ABD hükümeti 25 Haziran'da yayımladığı merakla beklenen “UFO raporunda” 100'den fazla hava olayı olduğunu fakat bunların çözülemediğini onaylıyor. Bu olaylar arasında, Donanma pilotlarınca kameraya kaydedilen ve görünürde imkansız hareketler gerçekleştiren cisimler bulunuyor.
Bazı görüntüler ilk bakışta şaşırtıcı gelse de, hava sahası araştırmacılarının ısrarla belirttiği üzere havadaki bir cismi tanımlayamıyor olmanız, o cismin başka bir dünyadan geldiği anlamını taşımıyor. Gökyüzü kuşlar, çekirge sürüleri, fırtına bulutları, dronlar, savaş uçakları, naylon poşetler ve çok ama çok daha fazlasıyla dolu büyük ve kapsamlı bir alan. Gözetleme sistemleri mevcut olsa da, bunlar genelde pahalı oluyor ve belli sınırları bulunan özel ihtiyaçları karşılamak için tasarlanıyorlar; uçan her cismi belirlemek için değil. Basitçe ifade etmek gerekirse; hava gözlem sistemlerimizin ne kadar derme çatma olduğu düşünüldüğünde, hükümetlerin sadece yüz civarı UFO tespit etmesi belki de daha şaşırtıcıdır.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsünün (MIT) Lincoln Laboratuvarında Milli Savunma ve Hava Trafik Kontrolü Bölümü üyesi olan Andrew Weinert, bütün uçakları gören sihirli bir gözetim sistemi bulunmadığını söylüyor. “Gökyüzünü bu kadar iyi göremiyoruz” diye belirtiyor; yani hava sahamız gizemli fakat alelade cisimlerle dolu. Çoğunlukla bilinen bilinmeyenler
ABD Ulusal İstihbarat Başkanlığı tarafından yayımlanan dokuz sayfalık rapor, çok miktarda uyarı ve az miktarda hüküm barındırıyor. Raporda UFO'dan ziyade, daha tarafsız olan Tanımlanmamış Hava Olgusu (UAP) terimi tercih ediliyor ve yazarların, fiziksel cisimler içerseler bile vakaların pek çoğundan emin olamadığı açıkça belirtiliyor. Değerlendirilen 144 raporda, olguların yaklaşık yarısı sadece bir algılayıcıyla kaydedilmiş. Bu durum, söz konusu anormalliğe bir çeşit mekanik arızanın sebep olmuş olma ihtimalini artırıyor.
Olaylardan biri “sönen bir balon” şeklinde tanımlanabilir. Yazarlar, geri kalan vakaların bir dizi kategoriden herhangi birine girebileceğini belirtiyor. Bunlar arasında “hava kaynaklı karışıklık” ve “yabancı düşman sistemler” de yer alıyor. Raporda, gezegenler arası turistlerden bariz şekilde bahsedilmiyor; bu olgu ne doğrulanıyor ne de reddediliyor.
Uydu gözetimi
Amerikan başkanları casus uyduları sonuna kadar kullanıp İran ordusunu yüksek çözünürlüklü ekran görüntüleriyle trolleyebiliyorsa, o zaman ABD hükümeti neden çöp poşetleriyle uzaylılar arasında bulunan olasılık aralığını daraltamıyor?
Uydu görüntüleri, genelde iki çeşit oluyor. Hava durumu uyduları, gezegenin büyük bölümlerini tek seferde görüntülüyor fakat her pikselinin bir ya da iki kilometreyi kapsadığı görüntüleri bulanık oluyor. Bu çözünürlükte, Kurtuluş Günü'ndeki şatafatlı uzay gemileri tespit edilebilir fakat daha sinsi dünya dışı taşıtlar için pek kullanışlı bir görüntüleme yöntemi olmaz.
Bu arada gözleri sadece uçakları ayırt edecek kadar keskin olan uydular, çok daha dar bir görüş alanına sahiptir ve bu uyduların belli bir hedefe karşı hassas şekilde yöneltilmesi gerekir. Ayrıca nadirdirler.
Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezinde uydu takipçisi ve araştırmacı olan Jonathan McDowell, bu uzay araçlarının her gün Dünya yüzeyinin sadece yüzde birkaçlık kısmını yakaladığını tahmin ediyor. ABD hükümetinin tespit ettiği 143 UAP'den herhangi birinin, tam da görüntü yakaladıkları esnada bu uydulardan birinin altından geçmesi pek olası değil.
Radar gözetimi
Sonrasında, İkinci Dünya Savaşı'nda uçan cisimlerin bomba bırakma fırsatı bulamadan (radyo dalgalarını onlara çarptırıp geri sektirerek) hassas şekilde tespit edilmesi için tasarlanan ve gökyüzüne bakan radar teknolojisi var. ABD Federal Havacılık İdaresi, günümüzde bu teknolojiyi çoğunlukla ticari uçakları takip etmek için kullanıyor. Bu uygulama, daha ufak cisimler için bir sürü kör nokta meydana getiriyor.
MIT'de çalışan Weinert, radar istasyonlarının çoğunlukla havaalanlarında yer aldığını söylüyor. İstasyonlar burada, civardaki hava sahasını yolcu uçaklarına tehdit oluşturabilecek engellere karşı izliyor.
Hava trafik kontrolü, havalimanının yakın çevresinin ötesindeki uçuşları da takip ediyor fakat bunu genelde “ikincil gözetim radarı” veya SSR adı verilen bir işlem yoluyla gerçekleştiriyor. SSR'de bir uçak, radar istasyonlarının duyması için dahili bir aktarıcıdan etkin şekilde radyo sinyali gönderiyor. ABD'deki federal düzenlemeler, yaklaşık bir düzineden fazla koltuğu bulunan uçakların aktarıcı taşımasını zorunlu kılıyor. Bu durum, daha uzun menzilli olan bu sistemi kuşlara, balonlara ve hatta zirai uçaklar ile helikopterlere karşı nispeten kör hale getiriyor ki bunların herhangi biri de UFO haline gelebilir.
Weinert son on yılını, dronların ve diğer ufak uçakların artan şöhretine hazırlanması için havacılık dünyasına nasıl yardım edeceğini düşünerek geçirmiş. Bir bölgeyi dronlar gibi ufak ve “işbirliği” yapmayan cisimleri kapsamlı şekilde tespit edebilen cihazlarla örtmek, teknolojik açıdan mümkün. New York eyaletinin kuzey bölgesi, geçenlerde Weinert'ın dron operasyonları ve gözlemi için kullanılacak “dev bir deneysel oyun alanı” adını verdiği şeyi hayata geçirmiş. Fakat böyle bir gözetim yönteminin büyütülmesi masraflı olur. Sadece 80 kilometrelik bir koridor kurulması, eyalete 40 milyon dolardan fazlaya mal olmuş.
“Yüzde 100 kapsama alanımız yok ve eğer olsaydı, uygun maliyetli olmazdı” diyor Weinert.
Göz dikme
Gözetleme uyduları, yabancı füzelere fark ettirmeden yaklaşma konusunda çok iyi. ABD Federal Havacılık İdaresinin radar altyapısı, uçakların havada çarpışmasını önlemede çok başarılı. Fakat aslında bunlar, ufak cisimler söz konusu olduğunda gökyüzünü denetimsiz bırakıyor. Bu yüzden UAP raporunun yazarları büyük oranda, muhtemelen görgü şahitlerinin ifadeleri ve Donanma pilotlarının kaydettiği çarpıcı videolar gibi kişisel kayıtlara bel bağlamış olabilir.
İpucu arayan amatör analizciler, video klipleri didik didik etmiş ve kayda değerlik konusunda çelişki gösteren kanılara varmışlar. Fakat Weinert, belli olaylardan çok fazla anlam çıkarmaya karşı uyarıda bulunuyor.
“Pilotların ve insanların yaptığı kayıtlar, özellikle anekdot içeriyorsa şüpheyle karşılanmalı” diyor.
Pilotlar, hayatlar söz konusu olduğunda bile feci şekilde hatalı algılayabiliyorlar. 1986 yılının güneşli bir gününde, California eyaletinin (ABD) Cerritos şehrinin üzerinde uçmakta olan tek motorlu bir uçak, DC-9 tipi bir uçağın doğrudan kuyruğuna uçarak çok sayıda insanın ölümüne yol açmış. Uçakların ikisi de birbirinden kaçınmak için herhangi bir girişimde bulunmamış. Bu durum, iki pilotun da diğer hava aracını algılamadığını akla getiriyor. Geçen yıl insanların görme yeteneğine yönelik bir kuram üzerinde yapılan analizde, çoğu pilotun ufak ve otonom bir uçağı zamanında fark edip çarpışmadan kaçınma şansının yüzde 50'den düşük olduğu bulunmuş.
“İnsan pilotlar bunu duymayı sevmeyecek fakat insan göz küresinin performansı ve insanların diğer uçakları yalnızca gözleriyle tespit etme performansı çok iyi değil” diyor Weinert.
İyi eğitimli ve deneyimli havacılar olan Donanma pilotlarının anlattıkları şüphesiz ikna edici.
Bunlar, algının sınırında meydana gelen tek seferlik önemsiz şeyler değil: En az bir vakada, pilotlar toplu şekilde bilinmeyen bir cismin peşine düşmüş ve sonucunda kızılötesiyle kaydedilen bir video ortaya çıkmış. Diğer vakalarda ise pilotlar, yıllardır gündelik şekilde görülen tuhaf cisimleri bildiriyorlar.
Fakat sıra dışı ve büyük oranda umulmadık bir karara (cisimlerin bazılarının duyulmamış manevra kabiliyeti sergileyen uçaklar olması gibi) varmak için ya olağanüstü kanıtlar gerekir, ya da daha olağan ihtimallerin tümünün elenmesi gerekir. Hükümet raporunda, gelecekteki UAP'lere yönelik daha sistematik bilgilerin toplanması için ilave fonlama çağrısı yapılıyor. Belki de bu sayede, gelecekte daha güçlü bir kanıya varmak mümkün olabilir. Fakat günümüzde gökyüzünün ancak yer yer gözetlenebilmesi sebebiyle, hükümetin hiçbirini yapamamasına şaşırmamalı.
Kaynak: popsci.com.tr