2010'da dünya Filistin'i konuştu
2010 yılında dünyaya damgasını 4 yıldır kuşatma altında olan Gazze vurdu. Ocak, Mayıs ve Aralık aylarında İHH'nın organize ettiği Gazze'ye yardım eylemleri tüm dünyayı etkiledi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-02 03:00:25
Ayın Sözü: "Öğrencilerin kayıt olma işlemlerine yardımcı olma kisvesiyle öğrencilerle temasa geçen ideolojik grupları, kampüs alanları dışında ve çevrelerinde oluşturulan standlara müsaade edilmeyerek, gerektiğinde güvenlik kuvvetlerinden yardım talep edilmesi." YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan.
Hükümet, yaz boyu gerçekleştirdiği mitinglerle tezat bir şekilde demokratik maddelerle ilgili tutuklaşmaya başlamıştı. Anayasa değişikliklerinin halk oylamasıyla kabul edilmesinin ardından, sivil ve demokratik anaysa taleplerini 2011 genel seçiminden önce gündemlerinde olmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan, genel seçimleri Haziran ayının ilk haftasında yapmayı planladıklarını söyledi.
10/10/10’da yani 10 Ekim 2010’da 350.org tarafından dünyanın 188 ülkesinde aynı anda yapılan 7,500 iklim eyleminden biri de İstanbul’daydı. Galatasaray’dan başlayıp Taksim’e kadar süren müzikli, şenlikli yürüyüşe üç binin üzerinde kişi katıldı. Açık Radyo’nun da günlerce katılım çağrısı yaptığı eylemin ana mesajı “iklimi değil, sistemi değiştir” idi. Eyleme dünyanın önde gelen düşünür ve aktivistlerinden Noam Chomsky ve Richard Falk da katıldılar. İklim değişikliğinin önüne geçmek için tek çare olarak tabandan kitle hareketi yaratılması zorunluluğuna ilişkin konuşmalar yaptılar.
Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Ogün Samast, terörle mücadele yasasındaki değişiklikten faydalanarak çocuk mahkemesine aktarılırken, tetikçiden öte, kimin emir verdiği hâlâ resmi olarak bilinmiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Abdullah Öcalan’la görüşmeye başladığına dair haberlerin meşrulaşması, çözüme dair tartışmalar yapılması gibi etmenler Kürt sorununa dair havayı değiştirirken, PKK eylemsizlik kararını 31 Ekim’e kadar uzattı. Ayın son günü İstanbul Taksim'de, saldırganını öldüğü, 5’i ağır 32 kişinin de yaralandığı çevik kuvvet noktasını hedef alan intihar saldırısının ardından bile bu hava dağılmayacaktı. PKK eylemle ilişkisi olmadığını açıklarken, daha sonra saldırıyı üstlenen TAK’ı da eleştirdi. Ancak her şeye rağmen KCK’nın “PKK’nın şehir yapılanması” olduğuna dair dava, kaldığı yerden sürüyordu. Tutuklu sanıklar anadillerinde savunma yapmak istediklerini söyleyince, mahkemenin Kürtçe’yi “bilinmeyen dil” olarak tanımladığı, üstelik Türkçe bilenlerin Türkçe ifade vermek zorunda olduğunu öğrendik.
Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in şüpheli ölümüne ilişkin dosya 17 yıl sonra tekrar açıldı. Kaza raporunu hazırlayan bilirkişi heyetinin başkanı Prof. Ahmet Nuri Yüksel, olayın kaza değil, sabotaj olduğunu iddia etti. 2. Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından, eski Türk Metal Sendikası başkanı Mustafa Özbek ve 2 özel harekât polisi tahliye oldu. Özbek, 22 aydır Silivri Cezaevi’ndeydi. 108 sanıklı davada tutuklu sanık sayısı böylece 30’a düştü.
Yüksek Öğretim Kurulu, İstanbul Üniversitesi'ne gönderdiği bir yazı ile disiplin yönetmeliğine uymayan öğrencilerin dersten çıkarılmasını yasakladı. Bu karar hukuken çözüm bulunamadığının itirafı ve fiili bir halin de başlangıcı oldu. Bazı okullarda başörtülü öğrenciler derselere girebilirken, diğerlerinde okul kapılarında tutuldular. İstanbul’da pek çok okulda öğrenciler kapıları zorlayarak, öğrenim haklarına ulaştılar.
