Trabzonspor'u yakından takip eden futbol yorumcusu Onur Nizamoğlu bordo mavili ekibin Antalyaspor ile 2-2 berbere kalmasının ardından şampiyonluğunu ilan etttiği maçın analizini Timetürk'e değerlendirdi.
Bu Seferki Hikâye Başka!
Perşembe günü maç için Trabzon'a gitmek üzere, Ordu-Giresun Havalimanı'nı kullanıp karayolu ile Trabzon'a geçmiştim. Trabzon sınırlarına girdiğim andan itibaren evleri, caddeleri, arabaları yani her tarafı bayraklarla donatılmış bir şehir karşıladı beni. O sırada otobüste ön sıralarda oturan, yaşları 40'a yakın 3 abimize kulak kesildim. Benim fark ettiğim durumu onlar da fark etmiş olacaklar ki bayraklardan açtıkları konuyu, önce geçmişe getirip kendilerince hesaplaştılar, sonrasında da takıma oyunculara Abdullah Avcı'ya getirdiler ki biliyorsunuz Allah'ın emri gibi bir durum bu.
O akşam arkadaşlarımla iftar yapıp Boztepe'ye çıktık. Senelerdir gittiğim şehirde ilk defa oraya çıkmış, ilk kez bu kadar oraya çıkmak istemiştim. Bir yandan maç için, bayram arifesinde evde çoluğunu çocuğunu, kundaktaki yavrusunu bırakıp gelecek insanları düşünürken, rahmetli Sezai Karakoç'un “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.” mısralarını anımsadım. “Bu kadar yenilgi ve büyüme yeterli… Yeterli, öyle değil mi Allah'ım?” sorusuyla kendimce bağlantı kurmaya çalışıyordum yaradanla.
Diğer yandan çaylarımızı içip muhabbete devam ediyorduk. Muhabbet dediysem de havadan sudan değil hani, şampiyonlukta ne yaşanır onu konuşuyoruz. Çok geçmeden gözüm gökyüzündeki hareketliliğe takıldı. Çünkü olağandışı bir hava trafiği vardı. İçimden, “Bu kadar insan boşuna gelmiyor… Öyle değil mi Allah'ım?” diye bağlantı kurmaya çalıştım tekrar.
Ertesi gün takımın stadyumda taraftara açık yaptığı tarihi idmana gittik. Takım, Abdullah Hoca önderliğinde, coşkulu taraftarı selamlarken, gözlerim az ötede elleri cebinde, tek başına orayı izleyen sevgili Ağabeyim, meslek büyüğüm Erdal Hoş'a takıldı. Usulca yanına yaklaşıp, “Bu sefer oluyor değil mi Abi?” dedim. Gözleri hafif nemliydi. Önce yutkundu ve çatallaşmış sesiyle gururlu şekilde “Oluyor herhalde Onur.” diyebildi sadece kafasını sallayarak. Gözleri nemli olan sadece Erdal Abi değildi. Antrenman bitimi Abdullah Hoca kenara gelerek taraftarlarla fotoğraf çekinirken benzer gururu onda da gördüm. Dile kolay, hem kendinin hem de bir şehrin hasretini nihayete erdiriyorsun.
Maç günü meydan parkı henüz erken saatlerde dolmaya başlamış, insanlar geri sayıma geçmişti. Yazılarımı veya yayınlarımı takip eden her yaştan insanla karşılaştık, sohbet ettik. Hepsi inanıyordu ama bir dayanak arıyorlardı kendilerine. “Oluyoruz değil mi Onur?” veya “Kardeşim bu gece bitiyoruz bu işi değil mi?” diye soruyorlardı. Yeri de gelmişken teveccüh gösteren ve iyi dileklerde bulunan herkese teşekkür ediyorum, var olun.
Heyecan daha sonra stadın orada devam etti. Vakit geldiğinde zaman durmuş gibiydi. Atmosfer o biçim, tüyler diken dikendi. Maçın başında gelen gol statta, meydanda, Hüseyin Avni Aker'de, ekranları başındaki milyonlarca insanı rahatlatmıştı şüphesiz. Devamında, inişli çıkışlı bir maç oldu. Oyun anlamında eleştirilecek noktalar var elbet ama şampiyonluk maçında da olur o kadar canım.
İkinci yarı maç 1-1 olmuş, 5 dakika sonra Antalyaspor 2.gol şansı için penaltı kazanmıştı. Statta öyle bir sessizlik vardı ki, herhalde yeni bir travma geliyor dedim kendi kendime. Trabzonspor bu maç olmasa bile, o bir puanı kalan maçların birinde de alırdı elbet ama bu hikâye burada nihayete ermeliydi. O kadar insan boşuna gelmedi ya!
Tam da bu anda Uğurcan çıktı sahneye ve akışı tersine çevirdi. Kendisine en çok ihtiyaç duyulan anda yine oradaydı, yine başardı. Sonra sahneye o çıktı… Bu sezon çok kez bahsettim, altını kalın çizdim, bu sezonun X Faktörüdür dedim. Sezonun genelinde yaptıklarıyla herkes Dorukhan'dan razıydı ama bu hikâyeye noktayı koymanın ona nasip olması kaderin cilvesi olsa gerek. Attığı golle herkesi rahatlattı. Sonlara doğru Antalyaspor beraberliği de yakalasa o akış penaltıda tersine dönmüştü, daha fazlası olamazdı.
Maçın son kısmında yaşananlara gelirsek, başından beri olan bitene hikâye diyorum ya hani, böyle heybetli bir kavuşma hikâyesine de böyle bir delilik yakışırdı zaten. Öyle bir delilik ki, 40 senelik hasrete 40 saniye dayanamıyorsun. O insanları da anlıyorum ama taraftarlık delilikten öte bir şeydir nihayetinde. Maç olağan şekilde tamamlandıktan sonrasına gelirsek, sevinç, hüzün, gözyaşı hepsi birbirine karışmıştı. Rüya, olmaz, imkânsız denen şey başarılmıştı artık. Tanıdık tanımadık herkes birbirine sarılıyor yıllarca çekilen çilenin acısını çıkarırcasına o mutluluğu doyasıya yaşıyordu.
Çok gittim bu şehre ama bu seferki başka bitti. Çok ıslandım bu şehirde ama hiçbiri bu kadar güzel hissettirmedi. Çok hikâye sığdırdım 5 güne. Yazarlık serüvenimin 3.yılında şampiyonluk yazısını yazmak da nasip oldu. Bu da ayrı hikâye tabi. Daha anlatacak yazacak çok şey var ama ziyadesiyle uzattım zaten, hakkınızı helal edin. Ramazan bayramınızı da en içten dileklerimle kutlarım. Ziyaret ettiğiniz mezarlara bendeniz kardeşinizden de selam söyleyin naçizane…
Son olarak, selam sana Kazım Abi, selam sana Dozer Cemil, selam sana Kemal Onur, selam sana Mustafa Çelik, selam sana büyük hoca Özkan Sümer ve selam olsun nicelerinize. Trabzonspor'unuz şampiyon oldu. Biliyorum sizler de inanmakta zorluk çekiyorsunuz ama oldu be abiler! Hepinize armağan olsun…