İşte Baydar'ın o yazısı;
Hayal kurmak ne büyük nimet! Sayısız engellerin, maddi imkânsızlıkların boyunduruğundan kendimizi kurtarıp özgürce düşünme imkânını hayallerde buluruz. O hür iklimde kimi zaman çılgın kimi zaman ütopik ama neredeyse her zaman mevcut olanı aşan fikirler yeşerir.
Ne zamandır zihnimin arka odalarında saklambaç oynayan bir hayalim var.
Bir mektep düşünün, lise seviyesinde bir eğitim kurumu. Bir tür meslek lisesi.
Adı: “Yazılım Meslek Lisesi”.
Ortaokulu bitiren öğrencilerden en parlakları ancak zorlu bir sınavla girebiliyor bu mektebe.
İlk sene hazırlık senesi. Haftada en az otuz saat İngilizce dersi görüyor talebeler. Bir sene boyunca çok yoğun İngilizce okuma, dinleme, konuşma ve yazma pratiği yapıyorlar. Sene sonunda dünya klasiklerinden birini İngilizcesinden okuyup yorumlayacakları bir bitirme tezi yazmak zorundalar. O da yetmiyor, ilk senenin sonunda sıkı bir İngilizce yeterlilik imtihanı, “adayların” bu mektepte okumaya devam edip edemeyeceklerini kesin olarak belirliyor.
Hazırlığı geçebilenleri sürprizlerle dolu, başka liselerdekilere pek benzemeyen bir lise hayatı bekliyor.
Bu mektepte öğretmenler yok, ustalar ve üstatlar var.
Dersler yok, sınıflar yok, ofisler var.
Ders kitapları yok, ders programı yok, müfredat yok; görevler, roller, projeler var.
Ders zili yok, teneffüs saati yok; yerine göre fazla mesai, yerine göre evden çalışmak var.
Disiplin kurulu yok; üstat, usta ve çıraklardan müteşekkil bir etik kurulu var.
Talebelere ikinci senelerinin başında birer son model dizüstü bilgisayar veriliyor. Her talebe üç sene boyunca bilgisayarını verildiği günkü gibi muhafaza etmekle sorumlu.
O senenin projeleri ilan ediliyor. Herkesin ilk projesi kendi kişisel web sayfalarını hazırlamak. Nasıl mı? Her talebe kendi bulacak! Daha sonra talebelerin önüne çeşitli zorluk seviyelerinde projeler koyuluyor: Bir ünlü müzisyene web sitesi yapma projesi, bir şirketin kurumsal web sayfalarını yapma projesi, bir mobil oyun geliştirme projesi, bir fabrika için stok takibinin yapıldığı bir masaüstü uygulaması geliştirme projesi, sosyal medya üzerinden bir büyük veri analiz projesi, bir antivirüs yazılımı geliştirme projesi, bir resim işleme projesi, bir videolu mesajlaşma projesi, bir gömülü yazılım geliştirme projesi, bir etkin kripto çözme projesi, bir konuşmayı yazıya aktarma projesi, bir hızlı yüz tanıma algoritması geliştirme projesi, bir yapay sinir ağları ve derin öğrenme metotlarıyla metin tasnifi projesi.
Projelerle beraber projelerde ihtiyaç duyulan roller ilan ediliyor. Rollerin sayısı talebelerin sayısına eşit. Gerekli rolleri üstatlar belirliyor: Falanca proje için bir proje yöneticisi, üç yazılımcı, bir grafik tasarımcı, bir veritabanı uzmanı, bir sistemci… Filanca proje için bir proje yöneticisi, iki takım lideri, iki iş analisti, bir yazılım mimarı, sekiz yazılımcı, dört test uzmanı, iki altyapı uzmanı, bir veritabanı yöneticisi, bir veri güvenliği uzmanı… Feşmekan proje için bir proje yöneticisi, üç iş analisti, iki dokümantasyon uzmanı, bir versiyon yönetim uzmanı…
YAZ TATİLİ YOK
Proje yöneticiliği pozisyonuna, kendini ispatlamış, üstatlarından icazet almış üç ve dördüncü sınıf öğrencileri başvurabiliyor. Proje yöneticisini ve projede görev alacak ustaları üstatlar seçiyor ama geri kalan takım üyelerini, başvuran talebeler arasından proje yöneticisi belirliyor.