Zorunlu din dersinin seçmeli yapılması talepleri uzun süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay tarafından haklı görülen Alevi örgütleri, bu konuda somut adım atılmaması üzerine Ankara’da eylem yapma kararı aldı. Saadet Partisi’ndeki yarılma, Genel Başkan Numan Kurtulmuş’un Halkın Sesi adıyla yeni bir parti kurması, Necmettin Erbakan’ın da, 84 yaşında kaldıraçlı koltukla sahneye çıkarılarak Saadet Partisi’nin genel başkanı seçilmesiyle sonuçlandı.
“Atatürk’e hakaret” içeren videolar yayınladığı gerekçesiyle 2,5 yıldır kapalı olan YouTube video paylaşım sitesi, hakaret içeren videoların kaldırılması üzerine ayın son günlerinde yeniden açıldı. Bununla birlikte, binlerce başka site hâlâ uygun bulunmadığından kapalı tutuluyor, Türkiye sansürde başı çekmeye devam ediyordu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2010 basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye, 178 ülke arasında 138’inci oldu.
Cumhurbaşkanının 29 Ekim resepsiyonu AKP iktidara geldiğinden beri hep olduğu üzere yine olaylı geçti. Gül eskiden iki ayrı resepsiyon verirken bu yıl eşiyle tek resepsiyon verdi. Üst düzey subaylar ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kokteyle katılmamayı seçti.
NATO bir türlü işin içinden çıkamadığı Afganistan’la ilgili pratik yeni çözümünü açıkladı. Afganistan'da güvenliğin Afgan güçlerine devrinin tamamlanacağı 2014'ten sonra da bu ülkede özel kuvvet bulunduracağını, yani askerlerinin büyük kısmını alıp gideceğini duyurdu. Afgan halkı ise NATO katliamlarını protesto etti.
Fransa Parlamentosu, sendikaların sert tepkisine yol açan emeklilik yasa tasarısını kabul etti. Grevler nedeniyle ülkede 4 bin benzin istasyonu işlemez durumda, Sarkozy de sıkıntıdaydı. Polis ve askere emir verilerek benzin istasyonları neredeyse zorla işletildi. Ancak işçilerle ilgili sebep değil sonuçlar oluştuğunda haber yapmaya eğimli yerleşik medya, Şili'de maden kazası nedeniyle yaklaşık 2 aydır yer altında mahsur kalan 33 madenciyi canlı yayınlarla kurtardı. İşçilerin hayatları kurtulmuş olsa da, madenler aynı koşullarla işletilmeye devam ediyordu, ama bu bir haber değildi tabii.
Haiti’de depremden beri beklenen kolera salgını sonunda patlak verdi. Yüzlerce kişinin öldüğü, toplu mezarlar kazılan ülkede, çeşitli olaylar, protestolar ve kolerayı yaymakla suçlanan kişilerin linç edilmesi haberleri yıl sonunda devam ediyordu. Aynı günlerde Nijerya'da, bu yıl koleradan ölenlerin sayısının 1,500'ü aştığı bildirildi.
10/10/10 eylemi hariç tutulursa, ayın iyi tek haberi Brezilya’dan geldi. İkinci turu yapılan devlet başkanlığı seçimini, giden Başkan Lula’nın adayı ve eski direniş lideri Dilma Rousseff kazandı. Roussef, Brezilya’nın ilk kadın devlet başkanı oldu.
KASIM KASIM KASIM KASIM KASIM KASIM KASIM KASIM KASIM
Ayın Sözü: "Bana göre bunlar ABD’nin açık ve yakın düşmanlarıdır. Gizli belgeleri yayınlamaları, askeri saldırıda bulunmalarından daha tehlikeli... Terör sayılmalı.." Temsilciler Meclisi üyesi Peter King, Wikileaks'i tanımlıyor.
Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk kez üç general açığa alındı. “Balyoz Darbe Planı” soruşturmasında adları geçen 2 tümgeneral ve bir tuğamiral, haklarındaki işlemin iptali istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne başvurdu... AYİM’in itirazı reddetmesinin ardından karar yürürlüğe girdi. 12 Eylül cuntasının başındakilerin yargılanması için açılan soruşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı verdi. Kenan Evren ve arkadaşlarıyla ilgili sürecin nasıl işleyeceğine dair karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bekleniyordu. Böylece bir belirsizlik ortamına girilmiş oldu.
Kasım ayının Türkiye’de en can yakan haberi, bir davanın 10 yıl sonra başlayabilmesi idi. “Hayata Dönüş” operasyonu davasının başlamasıyla cezaevindeki infazlar hiç olmadığı kadar açık tartışıldı. O dönem operasyonu alkışlayanların operasyonla ilgili eleştiri yazıları yazacak köşlerini hâlâ tutuyor olması bile eleştiri konusuydu. Dava ise başlı başına bir skandaldı. Davada sadece 39 er yargılanıyor, rütbeli asker veya dönemin yetkililerinin adı bile geçmiyordu. Ölen 33 mahkûmun yakınları davaya müdahil oldu. Durum belirsizdi.
Söz skandal davalardan açılmışken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 12 yıl önce yedi kişinin öldüğü Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili davada, sosyolog Pınar Selek için verilen beraat kararını yeniden bozdu. Kurul, aksine tüm kanıtlara rağmen, olayın LPG 'den kaynaklandığına dair hiçbir bulgu olmadığına ve bombanın tek başına Selek tarafından konulduğuna hükmetmişti.
PKK, eylemsizlik kararını 2011 genel seçimlerine kadar uzattığını açıkladı. 21 ilde yaklaşık 700 sivil toplum kuruluşu, “eylemsizlik sürecinin heba edilmemesi” talebiyle ortak açıklama yaptı. Artık silah dışı çözüm yolları neredeyse normal sayılıyor, Türkiye’nin uzun süredir alışık olmadığı bir hal, sıradanmış gibi anlatılıyordu. Mesela, PKK silah bıraktığı sürece operasyonların duracağını söyleyen Başbakan, devletin kurumlarının terörle mücadelede çeşitli görüşmeler yapmasının da normal olduğunu vurguluyordu.
Tabii, görüşmeler sadece devlet tekelindeydi. Kandil’de Murat Karayılan ve diğer PKK yetkilileriyle röportaj yaptıkları için yargılanan beş gazetecinin davası bu açıklamalarla paralel görülmekteydi. Bu sefer gazeteciler beraat etti.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Başbakan Erdoğan’ı protesto eden 18 öğrenciye hapis cezası verildi ve ertelendi. Ardından çeşitli şehirlerde protesto gösterileri ve basın açıklamaları yapıldı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde konuşma yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a üç öğrenci yumurta fırlattı. Haydarpaşa garında yangın çıktı. Ağır hasar gören tarihi binanın kötü işçilik sebebiyle alev aldığı, çatı izolasyonlarının uygunsuz olduğu konuşuldu. Yangın raporu, yıl sonunda hâlâ açıklanmamış, sorumlu belirlenememişti.
Büyükada'daki Rum Erkek Yetimhanesi'nin tapusu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı doğrultusunda, yıllardır hakkını kullanamayan Fener Rum Patrikhanesi’ne geri verildi.
NATO, Lizbon’da “tarihî” bir zirve düzenledi ve kendisine “yeni” bir strateji çizerek dünyada yeni bir çağ açtı: Düşmana karşı füze savunma sistemi! ABD’nin önde gelen jeostrateji uzmanlarından Brzezinski’nin tanımıyla, belirsiz bir düşmanın mevcut olmayan tehdidine karşı, Avrupa’nın mevcut olmayan talebi karşılığında Avrupa’yı korumak üzere tasarlanmış, hiç işlemeyen bir sistemdi bu. Ama bu karar, Türkiye’deki yerleşik medya organlarının neredeyse tümünde “Türkiye’nin dediği oldu!...” diye zafer nidalarıyla karşılandı. Belgede Türkiye’nin kaygıları doğrultusunda, İran’ın adına yer verilmedi. Füzelerin nereye yerleşeceği konusu 2011’e kalsa da Türkiye “adaylığını” koruyordu. Bir küçük intihar girişimi miydi bu, yoksa büyük bir uluslararası zafer mi? Bu kadar belirsizlik içinde karar vermek zordu.
Kavraması hayli güç bir durum daha vardı. Dünyanın en güçlü Askerî ve Ekonomik devleti ABD, bir avuç cesur insanın kurup işlettiği küçük bir internet sitesinin “kamusal gazeteciliği” karşısında dünya âleme rezil rüsva oldu. Eski bir hacker olan Julian Assange ve arkadaşlarının Wikileaks sitesinde yayınladıkları ABD diplomatik kriptoları, “imparatorun çıplak” olduğunu daha net bir şekilde ortaya koyamazdı. Önde gelen düşünürlerden Chomsky’nin deyişiyle, “devletteki gizliliğin asıl amacının, gizli işler çeviren devleti halkın gazabından korumak” olduğu, Wikileaks’in sızdırdığı belgelerin asıl ilginç yanının, dünyada diplomasi hizmetlerinin nasıl çalıştığını ortaya çıkarması olduğunu hep birlikte gördük.
