Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İslamcılık tartışmalarına bir katkı…

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-01 16:13:42

İslamcılık tartışmalarına bir katkı…
Ali Bulaç’ın seri yazılarla başlattığı tartışma Mümtazer Türköne ile devam ediyor. Etyen Mahçupyan ise bu tartışmaya kendi cephesinden katılıyor. Böyle bir tartışma gerekli… Ama gönül isterdi ki bu tartışmayı bizzat İslamcılar sürdürsün, fakat şu ana kadar o cenahtan -en azından benim haberim yok- bir ses çıkmadı.

İslamcılık bu ülkenin ve İslam dünyasının geleceğini belirleyecek kudrete sahip yegâne akımdır. Bu akım, siyasi, kültürel, düşünsel ve toplumsal bir yapıya sahiptir. Evet, içinde çoğulculuğu taşıyor. Tıpkı siyasi, toplumsal ve düşünsel olanı taşıdığı gibi… Ama refleksleri genel itibarı ile aynıdır. Bu yüzden bunu öncelikli olarak İslamcılar tartışmalı… İslamcılığın geleceği, bugünü ve dünü üzerinden yeni bir tartışmayı alevlendirmeliyiz. Çünkü tarih yeniden yazılıyor ve en büyük aktörünün İslamcılar olacağı belli olan Arap Baharı ya da uyanışının ne olacağını da bu akım belirleyecek! Ama başka aktörler bu meseleyi tartışırlarsa hem bir haksızlık doğar ve hem de bir siyasi mühendisliğin etkisini taşır.

Şimdi tartışmaya geçebiliriz: Ali Bulaç, yerinde bir ayrım yapıyor. İslamcıları üç döneme ayırıyor. Haklı… Genel ölçüleri bağlamında bu ayrım kabul edilebilir. Yazılarında dile getirdiği sorular da anlamlı ve cevap aranması gereken sorular. Üçüncü nesil İslamcılar ya da benim tanımladığım biçimi ile yeni İslamcılık’ın algı, kültürel doku ve siyasal yaklaşım olarak farklı olduğu açıktır. Bu yeni algıya uygun bir yaklaşım biçimi oluşturulabilir mi oluşturulamaz mı? Eğer oluşturulmazsa ne olacak? Ki yaşadığımız siyasal süreçte olanın ne olduğu kesinlik kazanıyor. Din sekülerleştirilerek laik bir kültürün bütün İslam dünyasında meşruluk kazanmasına zemin oluşturacaktır. Hâlbuki yeni durumu kavramak ve bunu ahlaki zeminde entelektüel bir derinlik kazandırarak varlığını toplumsallaştırmanın yöntemlerini aramak çıkış için bir umut doğuracaktır.

İslamcılık da tıpkı diğer muhalif unsurlar gibi iktidar verilerek raydan çıkarıldı. Ve ciddi bir erozyonla karşı karşıya kaldı. Bunu en iyi ifade eden ise Mümtazer Türköne oldu. Hoca, İslamcıların, muhalefet ettiği siyasal sistemin içinde bulunduğu krizi aşmasına iktidar karşılığında dönüşüm sağlayarak destek olup devleti temsil eder hale geldikleri tespitini yapıyor. Bunu yazarken büyük bir keyif aldığını düşünüyorum. Evet, bugün siyasal sistemin meşruiyet sorunu kalmamıştır. Muhafazakârlık İslamcılığın yerini almıştır ve Hoca İslamcılığın bittiğini söylemektedir.

Hoca’nın kendisi açısından bir sorun yok ve kendi cephesinden bir doğruyu dile getiriyor. Bunun reel politik tutum olarak da doğrulandığını söyleyebiliriz. Ama bu bir gerçeklik düzlemi midir? İslamcılık bu kadar mıydı? İşte tam da bu soruyu yeniden ve daha derin bir şekilde sormalıyız… Hayır! Asla bu kadar değil ve olmamalıdır da… İslamcılık yeni bir atılımla daha gerçek bir zemine taşınmalı ve doğru sorular eşliğinde daha sahih bir yaklaşımla yeniden tartışılmalı ki tarih yazılırken ve yapılandırılırken yerini alsın…

İslamcılık bu gücü taşıyor mu? Bu soru anlamlıdır ve bizim tarafımızdan cevaplandırılmalıdır. İslamcılık, modernliğe karşı ortaya konmuş tek ve gerçek sahih muhalefettir… İslam dinine bağımlı oluşu ve modern dünyada yaşarken Müslüman kalmanın bir imkânı olarak varlık sahasına çıkmayı başarması da gücünü gösteriyor. Klasik İslamcılıktan farkı yeni İslamcılığın kompleks sahibi olmaması, derin bir entelektüel bilgiye ulaşabilmesi ve siyasal bir tecrübeye sahip olarak iktidar ile daha doğru bir ilişki düzlemini teorik zeminde inşa edebilmesinin imkan dahiline girebilmesidir.

