Türk Irkının sadece kafatasını değil kan grubunu da ölçmüşler
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında imparatorluğu parçalanmaktan kurtarmak için her yol denendi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-04 08:46:44
Meşrutiyet ilan edilip, Meclis açılırsa bütün problemler çözülür, gayrimüslimler bağımsızlık sevdasından vazgeçer diye düşünüldü. Osmanlıcılık düşüncesine göre bütün milletlerin "Osmanlı" kimliği altında temsil edileceği tasavvur edildi. Ancak 1908'de Meclis açılmasına rağmen gayrimüslimler bağımsızlık taleplerinden vazgeçmediler. Bu defa İslamcılık fikri devreye girdi. Araplar, Arnavutlar gibi Müslüman milletlerin İslam şemsiyesi altında toplanması düşünüldü. Ancak bu da tutmadı. Bu gelişmeler üzerine Türkçülük ön plana çıktı ve imparatorluğun parçalanmasının meydana getirdiği travmayla Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde ırkçılık ölçüsünde Türk kimliği ön plana çıktı. Kafatasları ölçüldü, parmak izleri ve kan grupları incelendi.
Beyaz ve brakisefal
II. Türk Tarih Kongresi Dolmabahçe Sarayı'nda 20 Eylül 1937'de Atatürk'ün huzurunda Kurum Başkanı Hasan Cemil Çambel'in kongrenin amacını ifade eden nutkuyla açılmış ve altı gün süren kongre 25 Eylül'de sona ermişti. Bu kongrede iki tane ilginç tebliğ vardı. Sadi Irmak'ın "Türk ırkının biyolojisine dair araştırmalar, kan grupları, parmak izleri" ve Nureddin Onur'un "Kan grupları bakımından Türk ırkının menşei hakkında bir etüt" isimli tebliğleri.
Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı Afet İnan, "Türk Tarih Kurumu'nun Arkeolojik Faaliyetleri"ni anlattığı konuşmasında Türk ırkının özelliklerinden de şöyle bahsetmişti: "Türk ırkı beyaz ve brakisefaldir. Bugünkü yurdumuzun sahipleri en eski kültür kurucularının ayni ırki vasıflarını taşıyan çocuklarıdır. Onun, kültür meşalesiyle yayıldığı sahalar, dünyanın medeniyete kavuşabilen yerleridir."
Yörükler 0, şehirliler A grubu
Prof. Braun daha önce incelediği 2000 Türk'ün yüzde 46.65'inin A grubu olduğunu ortaya çıkarırken II. Türk Tarih Kongresi'ne bir tebliğ sunan Nurettin Onur 3729 kişinin kan grubunu incelemiş, A grubunu yüzde 46.66 bulmuştu. B grubu ise Braun'un araştırmalarında yüzde 13.6, Nurettin Onur'unkinde ise yüzde 17.2 çıkmıştı.
Sadi Irmak, Güney Anadolu Yörükleri'nden 400 kişinin kan gruplarını incelediği tebliğine "Türk ırkının ilmini yapmak emeliyle bütün bu cephelerden başlayan verimli çalışmalara bir küçük yardım olmak üzere, ırkımızın biyolojisine dair yaptığım araştırmaların sonuçlarını hulasaten bildirmek istiyorum" diye başlamıştı. Yörüklerde 0 grubu yüzde 51.3, A grubu yüzde 40.5, B grubu yüzde 6.2, AB grubu ise yüzde 2 çıkmıştı. Sadi Irmak'ın çalışmalarına göre İstanbullu ve Anadolulu Türkler'de A grubu daha fazla iken Yörükler'de 0 grubu hakimdi.
Parmak izlerinde ise yüzde 45 düğüm şekli, yüzde 35 kasırga şekli, yüzde 20 ise kavis şekli çıkmıştı. Kuzey ve Orta Avrupa'da düğüm şekli, Güney ve Doğu Asya'da ise kasırga şekli hakimdi. Bu sonuçlara göre parmak izleri açısından milletimizin Avrupalılar'a yakınlık gösterdiği iddia edilmişti.
Üstün ırk
Nazan Maksudyan "Türklüğü Ölçmek" isimli kitabında Türkiye'de antropoloji çalışmaları ve ırkçılık arasındaki ilişkiyi anlatır. 1869'da Antropoloji Cemiyeti'nin kurulması ve Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlı eserinin yayınlanması ile birlikte kafatası ölçümleri de başladı. Yalnızca kafatası değil, vücudun muhtelif bölgeleri de ölçüldü. Paul Broca, bu alanda önemli buluşlar yaptı. En önemli buluşu da kraniyometri yani kafatası ölçerdi. Daha sonra Franz Joseph Gall önderliğinde Frenoloji yani kafatası bilimi kuruldu.
Irkçılıkta önemli bir adım da Darwin'in kuzeni ve hayranı Francis Galton tarafından atıldı. Galton, "Öjenik" dalını kurdu. "Öjenik" Yunanca "doğuştan iyi" veya "soydan asil" anlamına geliyordu. Galton, 1869'da yayınladığı ilk kitabı Hereditory Genius adlı eserinde 300 asil aileyi inceledi ve insanların özelliklerinin çevre veya yetişme şartlarından ziyade yaratılıştan kazanıldıklarını ileri sürdü. Bu sebeple asil ailelerin, asil insanlarla yapacakları evliliklerle doğuştan getirdikleri özellikleri korumaları gerektiğini savundu.
Galton'un eseri büyük bir popülerlik kazandı. Öjenik dernekler kuruldu. Asil aileden olanlar evlenecekleri asil kişileri bulmak için asil listeleri yayınladılar. Öjenik bilim dalının asıl amacı doğuştan kabiliyetli ırkları bulmak ve onları bozulmadan kurtarmaktı. Öjenik bilimi daha sonra Naziler tarafından kullanıldı.
Öjenik hareket 1939'lardan itibaren Türkiye'de de etkili olmaya başladı. Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman, 1939'da "Öjenik" adlı bir konferans verdi. Uzman, konferansta üstün ırk teorisini savundu. Daha sonra bu hareket Türkiye'de taraftar bulmaya başladı. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay da "Irk Hıfzısıhhasında Irsiyetin Rolü ve Nesli Tereddiden Korumanın Çareleri" başlıklı konferansında "Öjenik" akımdan bahsetti. Gökay, konuşmasında, "Türk cemiyetine nesilden nesile en kıymetli miras olarak zinde çocuklar hediye etmek milli bir vazifedir" diyerek Türk soyunun bozulmasının engellenmesi gerektiğini savundu. Yine 1939'da üstün ırk ve ırkların korunması tezini savunan Mustafa Rahmi'nin "Islahı Irk" isimli eseri yayınlandı.
Türkiye'de ırk çalışmaları
Türkiye'deki ırk çalışmaları ile ilgili en önemli çalışmalardan biri 1939'da Afet İnan tarafından tez olarak hazırlandı. İnan tezini 200 kadın üzerindeki ölçüm ve gözlemlerine dayandırmıştı. Türkiye'de ırk çalışmalarına dair önemli bir neşriyat da 1925'te yayınlanmaya başlayan Türk Antropoloji Mecmuası'ydı.
Antropolojik ölçümler
Türkiye'de ırk çalışmalarına dair en geniş çalışma Afet İnan'ın başkanlığında 1937-1938 yılları arasında, 64 bin kişi antropolojik açıdan ölçülerek yapıldı. Bu ölçümlerin sonuçları Afet İnan tarafından "Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi: Türk Irkının Vatanı Anadolu (64.000 kişi üzerinde anket)" adıyla 1947'de yayınlandı.
ERHAN AFYONCU - BUGÜN GAZETESİ
Haber Ara