ABD diplomatlarının merkeze gönderdikleri gizli belgeler sistemin ne kadar çürük ve sağlıksız olduğunu bir kez daha bu netlikte ortaya koyarken, konu Türkiye’de derin bir belirsizliği ve kafa karışıklığını yansıtan garip tartışmalara gebeydi. Türkiye’ye karşı komplo diyeninden, İsrail’in işi diyene, herkesin özgün komplo teorisi hazırdı. Assange hakkında tecavüz suçlamasıyla uluslararası tutuklama kararı çıkarıldı. Tutuklama kararı, şansa bakın ki, Wikileaks’in 250 binin üzerinde yazışmayı açıklayacağını bildirmesinin ardından geliyor, belirsizlik her yerde kol geziyordu.
Irak'ta genel seçimlerden 8 ay sonra siyasi uzlaşma sağlandı. Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilen Talabani, hükümeti kurma görevini tekrar Nuri el-Maliki’ye verdi. Hükûmetin ne zaman kurulacağı – belirsizdi.
Avrupa’da öğrenci eylemleri her gün güç kazanarak sokakları ve okulları birer protesto alanına çeviriyordu. Fransa'da emeklilik yaşını 60'tan 62'ye çıkaran yasa, çalışanların büyük tepkilerine rağmen yürürlüğe girdi. İngiltere'de hükümetin üniversitelerde harçları arttırmak için tasarı hazırlaması 50 bin öğrenciyi sokaklara döktü, okullar işgal edildi.
Portekiz'de işçiler, hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto için genel greve gitti. Çek Cumhuriyeti’nde, çalışanlar son 20 yılın en büyük eylemini yaptı.
Yine bu ay içinde patlayan büyük bir uluslararası skandal, haber bile olamadı: Dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de –dev ekonomik krize, rekor işsizliğe rağmen– Amerikan şirketleri, tarihlerinin en büyük kârını elde etmişti: Bir önceki çeyreğe göre %28’lik bir artış, bu şirketleri yılda 1.66 trilyon dolarlık kâra kavuşturmuştu. Ne ki, bu kârı ve kazancı hiçbir şekilde işçileriyle paylaşmıyorlardı. Yeni çağın adı: “Şirketlerin Amerikan Rüyası” olmalıydı! Şirket sözcüleri muazzam kâra rağmen istihdamda yükselme olmamasını neye bağlıyordu peki? Sorulur mu? Elbette “ortamın belirsizliği”ne!.. Gerçekten belirsiz bir ortamda yaşıyorduk vesselam.
ARALIK ARALIK ARALIK ARALIK ARALIK ARALIK ARALIK ARALIK
Ayın Sözü: "Üniversitelerde bu işi meslek edinmiş kadrolu öğrenciler var. Bu çocukların giydiği montlar bile aynı.” AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik.
Aralık ayı boyunca Wikileaks adlı medya kuruluşundan dünyanın önde gelen 5 yayın organına sızan belgeler, bu siteye yapılan sistematik saldırılar ve yayın yönetmeni Assange’ı tutuklamak için uydurulan yeni hukuk kurallarıyla tanıştık. Batılı hükümetlerin, tamamen yasa ve hukuk dışı olarak, kendilerini hiçbir şeyle kayıtlı saymaksızın, WikiLeaks’e ve onun yayın yönetmenine karşı savaşa giriştiğini gördük ve gözlerimizi ovuşturduk. Batı ülkeleri uyuşturucuya, kansere, teröre karşı verdiği savaşlardan sonra şimdi de 4-5 kişinin kurduğu bir internet sitesine karşı topyekûn savaş başlatmıştı!
ABD Başkan yardımcısı ve önde gelen Amerikan siyasetçileri, tanınmış radyo/TV yorumcularıyla gazeteciler, WikiLeaks’i terör örgütü, yayın yönetmenini de terorist ilan edip sitenin durdurulmasını, Assange’in de infaz edilmesini alenen isteyecek kadar ileri gittiler. Amazon.com, MasterCard, Visa, Facebook gibi büyük şirketler grubun yayın yapmasını engellemek için her türlü işe giriştiler. PayPal gibi siteler WikiLeaks’in mali kaynaklarını kitlerken ABD yönetiminden baskı veya telkin gördüklerini açıklayacak kadar rahattı. Onların ardından ABD’nin en büyük bankası Bank of America da kervana katıldı. WikiLeaks’le ilgili hiçbir parasal işlem yapmayacaklarını açıkladı. Bunun herhangi bir hukuki dayanağı olup olmadığını bankaya kimse sormadı; onlar da açıklamadılar zaten.
İnterpol, Assange hakkında kırmızı bültenle yakalama kararı çıkardı. Assange İngiltere’de polise teslim oldu. Mahkeme, hakkında tek bir suçlama bile bulunmayan Assange’ı bir hafta tecrit hücresinde yatırdıktan sonra astronomik bir kefalete rapten, elektronik prangalara ve her gün karakola görünme şartlarına bağlı olarak serbest bıraktı.Bunca tedbir, bütün tantana, Assange’in bir cinsel ilişki sırasında prezervatifinin yırtılmış olması suçlamasına dairdi.
Bütün bu tuhaflığın içinde, bir de önemli hareket başgösterdi ama.
Milyonlarca insanın katıldığı bir küresel dayanışma başladı. Wikileaks’e karşı Dünya hükümetler ve şirketler koalisyonu savaşında dünya vicdanı uyanmaya başlamıştı. Ödüllü gazeteci Pilger’ın deyişiyle bu, ABD militarizmine, küresel elitlerin gizlilik politikalarına karşı bir isyandı. Ayrıca İngiltere’de de gittikçe gaddarlaşan polis baskısına rağmen, şirketlerin vergi indirimlerine ve artan harçlara karşı sokaklarda uzun yıllardır görülmemiş bir direniş hareketinin boy vermekte olduğu gözlenmekteydi. İsyanın nereye varacağı bilinemezdielbette, ama başladığı kesindi ve cin, kapatıldığı şişeden bir kez çıkmış gibiydi.
Türkiye’nin özgün gündeminde ise artık neredeyse cebimizden çıkmaya başlayan polislerin sokak ortası protestocu öğrenci gazlayıp, dövmesi vardı. Öğrenciler, emniyet yetkilileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Polisin müdahalesi yüzünden 19 yaşındaki hamile bir kadının da bebeğini kaybettiği ortaya çıktı.
Hükümet soğuk bir dille öğrencilerin neden dayağı hakkettiğini anlatırken, protestolar, basın açıklamaları ve yumurtalı saldırılar, tuvalet kâğıtlı saldırılar, konuşmaları bastırma çabaları birbirini izledi. Siyasetin dili çirkin, medyanınki ise “gençler onlar, eylem yapar” gibi politika öldürücü bir tondaydı. Aynı günlerde DİSK başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi davası 30 yıllık zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle düştü. Aile AİHM’e gideceğini açıkladı.
Yılın son on gününe girilirken Demokratik Toplum Kongresi, Kürt sorununda çözüm modelini açıkladı. Hafta sonu DTK Çalıştayı toplanmış, Demokratik Özerklik programını şekillendirmişti. Kürt özgürlük hareketinin yayınladığı öneriler, ülkede geniş bir “yerinden yönetim” tartışmasını hızla gündeme taşımıştı. Tartışmaların nereye varacağı bilinemezdi elbette, ama bilinen bir şey vardı: Kapatıldığı şişeden çıkmış olan bu cin de, bir daha oraya sokulamayacakmış gibi görünüyordu.
Yılın son gizli belgeleri ise Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bulunan İstihbarat Daire Başkanı’nın odasının altındaki gizli bölmelerde çıktı. 10 çuval gizli belgeye el konuldu. İçeriğe dair dedikodular olsa da, gerçekler için iddianameleri beklemek gerektiği açıktı. Van'da 4 buçuk ay önce nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla ölen Canan Saldık'ın ölümüne ilişkin bilirkişi raporu açıklandı. Rapora göre, 16 yaşındaki genç kızın ölümüne yol açan kurşunlar, askerlerin atış eğitimi esnasında bir zırhlı aracın üzerinden atılmıştı. Olayla ilgili Van Askeri Mahkemesi'ndeki davada, biri albay 5 askerin, görevi ihmal ve ölüme sebebiyet vermekten yargılanmasına başlandı.
