İşte 28 Şubat'ın sabıka dosyası
1
Laiklik yasalarının uygulanması, tarikatlara bağlı okulların denetlenmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kur'an kurslarına yönelik sert uygulamalar, devrim yasalarından Tevhid-i Tedrisat kanununun harfiyle uygulanması, tarikatların kapatılması, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medyanın kontrol altına alınması, kıyafet kanununa riayet edilmesi, kurban derilerinin derneklere verilmemesi, Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması çıkan kararlar arasındaydı.
Cuntacıların senaryosuna göre muhafazakâr kesimin irticacı diye kamudan uzaklaştırılmasının yanı sıra dindar kesimin marjinal gösterilmesi de gerekliydi. Muhafazakâr kesimi temsil ettiği düşünülen bir isim olan Müslüm Gündüz, aylarca cuntanın değirmenine su taşıyan medyanın vazgeçilmez malzemesi oldu.
Televizyonlar Gündüz'ün aynı görüntüsünü dakikalarca ekrana getiriyordu. Bu filmdeki 4 başrol oyuncusundan biri olan Aczimendi lideri Müslüm Gündüz, diğerleri ise Fadime Şahin, sahte şeyh Ali Kalkancı ile Emire Ersoy'du.
Önce Aksaray'da çalışan Fadime Şahin tesettüre sokuldu. JİTEM ile çalışan Ali Kalkancı, bir işadamının kızı Emire Ersoy ile evlendirildi. Pazarda limon satan, Kur'an okumayı bile bilmeyen Kalkancı, daha sonra bu evlilik için dini eğitim aldı. Bu aktörlere yaptırılanlar medya kullanılarak bir zümreye mal edilmeye çalışıldı. Aczimendilerin sözde lideri Müslüm Gündüz, daha sonra sözde müridi olduğu iddia edilen Fadime Şahin'le basıldı. Gündüz'ün yarı çıplak fotoğrafları manşete şekildi.
Mağdur kız rolüyle ekrandan ekrana çıkarılan Fadime Şahin, gözyaşları içinde nasıl mağdur edildiğini anlattı. Bu görüntüler de "Türkiye elden gidiyor, Batı çağdaşlığından irticaya kucak mı açıyoruz, İranlaşıyor muyuz?" propagandası yapıldı. Ergenekon soruşturmasında senaryonun detaylarının Harbiye Orduevi'nde yazıldığı ortaya çıktı.
Belgeleri Veli Küçük'te ele geçti. Yıllar sonra Kalkancı'nın uyuşturucu taciri olduğu anlaşılırken, Sisi lakaplı Seyhan Soylu Müslüm Gündüz-Fadime Şahin-Emire Kalkancı filmini sahneye nasıl koyduklarını şöyle itiraf etti:
"Ali Kalkancı tarikatı için tesettüre girdim. Adı Strateji, JİTEM kaynaklı bir dergi bu. O yüzden de istihbaratçılarla, emniyetçiler vardı içinde. Askeriyeden emekli olan insanlar vardı. Böyle bir çalışma içine girdik ki, o tarihte Refah Partisi'nin oyu yüzde 38'di. Ali Kalkancı ve Emire Kalkancı olayını yakaladık. Tarikat içerisinde yaşanan çarpık ilişkileri deşifre etmek, dini insanları sömürme aracı olarak kullananların maskelerini düşürmek için böyle bir şey hazırladık." "Ali Kalkancı tarikatı için tesettüre girdim. Adı Strateji, JİTEM kaynaklı bir dergi bu. O yüzden de istihbaratçılarla, emniyetçiler vardı içinde. Askeriyeden emekli olan insanlar vardı. Böyle bir çalışma içine girdik ki, o tarihte Refah Partisi'nin oyu yüzde 38'di. Ali Kalkancı ve Emire Kalkancı olayını yakaladık. Tarikat içerisinde yaşanan çarpık ilişkileri deşifre etmek, dini insanları sömürme aracı olarak kullananların maskelerini düşürmek için böyle bir şey hazırladık." Belgeleri Veli Küçük'te ele geçti. Yıllar sonra Kalkancı'nın uyuşturucu taciri olduğu anlaşılırken, Sisi lakaplı Seyhan Soylu Müslüm Gündüz-Fadime Şahin-Emire Kalkancı filmini sahneye nasıl koyduklarını şöyle itiraf etti:
Refah-Yol hükümetinin başa gelmesinin ardından bir taraftan cuntacıların psikolojik harekât planları başlarken, medya da bu harekâtta aktif bir rol alıyordu. Medya tarafından hemen her gün kaynağı belli olmayan irtica haberleriyle toplumsal algı oluşturuldu. Cuntacıların mesaj ve beyanlarını manşetine taşıyan medya, hükümeti ise zor durumda bırakacak, açığını ortaya çıkartacak haberleri kamuoyu gündemine taşıyordu. Hükümet böylece yıpratılıp yıkılmaya çalışılıyordu.