Dolayısıyla İslamcılık yaşadığı bu tecrübeden aklı başında bir değerlendirme ile istifade ederek yürüyüşünü sürdürmeli ve geride kalanların İslamcılıkla bağının olmadığını ifşa ederek varlık sahasına yeniden bir huruç eylemi gerçekleştirmelidir. İslamcılık bitmemiştir. İslamcılık üzerinden iktidara yönelenler, amaçlarına ulaştıkları için İslamcılığı geride bırakmışlardır, bu yüzden de İslamcılık bitmiştir diyen Mümtazer hoca yanılıyor ve yanıltıyor. Asıl şimdi İslamcılık yeniden teorik, siyasi ve toplumsal olarak gerçek zemininde ayağa kalkacak vasatı inşa edebilir hale geldi. Çünkü İslamcılık kendi içinde böyle bir ayrışmayı yaşamalıydı ve böylece kendi imkân ve sınırlarını da gözlemlemiş oldu. Sesi çıkmayan yüzlerce entelektüel bu yeni İslamcılığın oluşumunun ahlaki cephesini inşa ediyor. Entelektüel İslamcılar da bu meselenin teorik boyutunu son on yıldır tartışıyor.

Meselenin demokratik gelişim çerçevesi içinde tartışılması başka bir bağlam, bu bağlam üzerinden iktidarı da hesaba katarak İslamcılığın bittiğini ilan etmek ise başka bir şeydir. İslamcılık, İslam dini var oldukça var olacak önemli bir düşünce ve siyaset etme biçimidir. İslamcılığı sadece 19. yüzyıl ile sınırlamak nasıl yanlışsa 21. yüzyıla hitap edemez demek de o kadar yanlıştır.

İslamcılık bir dip dalga olarak toplumsallaşacak vasatı beklemektedir. Her şey Müslüman insanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Bu halk temekkünü bir siyasal tavır olarak betimlemektedir. Bu yüzden erken tanımlamalar bizi utandırabilir. Şu an iktidar sarhoşluğu yaşayan İslamcıların büyük bir çoğunluğu da akılları başlarına geldiği zaman yaptıkları yanlışı fark edecekler ve iştiyakla yeni İslamcılığın oluşumunu tetikleyeceklerdir.

İslamcılık ne entelektüel bir çaba olarak, ne siyasal bir çaba olarak ve toplumsal bir çaba olarak bitmiş ya da bitirilmiş değildir. Tam tersine yeniden daha güçlü bir şekilde ayağa kalkacak imkânları devşirerek yürüyüşünü sağlayacak önemli bir eşiği geçmiş ve bu coğrafyada despot rejimlerden de kurtularak daha özgür bir zeminde kendini inşa edecektir. Gelecek yeni İslamcılığın toplumsal tabanına ait olacaktır. Düşüncenin derinliğini de bu yeni İslamcı entelektüeller belirleyecektir. Kin, nefret ve öfke üzerinden bir düşünce ve siyasallık üretiminden uzaklaşarak barışı ikame edecek yegâne akım da bu yeni İslamcılık olacaktır.

Bu noktada yeni İslamcılık; hem gelenek ve tarihle daha sahih bir ilişki kuracak, red ve kabulün dışında bir anlama ameliyesini öne çıkaracak, hem de batı düşüncesinin tümünü red yerine insani tecrübe ve birikimini alırken epistemolojik müdahaleye uğratacak ve batılı yaşam tarzını reddedecektir. Aynı zamanda İslamcılık değişen bu yeni algıya hitap ederek toplumsal zeminini güçlendirecektir. Bu noktada İslamcılık nicel değil ama nitel bir değere sahiptir ve nicel değer o nitel değerin peşinden gelecektir. Gelmese de hakikat üzere olmanın kendisi en büyük değerdir…

İslamcı aydın ve entelektüelleri bu yeni durumu tartışmaya, içinde yaşadığımız İslamcı serüveni anlamlandırmaya ve tanımlamaya yeni durumun ilkelerini belirlemeye ve İslamcılığın bir imkân olarak önümüzde durduğunu görmeye davet ediyorum…
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara