Türkiye'de son yıllarda tartışması bitmeyen yabancı kuralıyla ilgili görüşlerini belirten Stefan Kuntz, "Tabii ki bütün bu mücadele, başarılı oyuncular yetiştirmek ve başarılı sonuçlar almak adına yapılıyor. İyi futbolcuların yetişmesi için de yapının doğru şekilde kurulması lazım. Uzun süreli yatırımlarla futbolcuların gelişim göstereceğini düşünüyorum. Akademilerin kurulması, Milli eğitim sistemiyle futbol eğitim sisteminin paralel gideceği doğru bir yapının oluşturulması, spor psikologlarının, beslenme uzmanlarının takımları desteklediği, genç oyunculara profesyonel yaşamın gerekliliklerinin ve onları ileride nelerin beklediğinin doğru anlatıldığı bir yapının kurulması lazım. Belki yabancı dil öğrenmelerini sağlayacak bağlantıların oluşturulması lazım. Bunlar sağlanırsa Türk futbolunun uzun süreli başarısı gerçekleştirilebilir diye düşünüyorum. Saydığım akademiler ve altyapılarla ilgili yapılan yatırımlara değindiğim zaman, Almanya, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin bu konuda daha iyi çalıştığını söyleyebiliriz. Kadın futboluyla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadığım için erkek futboluyla ilgili konuşuyorum. Türkiye'de ülke için oynama arzusunu, milli takımı için oynama arzusunu, diğer ülkelere göre çok daha yüksek görüyorum. Milli takım için oynamanın insanları, futbolcuları sosyal manada daha yukarıda hissettirdiğini biliyorum. Kulüpler biraz daha fazla akademi alanına yatırım yapıp eğitime ağırlık verirse, bahsettiğim ülke için oynama ve duygu faktörünün birleşmesiyle gerçek başarıyı sağlayabiliriz. Burada 'Biz' diyorum ve bunu vurgulamak istiyorum. Ama bunun için zaman lazım, bunun için sabır lazım" ifadelerini kullandı.
Geçmişte sportif direktörlük ve başkanlık yapması üzerine, sportif direktörlüğe bakışı ve Türkiye'deki teknik direktör-sportif direktör ilişkisinin ne durumda olduğunu söyleyen Stefan Kuntz, "Aslında şöyle bir şey duymuştum, 'Türkiye'de teknik direktörler, başkanların yardımcı antrenörleridir' gibi bir inanış söz konusuydu. Tabii ki bu bir şakaydı. Her ülkenin kendine özgü yönetim anlayışı vardır. İngiltere'ye ve İspanya'ya baksak farklı durumlar çıkar. Bu bir kimlik meselesi. Her ülkenin yönetim anlayışı bakımından bir kimliği var. Türk futboluna baktığımızda, başarıya giden yolda sabırsızlıklar yaşandığını görüyoruz. Bu anlamda en iyisi, kulüplerin 6-7 yaşlarından itibaren, kız-erkek takımlarından başlayarak A takıma uzanan süreçte bir futbol felsefesi oturtması gerekir. Bunu sağlam ve net şekilde ortaya koyarsa, başarı sağlanması açısından önemli bir adım atılmış olur. Bu aşamadan sonra doğru kişileri bulmaya sıra gelir. Doğru kişiler, teknik direktör, sportif direktör ve genç takım antrenörü gibi isimler. Bunları oturttuktan sonra da başarının gelebileceğine inanıyorum" açıklamasını yaptı.
Futbolculuk kariyerinin ardından teknik adamlık, sportif direktörlük yapan ve sonrasında Kaiserslautern'in başkanlığını yürüten Stefan Kuntz, ardından Almanya Futbol Ligi'nin yönetim kurulunda yer almıştı. Yöneticiliğin ardından Almanya Ümit Milli Takımı'yla kaldığı yerden devam eden adamlık kariyerinin, yöneticilikle birlikte nasıl yürüdüğünün sorulması üzerine konuşan Kuntz, "Geçmişle yaşayan bir insan değilim. Şu ana bakıyorum. Futbolculuk kariyeri 30'lu 35'li yaşlarda sonlanıyor ve sonrasında normal bir insan oluyorsunuz. En iyi yaptığınız mesleği sonrasında yapamıyorsunuz. Daha sonra ne yapmanız gerektiğini kendinize soruyorsunuz. Futbol dünyasındaki çok ünlü ya da ünsüz isimleri sonrasında göremiyoruz. Kaybolup gidiyorlar, böyle bir gerçek var. 1 yıllık bir işsizlik dönemi yaşadım. O dönemde kendime ailemi nasıl geçindirebilirim ve onlara nasıl iyi imkanlar verebilirim diye sordum. Azimli bir insan olduğumu düşünüyorum. Kendime güvendim ve kendimi geliştirmek için her şeyi yaptım. Öğrenmeye dair bir merakım vardı. İyi insanlarla bir ağ kurarsanız, kendi açınızdan gelişim kaydedebilirsiniz, daha donanımlı hale gelirsiniz. Benim de farklı bilgiler edinip deneyimler kazandığım bir dönemim oldu. Sonrasında hocalığa geçiş yaptım. Hayatım top peşinde koşmakla geçti ve sonrasında hocalığa geçince sevdiğim işi yaptım. Tahmin ediyorum ki profesyonel kariyerim, teknik direktörlük yaparak tamamlanacak. Karşınızda gayet tatmin olmuş bir insan var bu anlamda" diyerek devam etti.
A Milli Takım'ın başına geçtikten sonra çok çabuk şekilde kabul görmesi hakkında konuşan Kuntz, "Açıkçası bunu, bu fikri düşünenlere sormak lazım. Neden beni bu kadar kolay kabul ettiler bunu düşünenlere sormak lazım. Ama birçok faktörün bir araya gelmesinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Beni göreve getirirlerken, dışarıdan bir gözün görmesini, dışarıdan bir elin dokunmasını istemiş olabilirler. Beşiktaş'ta geçirdiğim sürede benim ve ailemin Türk insanına olan yaklaşımı, davranışlarımız bir izlenim bırakmış olabilir. Gerek o dönemde gerekse de sonrasında Türk insanının ne kadar sıcakkanlı ve dostane olduğunu vurguladık. Bundan kaynaklanmış olabilir. Ayrıca ben her şeyi bilemeyeceğimi ifade eden bir insanım. Fikir alıyorum, danışıyorum, bunları da söylüyorum. Bir şey başarıldığında ya da başarılmadığında ben demiyorum, biz diyorum. TFF'deki ekibim ve bana yardımcı olan insanlarla her zaman dirsek temasındayım. Futbol camiasındaki kişilerden görüş alıyorum. Ne kadar çok görüş alıp bilgi edinirseniz, aldığınız kararlar da o kadar doğru oluyor" açıklamasında bulundu.
Almanya Ümit Milli Takımı'ndaki görevinden ayrılıp A Milli Takım'ın başına geçmesinin ardından özellikle Almanya'da çok olumlu yansımalar olduğunu söyleyen Stefan Kuntz, "Çok olumlu yansımalar oldu. Bu karardan dolayı çok destek ve ilgi gördüm. Hem Alman medyasından hem de uluslararası medyadan çok ilgi vardı. Buraya gelip destek verdiler, röportaj yaptılar. Hem aile hem de arkadaş çevresinde bu durum olumlu karşılandı. Sempatik bulundu ve destek gördüm. Bundesliga'da ya da 2. Bundesliga'da çalıştığım kulüplerden ve arkadaşlarımdan da destek geldi. Yansımalar hep olumlu oldu" dedi. Fenerbahçe'nin gündemindeki isimlerden olan Joachim Löw hakkındaki soruya da yanıt veren Kuntz, "Bunlar söylentiler, ortaya çıkan ve yazılıp çizilen haberler. Benim burada Löw'ün gelmesini isteyip istememem gibi bir durum olmaz. Kendi kararıdır. Eğer böyle bir karar verirse ben de ardından görüşlerimi açıklarım" diye konuştu.
Göreve geldiği günden bu yana İstanbul ile Almanya arasında gidip gelmesiyle eleştirilen Stefan Kuntz, seyahatlerinin devam edeceğini ifade ederek, "Almanya ile Türkiye arasındaki seyahatlerim devam edecek. Aslında iki yerde de yaşıyorum. Türkiye'ye esas geliş sebebim çalışmak. Buraya geldiğimde hep çalışıyorum, eşim de bunu biliyor. Boş zamana pek vakit yok. Ayrıca benim 2 çocuğum ve 3 de torunum var. Ben buraya geldiğimde aileyle ilgili konularla da eşim ilgileniyor. Riva, konaklaması ve vakit geçirmesi çok rahat bir yer, her türlü imkan var. Ancak ben de kalacak bir ev bakıyorum kendime. Özellikle orta ve uzun vadede şehir merkezinde kalabilecek bir yer bakıyorum. Akrabalarım ve ailem dışında arkadaşlarım da Türkiye'deki hayatımın bir parçası olup beni ziyaret etmek istiyorlar. Bu anlamda da kolaylık sağlayacağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Beşiktaş forması giydiği dönemde unutamadığı anları sorulan Kuntz, "Bazı unutulmaz anlarım var ama onları paylaşamayacağım. Bunu belki daha önce anlatmışımdır. Beşiktaş'tayken ilk antrenmanımı yaptıktan sonra duşa girdim. Alışkın olduğumuz üzere tabii ki duş alırken çıplaktım. Ama sonra baktım ki, takım arkadaşlarımızın hepsi iç çamaşırıyla duş alıyordu. Ben şaşırdım. Kaptan olarak Rıza geldi ve bana net ve nazikçe söyledi. 'Biz inanışımız üzere bu şekilde duş alıyoruz. Senin inanışın farklı olabilir. Seni ayıplamıyoruz ama biz de böyle duş alıyoruz. Kimse kimseden alınmasın' diyerek durumu anlattı. Ben 'Eyvah çok büyük bir hata yaptım' diye düşünmüştüm ama onların da bu yaklaşımı, diğer kültürlere, farklı düşüncelere ne kadar açık olduklarını nazik olduklarını gösterdi" dedi.
Bir başka anısını daha anlatarak sözlerini sürdüren Kuntz, "Bir zamanlar Almanya'da rakibi sahada provoke etmek için ve sinirlendirmek için kötü sözler sarf ederdiniz. Ben de Alpay'a gittim ve “Alpay rakibi sahada kızdırmak için en kötü ne söyleyebilirim' dedim. O da bana ne söyleyebileceğimi söyledi. Ancak o sırada Recep Çetin olaya kulak misafiri oldu ve ‘Hayır kesinlikle bunu söyleyemezsin, söylenmez. Sahada olsa bile söylenmez' dedi. Alpay da ‘Olsun, sahada rakibi kızdırmak için olacak' dedi. Ama Recep ‘Kesinlikle söylenmez' dedi. Ben de o sözü hiçbir zaman kullanmadım. Böyle bir anımız oldu” diyerek geçmişte yaşadığı eğlenceli anları paylaştı.
İstanbul'un her zaman harika bir şehir olduğunu söyleyen Kuntz, “İstanbul her zamankinden daha harika diyebiliriz. İnanılmaz bir kent. Uçakla her iniş yaptığımda ağzım açık kalıyor. Beni çok şaşırtan ve beğendiğim bir şehir. Arabayla gezerken de inanılmaz geliyor bana. Türk insanının o gönülden yaklaşımı hiç değişmedi. Buraya geliş sebeplerimden birisi de Türk insanının sıcakkanlı yaklaşımı diyebilirim. Şöyle de bir gerçek var, dünya üzerinde Türkiye algısı, bizim bildiğimiz gibi değil. Belli insanlar Türkiye'yi farklı algılıyor. Siz Türkiye'yi doğru şekilde anlatıp, onları inandırabilmek için orada bulunmalısınız. Ben de Türkiye'de 2 farklı şekilde bulunmuş bir insan olarak bunu daha rahat anlatıyorum. Bu anlamda insanların değiştiğini düşünmüyorum. Ama İstanbul değişmiş, gelişmiş ve büyümüş diyebilirim. Futbol anlamındaki farka bakarsak, 1995-1996 yıllarında futbolcuydum ve o dönemde işim sahada performans vermekti. Şimdi antrenör gözüyle daha farklı bakabiliyorum ve üst liglerle arasındaki farkı görebiliyorum. Üst liglerle Türkiye arasında farklar olduğunu görüyorum" açıklamasını yaptı.
Göreve geldiğinde yaptığı ilk basın toplantısında Sergen Yalçın hakkında konuşan Kuntz, "Sergen Yalçın'ı sahada gördüğümde kahkaha attım. Beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıdı" ifadelerini kullanmıştı. Bunun üzerine de Sergen Yalçın, "Stefan Kuntz benim hakkımda açıklama yapmış. Benimle ilgili niye konuşuyor" diyerek tepki göstermişti. Bu konuyla ilgili de konuşan Kuntz, "Eğer Sergen o gün buradaki konferans salonunda olsaydı ne demek istediğimi çok iyi anlardı ve o da gülümserdi" cevabını verdi. Daha önce başkanlık da yapan Kuntz, "Başkan olan Kuntz, 1996'da Avrupa Şampiyonu olan Stefan Kuntz'a kaç para bonservis öderdi" sorusuna ise, "Bence paha biçilmezdi. Çünkü onu çok iyi biliyorum" yanıtını verdi.
Türkçe dersleri almasıyla hakkında da konuşan Alman çalıştırıcı, "Zor bir dil olduğunu söyleyebilirim. Mesela sona eklenen ekler var. 'Doktora gidiyorum, doktordayım, doktordan geliyorum' derken mantığı anlamaya çalışıyorum. Neden kahvaltı 'yapıyorum' derken, öğle yemeği 'yiyorum' ya da akşam yemeği 'yiyorum'a dönüşüyor orada. Bir tarafta 'yapıyorum', diğer tarafta 'yiyorum' oluyor. Bu tür mantığı kavramaya çalışıyorum esas olarak. Tabii ki azimliyim ve öğreneceğim, sonuna kadar gideceğim. Ankara Üniversitesi TÖMER'den Sinan Ak öğretmenimle konuştuktan sonra 10-12 ders almış durumdayım. Ben 'konuşamıyorum' diyorum ama öğretmen de 'Önce grameri halledeceğiz, ondan sonra kelimelere geleceğiz. Çünkü gramer bilmeden konuşmayı yapamazsın' diyor. Öncelikle bunu yapacağız ve sonra da kelime haznesini geliştirdiğimde her şey daha rahat olacaktır diye düşünüyorum" diyerek ifadlerini kullandı. Röportaj sırasında hapşıran Stefan Kuntz, bu durum karşısında Türkiye'de nasıl bir söylem olduğunu sordu. Röportajı Türkçe'ye tercüme eden Türkiye Futbol Federasyonu A Milli Takım İletişim Direktör Yardımcısı Türker Tozar, Türkiye'de birisinin hapşırmasının ardından kendisine 'Çok yaşa' denildiğini ve buna karşılık da hapşıran kişinin 'Sen de gör' dediğini ifade etti. Bu diyaloğu öğrenen A Milli Takım Teknik Direktörü Stefan Kuntz, röportaja da sempatik kişiliğiyle renk kattı.
on olarak Riva'da bir gününün nasıl geçtiğini anlatan Stefan Kuntz, "Sabahları spor yaparak güne başlıyorum. Tesis bu anlamda harika. Sonra kahvaltımızı yapıyoruz. Medya ile ilgili konuları gözden geçiriyoruz. Hamit'le strateji toplantılarımız oluyor. Teknik ekibimizle toplantılarımız oluyor. Maç ve analizlerin üzerinden geçiyoruz. Sonrasında ekibimizle yemeğimizi yiyoruz. Bazen yemeği şehir merkezinde yiyoruz. Orada görüşmelerimiz varsa bunları yapıyoruz. Riva'da çok mutluyum diyebilirim. Burada çok da iyi uyuyorum. Hatta en iyi uyuduğum yerlerden birisi diyebilirim Riva için. Geçtiğimiz hafta burada bir etkinlik oldu. Yeni antrenörlerden bir gruba seminer verildi. Ben de yer aldım. Bu hafta da prolisans kursu olacak. Dikkat ettiyseniz ilk gelişim burada maçlarda yer alıp A Milli Takım üzerine çalışma üzerineydi. Şimdi ise idari yapı, yapısal değişimler ve milli takımın diğer konularıyla ilgili alanlara eğilebiliyoruz" dedi.
Röportajın sonunda aldığı Türkçe kurslarına tekrar değinen Stefan Kuntz, "Milli Takımlar'da bir yetkilimiz de bana 'Ne kadar iyi öğrensen de, bizim telaffuzlarımız ve hızlı konuşmamızdan dolayı her şeyi anlaman mümkün değil' dedi. İşimiz var. Hem gramer hem de kelimeler üzerine çalışıp bir de anlayamazsam gerçekten yazık olur" diyerek herkesi güldürdü.