Askere adeta hizmet veren kurum haline gelen medya kuruluşları, demokrasinin alaşağı edilmesinde önemli bir rol üstlendi. Sadece hükümet değil, askerin antidemokratik tavırlarını eleştiren rakiplerinin de asker tarafından fişlenmesini sağladı. Rakibini fişleten medya grupları, fişlettikleri medya kuruluşlarının tüm ticari faaliyetlerini engelledi.
Medya patronları cuntanın da desteğiyle hükümete ve Bakanlar Kurulu'na bile emir verir vaziyete geldi. Geçtiğimiz haftalarda gazeteci Can Ataklı'nın başlattığı tartışma ise dönemin medya patronlarının gücünü ete kemiğe büründürüyordu. Ataklı, 28 Şubat sürecinde, Refah-Yol hükümetinin Turizm Bakanı Bahattin Yücel'e Hürriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök tarafından şantaj yapıldığını ve bunu haber verdiği Yücel'in de istifa ettiğini açıkladı.
Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 28 Şubat soruşturmasının önemli delilleri arasında 'andıç' olayı da gösteriliyor. Söz konusu "andıç" 1998'de yakalanan PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın soruşturma zaptına yalan ifadeler eklenerek oluşturuldu. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve Orgeneral Erol Özkasnak'ın basına gönderdiği sahte belgeye göre Sakık ifadesine dayanılarak Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Mahir Kaynak ve daha birçok ünlü gazeteci ve sivil toplum kuruluşlarının "para karşılığı PKK'ya destek verdikleri" iddia ediliyordu.
İddialar üzerine Sabah Gazetesi sahibi Dinç Bilgin başta olmak üzere bazı medya patronları, adı geçen gazetecilerin işine son verdi. Bu gazeteciler arasında Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Mehmet Barlas, Mehmet Ali Birand, Nazlı Ilıcak gibi gazeteciler bulunuyordu. Bu kişilerden Cengiz Çandar'ın yazıları durdurulurken; Mehmet Ali Birand, Sabah'tan atıldı ve Show TV'deki 32. Gün programı yayını askıya alındı.
Belgede adı geçen Akın Birdal ise suikasta uğradı. Olaydan 11 yıl sonra sahte belge için dönemin 2. başkanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Evet hata idi..." itirafından bulundu.
Refah-Yol hükümetinin yıkılışının ardından 8 yıllık kesintisiz eğitim, alelacele hayata geçirildi. Bu düzenlemeyle birlikte vatandaşların kendi paralarıyla açtığı İHL'nin orta kısımları kapatılıyor; mezunların katsayı uygulamasıyla ÖSS'de taban puanları düşürülerek ilahiyat fakülteleri dışındaki yerleri kazanmaları zorlaştırılıyordu. Bu işi yaparken ortaya çıkacak maliyet de vatandaşa yükleniyordu. Çünkü bütçe kaynaklarının bu yükü kaldırması mümkün değildi.
8 Yıllık Temel Eğitim Kanunu'na eklenen geçici bir madde ile eğitime katkı olsun diye pek çok alanda ek vergi, katkı payı vb. ödemeler getirildi. Uygulama taşıt alım satımından SSK sigorta prim bildirgelerine ve Borsa'daki işlemlere, uçak biletlerinden cep telefonu aboneliğine kadar geniş bir alana yayıldı.