Üstatlar, ustaları belirlenen bazı kritik rollerde çalışmak üzere görevlendiriyor. Üç yazılım geliştiricisi rolünden birini usta yazılımcı üstleniyor mesela.
Talebelerin şahsi başarısı söz konusu değil, proje başarısız olursa tüm takım başarısız sayılıyor. Talebeler takım oyununu, yardımlaşmayı, organize olmayı, uzmanlığa saygı duymayı öğreniyor. Proje bitiminde hem üstatlar ve ustalar tüm takımı hem proje yöneticisi, takım üyelerini hem de takım üyeleri birbirlerini değerlendiriyorlar. Üst üste üç projede başarısız olan talebelerin okulla ilişkisi derhal kesiliyor.
Görev alınan projelerde “tatil izinleri” planlanıyor. Senede en fazla 20 gün. Daha fazlasına kimsenin tahammülü yok. Öğrenilecek çok bilgi, edinilecek çok tecrübe var. Vakit en kıymetli hazine. Çarçur edilemez!
Projeler tamamen “gerçek” projeler. Hepsinin gerçek birer bütçesi var. Eğer proje başarıyla sonuçlanırsa tüm takım üyeleri para kazanıyor. Yani bu mektep başarılı talebelerine para harcatmıyor, kazandırıyor. Başarılı talebeler daha 16 yaşlarında alınlarının teriyle helal para kazanmaya başlıyorlar.
Talebeler istedikleri her uzmanlık rolünü deneyebiliyorlar, hatta buna teşvik ediliyorlar. Bir projede veritabanı uzmanı rolünü üstlenen talebe, bir diğerinde grafik tasarımcı ya da test uzmanı olmayı tecrübe ediyor. Her talebenin kabiliyet ve gösterdiği başarıya göre uzmanlaşacağı alan zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Gelelim ustalara…
Ustaların her biri kendi sahasında temayüz etmiş gerçek ustalar. Kendisini ispatlamış proje yöneticileri, yazılım mimarları, yazılım uzmanları, sistemciler, veritabanı yöneticileri, analistler, grafik tasarımcılar, dokümantasyon uzmanları, test uzmanları, kalite yöneticileri…
İlgili rollerdeki talebeler başları sıkıştıkça yanıbaşlarında çalışan, bilfiil işin içinde olan ustalara koşuyor. Ustalar tüm mesailerini görev aldıkları projelere hasrediyorlar. Ders vermiyorlar, işi bizzat yaparak, göstererek öğretiyorlar. Bunu yaparken de en az serbest piyasada kazanabilecekleri kadar da para kazanıyorlar.
Ve üstatlar…
Üstatların çeşitli sorumlulukları var. Talebeleri sürekli izleyip değerlendiriyorlar. Özellikle iş ahlakı konusuna odaklanıyorlar. Kaliteli, eksiksiz, iyi geliştirilmiş, iyi test edilmiş, iyi dokümante edilmiş iş nasıl yapılır diye kafa patlatıyorlar. İş yapma usullerini, etik prensipleri belirliyorlar. Piyasa ile mektebin irtibatını sağlıyorlar. Her proje üstatlara bağlı. Her üstat ayrı bir şirket yönetir gibi yönetiyor projelerini. Finansman ve kâr-zarar hesaplarını yapıyor. Performans ölçümü için kriterler geliştiriyor.
Her şey iyi güzel de bu çocuklar eğitim almadan bu işleri nasıl yapacaklar sorusunu duyar gibiyim.
