Dolar

32,6512

Euro

35,1103

Altın

2.447,63

Bist

10.343,31

İlhami Güler ve 'direniş teolojisi'

İlhamî Güler?e sormak isterim: Tarih boyu dünyanın en büyük fetih ve direnişlerini gerçekleştiren Müslümanların teolojisi hangi teolojiydi?

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-02-23 15:09:00

İlhami Güler ve 'direniş teolojisi'

Talha Hakan Alp*
İlhami Güler?in geçenlerde ?Günümüzde direniş teolojisine duyulan ihtiyaç? başlıklı bir makalesi yayınlandı. Emperyalizme karşı direniş çağrısı açısından makaleyi takdir etmekle beraber, Güler?in, dinlerin birliği fikriyle kader karşıtı düşüncesini satır aralarına serpiştirmesi görmezden gelinebilir gibi değil. Güler?i ve temsil ettiği modernist İslamcı çevrenin söylemlerini takip eden biri, makalenin direniş çağrısının arkasında Müslüman toplulukları şu iki şeye imandan vazgeçmeye çağırdığını da fark edecektir:  Allah?ın dinine mensubiyetin, Hz. Muhammed?e tabi olmakta ifadesini bulan Müslümanlığa has oluşuna iman ve her şeyin Allah?tan geldiğine, yani kadere iman. Zaten ortada bütün zamanları ve şartları kuşatan bir teoloji varken ?direniş teolojisi? söylemiyle alternatifleştirilen teolojinin kendine özgülüğü de burada aranmalıdır.  
Güler?in çeşitli vesilelerle dinin ve dindarlığın özünü oluşturan imanın, Allah?a ve ahiret gününe iman olmak üzere iki esasının olduğu yönündeki vurgusu da bunun için. Aklınca Hz. Peygamber ve Kur?an?a iman dolayımında Müslümanlığa imanı dinin özünü oluşturan ?öz amentü?den çıkartmaya çalışıyor. Böylece Allah?a ve ahiret gününe iman ettiği halde Peygamberimiz?e ve Kitabımız?a iman etmeyen gayri müslimler dinin özünde ihvanımız olacak. Onlarla bir olup emperyalizme karşı mücadele edeceğiz.
Yanı sıra, mezkur iki iman esası zahirde kader inancını içermediğinden her şeyin Allah?tan geldiğine iman dinin özünü oluşturan iman esası olarak görülmeyecek, vaktiyle statükocu teologların üretip amentüye eklediği bir hurafe olarak görülecektir.
Emperyalizmle mücadelede gayr-i Müslimlerle işbirliği meselesi konuşulabilir; şartları, sınırları ve muhtevası tartışılabilir. Ancak amentüyü yeniden düzenlemeye kalkan bir modernistin bunu teolojiyle irtibatlandırması insanı işkillendiriyor. İster istemez şöyle bir kuşkuyu tetikliyor: Acaba Güler, Gazze?de İsrail?in Müslümanlara uyguladığı katliam ve buna karşı ümmetin yöneticilerinin sergilediği ihanetin yol açtığı infiali fırsata mı dönüştürmeye çalışıyor? Müslüman kamuoyunda hazır bir tepkisellik trendi varken bunu mevcut itikadıyyatı hedefleyen bir tepkiselliğe nasıl yönlendirebilirim, bunun hesabını mı yapmaya çalışıyor? Büyük siyasi ve sosyal sarsıntılar genelde toplulukları kendi gerçeklikleriyle yüzleştirir, belki özeleştiri namına inançtan hayat tarzına, ahlak ölçüleri ve idealler dünyasına kadar bütün bir kimlik sorgulamasına yol açarlar. Güler de bunu vesile edinerek hazır tepkisel bir ortam oluşmuşken dinlerin birliği fikrini pazarlamayı mı hedefliyor? Eğer böyle bir hesabın içindeyse yanılıyor, hesabı tutmayacaktır. Zira buradan bir iç sorgulamaya gidilecekse, ilk sorgulanacak şey İslam modernistlerinin alttan alta propagandasını yaptıkları dinlerin birliği fikridir. Zira İsrail?in de ona destek veren Amerikan yönetiminin de bu eylemlerinin arkasında büyük oranda temeli dinî inanışlarına dayanan yenidünya düzeni ve gelecek planları yatmaktadır.
Şimdilik dinlerin birliği fikrini bir tarafa bırakarak asıl esasları arasında kadere iman olmayan teolojinin direnişle alakasını irdelemek istiyorum.
İlhami Güler?in ?Allah?ın ahlakîliği? söylemi üzerinden kader inkarcılığı yaptığını kitaplarından haberdar olanlar bilir.[1] Güler?in fikrine göre her şeyin Allah?tan olduğu, Allah irade etmedikçe kulun elinden bir şey gelmeyeceği inancı Müslümanları pespayeleştiriyor, olup biteni kanıksayan tepkisiz yığınlara dönüştürüyor. Bu inanç sebebiyledir ki, İslam ümmeti statükoyu değiştirme ve daha adil bir dünya düzeni ikame etme konusunda bir türlü harekete geçemiyor ve bu uğurda zorluklara direnç gösteremiyor.
Güler?in önerisine göre olup bitenleri Allah?ın iradesinden soyutlayarak hayata müdahil olmalı. Olayların Allah?ın takdiriyle bir bağlantısının olmadığını, tamamen insan iradesiyle gerçekleştiğini düşünmeli, dünyanın işleyiş düzenini kanıksamamalı ve düzeni değiştirmek için harekete geçmeli.
