Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Şii lider Tufeyli'den 'Hizbullah'a çok ağır eleştiri

Hizbullah’ın ilk genel sekreteri Şeyh Subhi Tufeyli Hizbullah’ın İsrail sınırlarını koruyan bekçiye dönüştüğünü açıkladı.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-25 01:09:54

Şii lider Tufeyli'den 'Hizbullah'a çok ağır eleştiri
Daha önce Timetürk'te yayımlanan röportajında İran'ın dış siyasetine sert eleştiriler getiren Hizbullah’ın ilk genel sekreteri Şeyh Subhi Tufeyli, yaptığı yeni açıklamada  Hizbullah’ın İsrail sınırlarını koruyan bekçiye dönüştüğünü açıkladı.

Hizbullah’a yönelik ağır eleştirilerde bulunan Tufeyli Suriye rejiminin er ya da geç devrileceğini mezhep bağnazlığıyla olaya yaklaşan ve kardeşlerini katleden İran ve Hizbullah’ın bu gidişatı asla değiştiremeyeceğini vurguladı. İran ve Hizbullah’ın Irak ve Afganistan’daki Şiiş yapılanmaları da kullanarak ikiyüzlülk yaptıklarını iddia eden Tufeyli İran’ın Irak’taki rolünün de utanç verici olduğunu vurguladı. Hizbullah’ın 1996 yılında yaptığı Nisan anlaşmasıyla bölgede İsrail’in güvenliğini sağlayan bir Siyonist bekçisine dönüştüğünü belirten Tufeyli “Bu bir hareketin alacağı en adi roldür” dedi. İran’ın Irak’ta ABD yanlısı olarak çıkar elde ettiğini Lübnan’da ise iki yüzlü bir şekilde ABD karşıtı bir söylem kullandığını savunan Tufeyli “İran’ın mezhepçi stratejisi İslami değil.” Demişti.

Hizbullah İsrail’e saldırıları engellemekle görevli
Lübnan Hizbullah’ının ilk genel sekreteri olan ve İran’ın Hizbullah’ı kendi güdümüne almasını kabul etmediği için hareketten ayrılan Tufeyli “Hizbullah Siyonist rejime sahte düşmanlık yapıyor. Yaptığı anlaşmalarla aslında Siyonist varlığı tanıyor ve sınırlarına açıkça saygı duyuyor. İnanmayan varsa gitsin ve İsrail’e bir roket atsın bakalım onları önce Hizbullah mı engelliyor İsrail mi? Dedi.

Tufeyli daha önce Timetürk'te yayımlanan röportajında Hizbullah hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştu:
Hizbullah’ın İsrail’e karşı tutumu hakkında neler söylemek istersiniz?

1978’de Camp David anlaşması yapıldığında neredeyse tüm Arap ülkeleri bir konuda ikna olmuş durumdaydı. O da: İsrail’in büyük bir devlet olduğu ve İsrail ile kesinlikle çatışmaya girilmemesi ve barış imzalanmasıdır. Bizler o zamandan beri bu algıyı değiştirmeye yönelik mücadeleci bir tutum sergilemek yolunu tuttuk. İsrail’le o zaman yapılmış biz Müslümanları aşağılayıcı bir tutum olan bu barış anlaşmasını kabul etmedik. Direnişin sürmesi gerektiğini ısrarla tüm eylemlerimizde belirttik. İsrail’in yenilmez olmadığını da tüm o süreçlerde ispatladık. Kaderimizin Filistin’i İsrail’e teslim etmemek olmadığını tüm dünyaya gösterdik. Lübnan’daki Filistin direnişi olarak birçok şeyi başardık. İran hepinizin bildiği üzere 1979 devriminden itibaren Lübnan’daki ve Filistin’deki tüm direniş örgütlerini fiili olarak desteklemiştir. Bölgedeki direniş örgütlerine silah ve para yardımı yapmıştır. Hala bu yardımlarını sürdürmektedir. Takdir edersiniz ki bu tür örgüt desteklerinde ülkeler destekledikleri örgütlerin politikasında söz sahibi olmak ister. İran bölgede İsrail karşıtı örgütleri desteklerken bazen bu örgütlerin iç meselelerine fazlasıyla müdahaleci davranmaktadır. Bu nedenlerden ötürü Hizbullah içinde aktif rol aldığımız dönemlerde aramızda ciddi ihtilaflar doğmaktaydı. Örnek vermemiz gerekirse İran bizden İsrail karşıtı bazı askeri operasyonları gerçekleştirmemizi istiyordu. Bu operasyonların amacı İran’ın dış politikasıyla ilgiliydi. İran Lübnan’da, tamamen kendisine bağımlı, adeta siyasi bir dükkan açmayı düşünüyordu. Hizbullah ve Emel hareketi arasında yaşanan çatışmaların sorumlusu da İran yönetimidir.


Buna benzer nedenlerden ötürü İran yönetimiyle aramız açılmış oldu. Sonuç olarak İran devleti Hizbullah’ın yönetimine, İran devletinin politikalarına hiçbir konuda aykırı düşmeyecek yöneticileri getirmeyi başarmıştır. Bu şekilde Hizbullah İran’ın siyasi dehlizlerinde gezinir olmuştur. Bize göre İran dış siyaseti, Farisi öğelerin ağırlık taşıdığı bir siyaset olup İslam siyasetini yansıtmamaktadır. İran, İran’la ilgilidir. İran dışında ki Şiilerin dahi maslahatlarına özen göstermemektedir. Bir örnek vermemiz gerekirse, doksanlı yıllarda Sovyetler dağıldıktan sonra Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ sorunu yaşandı, bildiğiniz üzere orada yoğun bir Azeri Şii nüfus var, İran tarihte o bölgenin kendilerine ait olduğunu Ruslar tarafından ele geçirildiği tezini işlemekteydi. Karadağ meselesinde Azerbaycan’ın tarafını tutmasını beklerken Ermenistan tarafını tuttuğunu gördük, o dönem İran dışişleri bakanına ne yapıyorsunuz diye sordum, dışişleri bakanı bana bazı siyasi meselelerden, birtakım dengelerden bahis açtı. Meseleye yeni kurulmuş bağımsız ülkeler üzerinde kuracakları etki üzerinden, Türkiye ile bölgedeki çekişmelerinden bahsetti. Bir İslam devleti olarak ne Kur’an’dan ne de ümmetin maslahatından söz etmiyordu. Benim için o olay çok önemliydi, düşündüm ki kendi toprağı olarak gördüğü bir bölgede kendi halkına karşı böylesi bir tutum sergiliyorsa, kendi halkını eğer siyasi dengeler için satıyorsa, Lübnan’daki kendi halkından olmayan insanlara karşı nasıl bir tutum sergilemesini bekleyebiliriz.

Hizbullah 1996’da İsrail ile ‘’Nisan antlaşması’’ imzalamış ve sonrasında Hizbullah bölgede 2000’li yıllardan itibaren 2005 yılına kadar, kendi sınırını koruma kaygısıyla direnişte durağanlılığa girmiştir. Günümüzde İran desteğiyle ayakta duran Hizbullah 2005 yılından itibaren Lübnan’daki iç siyasetin içine fazlasıyla gömülmüş, Şii Sünni tartışmalarına girerek Kudüs’ün özgürlüğü hayalinden fazlasıyla uzaklaşmıştır. "

İŞTE TUFEYLİ İLE YAPILAN RÖPORTAJ






ABNA HEDEF ŞAŞIRTTI HABERİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ



SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara