Dolar

34,1673

Euro

38,1853

Altın

2.926,03

Bist

9.777,46

Zaman Gazetesi: AKP, 'Türk' kelimesini Anayasa'dan çıkarıyor

Zaman Gazetesi'nde yer alan analiz yazısında AK Parti'nin dünkü seçim beyannamesine yönelik ilginç tespitlere yer verildi...

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-04-16 04:28:29

Zaman Gazetesi: AKP, 'Türk' kelimesini Anayasa'dan çıkarıyor

Gazetede yer alan analiz yazısında: AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, dün partisinin seçim beyannamesini açıkladı. Beyannamedeki seçim vaatleri arasında, ‘yeni anayasa’ öne çıktı.

Zaman Gazetesi'nde yer alan Ahmet Dönmez imzalı yazıda,
Bu bölümde Çözüm süreci kapsamında gündeme gelen ve Abdullah Öcalan’ın talepleri arasında yer alan ‘vatandaşlık tanımı’ ve ‘yerel yönetimlerin daha özerk hale getirilmesi’ konusunda önemli adımlar öngörülüyor. Buna göre “Yeni anayasada herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans olmayacak.” Bu madde Anayasa’dan ‘Türk’ kelimesinin çıkarılacağı şeklinde yorumlandı. Merkezi idarenin bazı yetkilerinin yerel yönetimlere devredileceği, bunun da “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda getirilen ilkeler doğrultusunda” yapılacağı belirtiliyor. Bu çerçevede yasal bir zemin oluşturulacağı kaydediliyor. Bu bölümde dile getirilen bir diğer önemli değişiklik ise 2010’daki referandumla getirilen ve vatandaşlara Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma hakkıyla ilgili. Bireysel başvuru hakkının, Yüksek Mahkeme’nin yükünü artırdığı gerekçesiyle gözden geçirileceğinin altı çiziliyor.

Davutoğlu, beyanname ile birlikte 100 maddelik ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi-2023’ belgesini de açıkladı. AKP’nin 7 Haziran Seçim Beyannamesi’nin temelinde de tıpkı 2011 Beyannamesi gibi ‘yeni anayasa’ oluşturuyor. 4 yıl önceki gibi ‘katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, demokratik ve sivil bir anayasa’ vaat ediliyor. Fakat son yıllarda katılımcılıktan, çoğulculuktan, özgürlükçülükten ve demokrasiden bu kadar uzaklaşmış bir iktidarın nasıl olup da bu sözü yerine getireceğinin cevabı yok. Mesela, sırf belli bir hareketin ‘kökünü kazıyabilmek için’ dershanelerin kapısına kilit vurulduğu, bir bankanın batırılmaya çalışıldığı, batırılamayınca da hukuksuz bir şekilde çöreklenildiği unutularak ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi’nde iki kez ‘girişim ve teşebbüs hürriyeti’nden bahsedilmiş. Yeni anayasa ile ilgili bölümde, “Düşünce, inanç, ifade ve girişim özgürlüğü insan onurunun ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır ve anayasal koruma altındadır.” deniyor. 67. maddede ise “Girişim özgürlüğünü teminat altına alan açık ve şeffaf hukuk kurallarının olmadığı ülkelerin uzun dönemli yatırımlar çekebilmesi de, sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirmesi de mümkün değildir.” vurgusu var.

Sözleşme’de yer alan “Devlet mekanizmaları toplum üzerinde egemenlik kurma araçları değildir.” şeklindeki 34. madde de komik kaçmış. 17 Aralık’tan bu yana devletin bütün imkanları ve mekanizmaları belli bir gruba ‘sosyal ve kültürel soykırım’ uygulama aracı haline gelmişken bu maddenin inandırıcılığı görünmüyor.

45. madde ise “Bu çerçevede çoğulcu ve katılımcı demokrasinin zeminini oluşturan sivil toplumun güçlenmesine imkân sağlayacak ve sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı sağlamasının önündeki engelleri kaldıracağız.” şeklinde. Son dönemde iktidara eleştiri getiren her STK’nın hain, darbeci ilan edildiği, öne getiren ya da itiraz eden her STK yöneticisine ‘cübbeni çıkar da siyasete gir’ diye ayar verildiği bir siyasi anlayıştan nasıl böyle bir demokratik olgunluk bekleneceği de muamma.