1978’de 111 kişinin katledildiği Maraş Katliamı'nın yıldönümü dolayısıyla kentte yapılan ilk tören, bozkurt işareti yapan bayraklı genç erkekler tarafından “basıldı”, polisin müdahalesi sonucu şiddet olayı yaşanmadı, tören alelacele sonlandırıldı. MHP sonradan, toplantıyı basanların partileriyle ilgisi olmadığını açıkladı. Bu güruhun kimden talimat aldığı ise açıklanmadı ve anlaşılamadı.
Türkiye ve İsrail arasındaki gerginlik hesapta bir miktar rahatlarken, Hayfa’da çıkan büyük yangının ardından ilk kez yüzyüze görüşme gerçekleşti. Türkiye’den gönderilen yangın uçakları vesilesiyle başlayan görüşmelerde Hükümet, uçaklar kamuya değil de Erdoğan’a, Mavi Marmara’da ölenler de kamuya aitmiş gibi bir tavırla yaklaştı. Medya’da yangın haberlerinden çok Türkiye’nin âlicenaplığı konuşuluyordu. 35 ülkenin söndürme çalışmalarına katıldığı yangında 42 kişi hayatını kaybederken, 5 bin hektar ormanlık alan da kül oldu. Bu acımasız “yangın diplomasisi”nin yanı sıra, yardıma koşan Filistinli itfaiye ekibinin bir bölümüne kendileri için yapılacak teşekkür ve ödül töreni”ne katılmak üzere İsrail’e geçiş izni verilmemesi de dünya ahvalinin bir aynasıydı herhalde.
Yıl sonu gelirken 20 ülkede toplam 42 gazeteci öldürülmüş, çocuk işçi çalıştıran ülke sayısı 12 artarak toplam 82’ye çıkmış, Moskova’da ırkçı saldırılar sonucundaki çatışmalarla ilgili 1000’den fazla insan gözaltına alınmış, Afganistan’da sivil zayiat bir yıl öncesine göre yüzde 20 artmış, Irak’ta hükümet kurulması 9 ay 10 gün sonra yeniden ileri bir tarihe ertelenmiş, sonra onaylanmış ama en önemli bakanlıklar açıklanmamıştı. Ayrıca, başta Kosova Başbakanı Taçi olmak üzere Kosova Kurtuluş Ordusu liderlerinin uyuşturucu ve organ kaçakçılığı çetesini yönettikleri Avrupa Konseyi’nde rapor edilmiş, Fildişi Kıyısı’nda seçim sonrası ve iç savaş öncesi şiddet yüzünden binlerce kadın ve çocuk ülkeden kaçmış, Kasım ayının gelmiş geçmiş en sıcak Kasım ayı olduğu iklim bilimciler tarafından açıklanmıştı.
Aralık’ta Arnavutluk son 150 yılın en büyük sel felaketini yaşıyor, Polonya’da 70 kişi soğuklardan donarak ölüyor, Avrupa’da karakış onbinlerce kişiyi mahsur bırakıyor, dondurucu soğukların da –evet!– küresel ısınma kaynaklı olduğu bildiriliyordu.
Cancun’da toplanan iklim zirvesi ise beklenildiği üzere batmakta olan bir dünyanın tımarhanesi gibiydi. Ya da Titanic güvertesinde verilen bir aile yemeği. Konferans’ta yoksul ülkelere mali yardım ve Çin’le Hindistan’a salımları kontrol konusunda olumlu kararlar alınıyorsa da, 2 küçük soru açıkta bırakılıyordu: Ne kadar karbon kısıtlayacağız ve bunu ne kadar sürede yapacağız?
Dünyanın geleceği de tam tamına bu iki sorunun cevaplanmasına bağlıydı. Cancun anlaşması delegasyonlarda ve medyada coşkuyla karşılandı ama Bolivya iklim delegesinin tespiti başkaydı: Kutlayanlar politik düşünüyor, oysa bilim başka şey söylüyordu. Bir yanda gezegeni yoketmekte kararlı görünen bir avuç “çoğunluk”, bir yanda da 500 yıl sonra ilk kez yerli başkan seçmiş yoksul Bolivya vardı.
Dünyanın dengesi dingildemekteydi yani. Ama, öte yandan, şu da bir gerçekti: Ne WikiLeaks, ne de Bolivya yalnızdılar – arkalarına dünyanın sıradan insanlarının gitgide yükselen muazzam desteğini almışlardı çünkü.
İsrail korsanlarının saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisi İstanbul'da büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Bir hafta boyunca kaldığı Sarayburnu limanında ziyaretçi akınına uğradı.
Kaynak: Timeturk ve Açık Radyo
SON VİDEO HABER
Haber Ara