Dünyanın işleyiş düzenini kanıksamak, adaleti idealleştiren ve ideallerine ulaşmak için cihad/kıtal gibi bir sorumluluğa inanan mümin için elbette söz konusu olamaz. Ancak Güler, yakındıklarıyla bir alakası olmadığı halde ümmetin zaafını teolojide aramakla meseleyi çarpıtıyor. Eğer sorunu bulma konusunda samimi ise ön yargılarından kurtulmalı ve hiç olmazsa teolojiyi sorgulamaktan vakit bulduğunda sorunu Müslümanların modern dünyaya entegrasyonunda aramalıdır. Bu vesileyle söylemini dillendirdiği modernist İslamcılığın, entegrasyonun teolojik alt yapı çalışmalarındaki payını sorgulamayı da ihmal etmemelidir.
Soruyu öyleyse yerinde soralım, cevabı da yerinde arayalım. Bugün Müslümanların müptela oldukları zaaf, kader inancı ya da gayr-i Müslimleri ?gavur? görmelerini telkin eden itikadiyyatı değil; aksine hayat pratiklerini amentüleri üzerine tesis edememeleri, yani kabaca iman zaafıdır. Bunda da en büyük etki hadislerde de anlatıldığı üzere dünyevileşmenindir.
Müslümanların geçmişten bugüne tevarüs ettikleri kader inancı direniş duygusuna mani değildir. Bilakis Allah?ın iradesi ve izni olmadıkça hiçbir şeyin olamayacağını telkin ettiği için asıl direniş kaynağı kader inancının kendisidir. Kader inancının referanslarından birini teşkil eden şu hadisi bu gözle tekrar okuyalım isterseniz. İbn-i Abbas?a nasihat olarak Peygamberimiz?in sözleri şöyle: ?Ey çocuk! Sana bir şeyler öğreteceğim: Allah?ı gözet ki Allah da seni gözetsin. Allah?ı gözet ki onu yanında bulasın. Bir şey isteyeceğin zaman Allah?tan iste, yardım dileyeceğin vakit Allah?tan dile. Şunu sakın unutma;  Sana küçük bir fayda sağlamak için bütün insanlar bir araya gelse Allah?ın yazdığından başka sana hiçbir fayda sağlayamazlar. Yine sana küçük bir zarar vermek için bütün insanlar bir araya gelse Allah?ın yazdığından başka sana hiçbir zarar veremezler. Kalemler kalkmış, defterler kurumuştur. ? (Tirmizî, 2524)
Sormak lazım, ?bütün dünya insanları bir araya gelse bile Allah dilemedikçe bana zarar veremezler? diyen bir kimseye daha direniş aşılamaya gerek var mı? Bunu/yazgıyı vaz eden bir teoloji direniş aşılamış olmazsa hangi teoloji aşılamış olabilir ki?
İnsanın her şeyi mutlak olarak kendi iradesiyle yapıp ettiğini, Allah?ın adeta seyirci gibi olayları dışarıdan takip ettiğini düşünenlere, yani kader inancından mahrum olanlara gelince onlar nihayetinde yalın kendi güç ve imkanlarıyla baş başa kalmış olduklarını düşünmeyecekler mi? Bu durumda Allah?ın takdirini paranteze alanlara soruyorum; elindeki kıt imkanlarla İslam ümmetinin emperyalist dünyanın hakkından gelmesi mümkün mü? Buna rağmen Filistin?de Hamas öncülüğündeki Müslümanları, Çeçenistan?daki bir avuç mücahidi emperyalist dünyaya karşı yüreklendiren güç nedir? Yoksa onlar ellerindeki imkanların buna yetmeyeceğinin farkında değiller mi?
Tabi ki farkındalar; ama onları buna yüreklendiren güç, meselenin munhasıran silah ve teknoloji meselesi olmadığına, her şeyin Allah?ın elinde bulunduğuna, zaferi de mağlubiyeti de verenin Allah olduğuna dair tükenmek bilmeyen inançlarıdır, yani kader inancıdır. Her şeyin Allah?tan olduğuna inanan kimse kendi muzafferiyetinin de Allah?tan olacağını bilir ve gücünü bundan alır. Bunun içindir ki, kader inancı kişiyi tevekküle götüren, Allah?la bağlarını sıkı tutmasını sağlayan bir inançtır. İbn-i Abbas?ın ?kader inancı tevhid nizamıdır; Allah?ı birleyip de kaderi yalanlayan kimse tevhid inancını nakzetmiştir?[2] sözünün hikmeti de burada aranmalıdır.
Olayların Allah?tan bağımsız geliştiğini savunan teoloji ise tam aksine kulu Allah?tan kopartır, yalnızlaştırır. Bu inanca sahip kul gücün kaynağını kendinde ve dolayısıyla maddi varlıkta arar; maddi varlığı olduğunda direnir, olmadığında gücü de direnci de tükenir.
Son olarak İlhamî Güler?e sormak isterim: Tarih boyu dünyanın en büyük fetih ve direnişlerini gerçekleştiren Müslümanların teolojisi hangi teolojiydi?
 
*Talha Hakan Alp: Araştırmacı-Yazar. www.darulhikme.org.tr

 


[1] Güler?in Allah?ın ahlakîliği söyleminin eleştirisi için bkz., Ahmet Turan, İslam modernizminde Allah ve vahiy tasavvuru, Rıhle, yıl 1, sayı, 3.
[2] İbn-i Ebi?l-Izz el-Hanefî, Şerhu?l-akîdeti?tahâviyye, s. 250.
 
 
 

Haber Ara