Bilgisayar çağında “öğrenme” eski zamanlardaki gibi gerçekleşmiyor. Talebeler kendilerine verilen görevleri nasıl yapacaklarını tamamen kendi kişisel gayretleriyle öğreniyorlar. İnternet önlerinde devasa bir bilgi okyanusu olarak duruyor. Dokümanlar, örnek kodlar, videolar… Yabancı kaynaklardan rahatça istifade edebilmelerine mâni olabilecek lîsan problemini de çoktan aşmış vaziyetteler. Geriye derin bir merak, ciddi bir öğrenme arzusu ve gayret etmek kalıyor. Her gayretlerine rağmen çıkmaza girdiklerinde yardım isteyecekleri tecrübeli arkadaşlarıyla beraber çalışıyorlar. Onların da yetersiz kaldıkları noktada koşacakları ustalar da hemen yanlarında, onlarla beraber ter döküyor.
ÖĞRENCİ DEĞİL TALEBE
Bilgiler başından aşağı dökülsün diye bekleyen tembel öğrencilerin değil, verilen görevi başarıyla tamamlama gayretiyle bulabildiği her kaynağı silkeleyen, bilgiye acıkan, susayan, bilginin peşinde koşan, bilgiyi talep eden talebelerin devam edebildiği bir mektep burası.
Bu mektepte edinilen kıymetli bilgiyi saklamak yok paylaşmak var.
Bu mektepte geliştirilen her yazılım açık kaynak kodlu olarak geliştiriliyor. Projenin sadece kodları değil, tüm safhalarında elde edilen çıktılar ayrıntısıyla dokümante edilerek halka açılıyor. Karşılaşılan problemler, o problemleri aşma usulleri, hatalardan öğrenilenler, geliştirilen yeni algoritmalar, buluşlar, dâhice fikirler mektebin internet sitesinde yayınlanıyor. Sadece talebeler değil, ustalar ve üstatlar da geliştirdikleri metodolojilerden test ettikleri yeni teknolojilere kadar yeni öğrendikleri ne varsa, herkese açık bir platformda paylaşıyorlar. Bilgilerini gizli tutarak para ve güç devşirmek isteyen eski kafalı adamların hayret dolu bakışları arasında dev bir açık bilgi havuzu oluşuyor. Hevesli gençler için yeni, güncel ve güvenilir kaynaklar üretilmiş oluyor. Adeta sanal bir tarla sürülüyor, verimli tohumlar atılıyor.
Mektebe 14 yaşında giren gençler 18 yaşlarında, en iyi üniversitelerden mezun olanlardan çok daha yetkin, parlak, birinci sınıf yazılımcılar, tasarımcılar, uzmanlar olarak mezun oluyorlar. Neticede, saati senelerce önce durmuş, kendisini yenileyememiş profesörlerin ders anlattığı, hayatın gerçeklikleriyle temasını çoktan kaybetmiş demode bilgilerin tekrarlanıp durduğu amfilerde değil, kanlı canlı piyasa adamlarının, gerçek ustaların dizi dibinde yetişmişler. Başarılı olmuş, olamamış gerçek projelerde çalışmışlar. Eğer arzu ederlerse elbette üniversiteye devam edebilirler. Ancak çoğu şirket bu ateş gibi çocukları, yeni mezun mühendislerin hayal bile edemeyeceği maaşlarla istihdam etmek üzere mektebin çıkış kapısında bekliyor. Kararı talebeler veriyor.
Şimdi hayallerden gerçeklere dönelim.
“Eğer rüyalarınızı gerçekleştirmek istiyorsanız yapmanız gereken ilk şey uyanmaktır” diye güzel bir söz var.
Eğitim sistemimizin alarm verdiği epeyce zamandır ortada. Üzerimize serpilmiş ölü toprağı bizi ciddi reformlar yapmaktan alıkoyuyor. Fakat özellikle gelişen teknolojinin ve yeni imkânların eğitimin mahiyetini ciddi şekilde değiştirdiğini daha fazla görmezden gelemeyiz.
Ne olur bu tür rüyaları gerçekleştirmek için uyanalım yattığımız ölüm uykusundan artık. Ne olur…