''Müslüman olmak Müslüman’ca düşünmek için yeter şart değildir''
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-24 14:29:19
Müslüman olduğunu dile getiren insanlar, din’i hayatın belirli bir alanına hapsederek kendi siyasi görüşlerini dile getirmekten imtina etmiyor ve bunun müslümanlıklarına zarar vermediğini düşünüyorlar. Bu mümkün, kendisi öyle düşünebilir. Ancak başlığa aldığım müthiş vecizede Abdurrahman Arslan ‘Müslüman olmak, müslümanca düşünmenin teminatı olamaz’ diyerek önemli bir uyarıda bulunuyor.
Yani dininizi ciddiye alıyorsanız önünüze sürülen her fikri yapıyı öyle hemencecik kabul etmeyin, sonra dininizin elinizde kalmadığını görme bahtsızlığına uğrayabilirsiniz… Müslüman veya İslam kelimelerinin önüne-arkasına batılı siyasal kavramları ekleyerek müslüman kalınacağı zehabı varsa, bu yanlıştır. Müslümanlık bir ek kabul etmeyecek kadar asil bir duruştur. Batılı indirgemeci hastalığı olan özdeşleştirmeci zihin iflas etmiş durumdadır. Bu yüzden İslami kavramların içeriğinin boşaldığını ifade ederken, kendi siyasi yaklaşımına dini bir meşruiyet arayışında bulunuyor. Bu aslında tam olarak dinin istismarı meselesidir.
İnsan, savunduğu siyasi görüşü kendisi adına savunmalı ve onu net bir şekilde dile getirmelidir.
Kürtlerin yada Türklerin, milliyetçilik yaparak dini kavramlara yönelik itirazlarını anlayabiliriz. Çünkü onlar müslümanlıklarını Kürtlüklerinin yada Türklüklerinin arkasına atmışlar, ancak bunu izah edemedikleri için ümmet, kardeşlik gibi müslümanlığın olmazsa olmaz kavramlarının içerik boşaltımına uğradığını söyleyerek kendi haklılıklarına paye aramaktadırlar. Benzer bir durumun, batılı seküler kültürün başat öğe olarak kabulunü savunan kesimlerde de olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Örneğin insan hakları, özgürlük ve demokrasi vurgusu, doğal hukuk gibi nosyonlara sığınarak dinin siyasi ve toplumsal alanın dışına itilmesi ya da en azından kamu yaşamında farklı düşüncelerin varlığının meşruluğu uğruna dine sadece sivil alanda yer açma çabalarında bunu gözlemekteyiz.
Bir paradigma kendi kavramları ile bir siyaset, sosyoloji ve psikoloji inşa eder. Ödünç kavramlarla bu gerçekleştirilemez. Bu yüzden kişi ya müslümandır, müslümanlığın bütün unsurlarını içinde taşıyarak müslümanlığını yaşamının en temel gayesi yapar yahut değildir, o zaman dilediği şekilde düşünme ihtiyarını kullanmış olur. Bu konuda bir cebir veya baskı söz konusu değildir. Ancak müslümanları aldatmak ya da kendi meşruiyet zeminini inşa adına müslümanların kafasını karıştırma haklarının olmadığını belirlemek zorundayız.
Dini alan gri alan değildir. Din açık ve net talepleri taşır. Bu açık ve net taleplere evet diyen o dinin müntesibi haline gelir. Bunun yaşamına kattığı güzellikler ve riskler eş değerdir. O yüzden yorum üzerinden veya taktik stratejik unsurlar üzerine dini dileyen dilediği şekilde yorumlama hakkına sahip değildir. Müslüman olma, Allah’ın kendisine Kur’an ve peygamber aracılığı ile gönderdiği ahlaki, hukuki düzenlemeye bağlı olduğunu deklare etmekliktir. Böylece kendisi için çizilen sınırlara riayet etmeyi peşinen tercih ettiğinden ona özgürlük alanı tanınmaz, bu ontolojik değil tabii ki epistemolojik bir tutumdur. Ancak bu tutum onun müslüman olma ya da olmama halini belirginleştirir.
Kafa karışıklığını artık bir tarafa bırakmak şart…
Müslümanlık ile herhangi bir başka düşünce eklemlenemez. Batılı paradigmayı oluşturan düşünüş biçimleri de buna dahildir. Çok sükseli, ortak insani değerler gibi ne idüğü belirsiz kavramlarla meşruluk arayışları bir çözüm oluşturamaz. Çünkü aklı kutsallaştıran ve pagan olmayı bir yaşam tarzına dönüştüren batı/batılı kavramlarla üretilen düşünce ile müslüman olma hali arasında hiçbir ilişki kurulamaz!
Böyle düşündüklerini ve bunun müslümanca olduğunu söyleyenler olacaktır tabii ki… Ama başkalarının bunun müslümanca olmadığını söyleme haklarını da peşinen kabullenmiş olurlar…
Maksadım kimseyi incitmek değil. Müslümanlık benim inhisarımda da değil. Ama ben bir müslüman olarak bu kafa karışıklığından muzdaribim… Kafalar netleşerek kim neye inanıyorsa doğru bir şekilde gereğini yapsın ve sonuçlarına da adalet çerçevesinde katlansın…
Müslüman olmanın ne olduğuna dair ayetlerden bir demet sunmaya gerek yok! Çünkü bu satırları okuyanların çoğu o ayetleri ezbere bilirler… Peygamberin örnek hayatı gözler önünde cereyan etmiş ve aynen bize kadar aktarılmıştır. ‘Müslüman olmak nedir?’ sorusu somut bir biçimde cevaplanabilmektedir. Yani bir muğlaklık yok!
Ama kafası karışık olanlar, sürekli sanki bir muğlaklık varmış gibi kendi yorumunu kutsallaştırmaktadır. Bunu bilerek ya da bilmeyerek yapmak meseleyi ortadan kaldırmıyor. O yüzden yorum karakterli bir din algısı zorunlu olarak göreceliliği benimseyecektir. Fakat bu benimsenen şeyin kendisi müslümanlık mıdır, o da hep tartışılacaktır. O yüzden din ve dini alan üzerinde vukufiyetle düşünmek zorunlu... Çünkü sadece sizin zihniniz değişime uğramıyor sizi takip edenlerin zihnini de dumura uğrattığınız için sorumluluğunuz daha da artmaktadır.
Samimiyet her zaman önemlidir. Din ise tam olarak samimiyettir… Mevcut siyasi sorunları, konjonktürel durumları veya çıkar ilişkilerini hesaba katarak dini alanla ilgilenmek bir samimiyetsizliktir. İslami hiçbir kavramın içeriği boşaltılamaz! Çünkü din Allah’ın dinidir ve onun koruyucusu da O’dur. O tanımlamayı yapmış ve kimin hangi şartlar müvacehesinde müslüman olacağını belirlemiştir.
Evet, kesinlik arayışı bugün çok daha elzem... Müslüman aydın ve entelektüeller de bunun farkında olmalı ve saflar netleştirilmeli ki kimin nerede durduğu belirginlik kazansın…
SON VİDEO HABER
Haber Ara