspor Milli ara dönüşü Galatasaray'ı ağırladı. Transferde potansiyelli hamleler yapmış, nispeten yeni bir takım gibi olan Galatasaray'a karşı, ev sahibi olmanın da etkisiyle kâğıt üzerinde favorisiydi maçın. Oyunun başından itibaren Galatasaray, ön alandaki futbolcularının çok hareketli olmasıyla birlikte pres ile geriden kısa çıkmaya eğilimli Trabzonspor'u önde baskı ile bozmaya çalıştı. Trabzonspor bu anlarda zaman zaman baskıyı kırsa da, ikinci bölgede dirençli ve alan bırakmayan bir orta sahaya karşı zorlanarak ne istediği hızda topu dolaştırabildi ne de oyunu istediği gibi rakip yarı alana yıkabildi.

Özellikle kararsızlık noktasındaki sıkıntı, büyük hayal kırıklığı yarattı. Öyle ki, çok tecrübeli isimlere sahip bir takıma göre ters orantılı biçimde konsantrasyonun düşük olması, plansız, ne yapacağını bilmeyen bir takım görüntüsü verdi. Bu durumun, normal maçlara göre derbi maçlarında daha sarsıcı sonuçları olur. Bunu getirisiyle, Abdülkadir ile başlayan ve Edgar ile devam eden hatalar silsilesi Galatasaray'a golü getirdi.

“Bu gol, bir nebze olsun Trabzonspor'u hareketlendirir mi acaba”? diye düşünürken takımın daha da demorilize olduğunu gördük. Fatih Terim başlangıç planını neredeyse kusursuz yapmış ama kabul edelim ki, Trabzonsporlu futbolcular da bu ekmeğe yağ sürdü. Maç, aslında başından itibaren solda İsmail'in Morutan'a göstereceği mukavemete göre şekillenecekti. Az çok beklenen oldu ve İsmail, Morutan'a neredeyse hiç karşılık veremedi. Kaldı ki ikinci gol geliyorum denen nokta, İsmail'den sonrası oldu. Uzun topun sektirilmesi savunmanın yerleşimini kaybetmesi ve Kerem'in topsuz delici koşusu dengeyi bozdu ve ikinci gol geldi.

Abdullah Hoca, İsmail ve Abdülkadir'i kenara alarak Yusuf ile Trondsen hamlesini yaptı. Bu hamleler karşılığını Cornelius'un golü ile verdi. Soyunma odasına girilirken gelen golün zamanlaması bu kötü senaryoda elbette bir şeyleri değiştirebilecek önemdeydi fakat ilk yarıya nispeten silkelenmiş bir görüntüye karşı, oyunda değişen pek de bir şey olmadı. Böyle olunca maç tam bir sinir harbine döndü. Fatih Terim oyuna iyi bir planla da başlasa oyun içi yaptığı hamleler ile kendi takımının ivmesini de olumsuza çevirdi.

Bu maç yapılan belki de en doğru şey, Cornelius'a havalandırılan toplardı. Maç boyunca boy avantajı ile indirdiği birkaç topta zaman zaman tehlikeler oluşturuldu. Bunlardan birinde de Hamsik'in gövde gösterisi yaparak Nwakaeme'ye golü attırmasıyla skor da, güven de yerine gelse oyun buradan sonra biraz daha git gelli bir hal aldı. Mahallede top oynarken, akşam ezanına yakın denir ya hani “Atan kazanır!” işte o hesap. Fakat kimse atamadı ve annelerin eve çağırması misali, hakem maçı bitirdi.

Trabzonspor için kötü bir maçtı fakat her şeye rağmen rakip Galatasaray'dı. Bu maça göre bir puan, zararın neresinden dönersen kâr hesabı yeterliydi. Eksikler döner, oyun tekrarları ile skorlar harmanlanır, durum bir şekilde toparlanabilir. Asıl toparlanması gereken kişi belli…

''Bazı şeyleri toparlamak için önce dağılması lazım''

Abdülkadir'in sahada çok kötü bir görüntü verip oyundan alınması, kulübede ağlaması yürek burktu elbette ama her şerde bir hayır var derler, bazı şeyleri toparlamak için önce dağılması lazım hani. Belki iki sezonun, çok ciddi iki sakatlığa kurban gitti ama görüp görebileceğin en sıkıntılı, en dip nokta burası, o karanlık kuyu burası Abdüş, buradan ötesi yok. Yıllar boyu nice kariyerler heba oldu, nice kariyerler 30'unda dirildi. Buradan toparlanmak veya daha da bozmak, devam etmek ya da koy vermek, her şey sende bitiyor. Geri dönüp mücadele edip cümle âleme ben buyum diyebilmek de senin elinde, senin düşmeni bekleyenleri sevindirip haklı çıkartmak da. Kırılma noktası denilen yer tam da burası işte. Ya o kuyuda kalacaksın, ya da Mısır'a Sultan olacaksın, sana kalmış…