73. maddedeki “Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler vererek teknoloji tüketen değil teknoloji üreten bir ülke olacağız.” vaadi de TÜBİTAK’ta yaşananları akıllara getiriyor. Düzmece rapora imza atmayan bilim adamının hapse tıkıldığı, yüzlerce uzmanın tasfiye edildiği, hayvanat bahçesi müdürünün yönetici yapıldığı, son 1 yıldır tek bir projenin bile geliştirilemediği bir TÜBİTAK varken bu madde de ne yazık ki hayalden öteye geçemiyor.

Bireysel başvuru hakkından geri adım
Diğer yandan 2010’daki referandumla getirilen bireysel başvuru konusunda geri adım atılıyor. Beyannamenin ‘Neler Yaptık’ bölümünde 22. sayfada “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını getirdik.” ifadesi kullanılıyor. Ancak ‘Neler Yapacağız?’ bölümünde 44. sayfada “Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesi’ne getirdiği aşırı iş yükünün, mahkemenin işlevselliğine zarar verme ihtimali karşısında bu uygulamayı gözden geçireceğiz.” vaadinde bulunuluyor.

‘Vatandaşlık tanımı değişiyor’
Yine ‘Yeni Anayasa’ bölümünde “Yeni anayasada herhangi bir etnik veya dini kimliğe referans olmayacak” sözü veriliyor. Anayasa’daki vatandaşlık tanımından “Türk” sözcüğünün çıkarılacağı şeklinde yorumlanıyor. Beyannamede, merkezi idarenin bazı yetkilerinin yerel yönetimlere devri konusunda da önemli taahhütler yer aldı. Görev devrinin “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında getirilen ilkeler doğrultusunda” yapılacağı belirtildi, bu çerçevede yasal bir zemin oluşturulacağı kaydedildi. İki madde de çözüm süreci kapsamında konuşulan ve Abdullah Öcalan’ın istediği düzenlemeler arasında yer alıyor.

YOLSUZLUKLA MÜCADELE YOK, 3Y TEKRARI VAR
Seçim Beyannamesi’nde en çok merak edilen noktalardan biri de ‘yolsuzlukla mücadele’ başlığının olup olmayacağıydı. Sadece Sözleşme’nin 69. maddesinde “3Y olarak tanımladığımız yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluğa karşı mücadeleyi ahlaki dokumuzun korunması açısından bir zorunluluk olarak görüyoruz.” cümlesi ile yetiniliyor.

Uygulamalarla taban tabana zıt vaatler
Sözleşmede kulağa hoş gelen ama uygulamalara bakıldığında gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir metin kaleme alınmış. Hatta toplumsal sözleşme, kağıt üzerinde albenisi olan ama AKP’nin son yıllardaki uygulamalarına bakıldığında adeta insan zekasıyla alay eden bir çalışma gibi duruyor. Yaşananlarla kıyaslandığında her bir cümlesi kendi kendini yalanlayan bir beyanname. Sözleşme sanki Türkiye için değil de Norveç için yazılmış gibi bir izlenim veriyor.

‘TÜRK TİPİ BAŞKANLIK’ SİSTEMİ YOK
Başkanlık sistemi de beyanname ve Sözleşme’de yer bulmuş. Beyannamede başkanlık sistemi tartışmalarının “kişiselleştirmeden yapılması” çağrısı yapılırken, genel bir çerçeve çizmekle yetinildi. Sözleşme’de ise daha ayrıntılı değinilmiş. Sistemin esasları anlatılırken en dikkat çeken husus, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hayal ettiği gibi bir başkanlık öngörülmemesi. Erdoğan’ın “Türk tipi başkanlık” olarak zikrettiği model, bağımsız yargının adeta ayak bağı olarak göründüğü, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliğini tasavvur eden, Başkan’ın istediği zaman Meclis’i feshedebildiği, kararnamelerle ülkeyi yönettiği, denetime kapalı bir modeldi. Ancak Davutoğlu’nun yazdığı beyannamede başkanlık sistemi, evrensel değerlerle birlikte ele alınıyor. Kuvvetler ayrılığının altı çizilirken ‘denetim’ ve ‘denge’ mekanizmaları da önemle vurgulanıyor.

SON VİDEO HABER

Seren Serengil: Önce tarikat ve cemaatleri kapatacaklar

Haber Ara