Washington'daki az sayıda Türkiye uzmanından biri olan Ian Lesser, Akşam Gazetesi'ne Türk-Amerikan ilişkilerinin 1 Mart tezkere krizinden kötü noktada olduğunu söylemiş.
Alman Marshall Fonu adlı düşünce kuruluşunda çalışan Lesser, görüşünü şöyle savunuyor: "2003'te tezkerenin reddedilmesiyle yaşanan hayal kırıklığı daha çok Pentagon ve güvenlik-strateji çevrelerindeydi. Siyasi çevrelerde büyük bir tepki ve algı değişikliği olmadı. Ayrıca pek çok ülke, savaşı desteklemedi zaten. ABD'nin kendi içinde bile Irak Savaşı ile ilgili tartışma vardı, bu nedenle Türkiye'ye karşı daha az siyasi tartışma yarattı. Bugünse sorun başka: Türkiye'de ABD ile ilgili Obama sonrası kamuoyu algısı ne yazık ki pek değişmedi. Burada ise Türkiye tartışması gittikçe yapısallaşıyor. Bu artık sadece 'Türkiye'nin çıkarları ve siyaseti' sorunu değil, 'ABD'nin temel dış politika hedefleri açısından Türkiye nereye gidiyor?' sorusu. Çünkü İran ve İsrail konuları bu yönetimin en temel iki dış politika konusu."
Bu iki konuda da durum ortada. İran konusunda BM'de kullanılan 'hayır' oyu, Türkiye'deki gelişmeleri hep olumsuz gözle okuyanların elini güçlendirmiş durumda. İsrail'le ilişkiler ise Mavi Marmara hadisesinden sonra zaten kopma noktasında. Lesser'in, Washington'daki olumsuz havanın daha da kötüleşmemesi için önerdiği formül, bir süredir Demokles'in kılıcı gibi Türkiye'nin üzerinde sallanan füze kalkanını kabul etmek.
Peki Türkiye buna da hayır derse? Amerikalı uzmana göre bu, endişe listesine eklenecek yeni bir madde olur ve Türkiye'nin stratejik tercihi, rolü ve ekseni tartışmasını tetikler.
Evet, sadece Lesser değil, Washington'da Türkiye konusunda nabız tutan başka isimlerin de ilişkilerle ilgili görüşleri pek parlak değil. İlk ikili ziyaretine Türkiye'den başlayarak önemli bir jest yapan Obama'nın hayal kırıklığı yaşadığını, hatta Başbakan Erdoğan'a kızgın olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bugünlerde Washington'daki favori ismin Cumhurbaşkanı Gül olduğunu dillendirenler de var.
Bu iddiaların gerçekliğini Obama'ya doğrulatmak kolay değil. Ama Obama'nın, kabinesini kurmak gibi en kritik işini emanet ettiği bir isimle bu konuları konuşma imkânımız oldu geçenlerde. TUSKON'un davetlisi olarak İstanbul'a gelen bu isim, Center for American Progress adlı düşünce kuruluşunun da başkanı olan John Podesta. Birlikte yediğimiz öğle yemeğinde Podesta, ilişkilere dair ilk elden ipuçları verdi.
İlişkilerin iyi noktada olmadığını diplomatik üslupla ifade eden Podesta'nın üzerinde durduğu mühim noktalardan biri, iletişim sorunuydu. Türkiye'nin Brezilya ile yürüttüğü nükleer diplomasinin bir krizle noktalanması, iki başkent arasındaki iletişim sorununun kanıtı. Zira Türkiye, bu süreçte ABD'nin önceliklerini de içeren bir uzlaşma zeminini bulduğunu; bunun için alkışlanması gerektiğini düşünürken, Amerikan yönetimi bu girişimden aşırı rahatsız oldu ve bu gerilim Güvenlik Konseyi'ndeki malum sonucu hazırladı. Podesta, bu tür krizleri önlemek için liderler arasında açık bir iletişim kanalının kurulmasını ve iki ülkenin karşılıklı olarak birbirinden beklentilerini netleştirmesini öneriyor.
Üzerinde durduğu ikinci nokta, Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin hep siyasi alanda kalıp, var olan yakınlığın doğal olarak ekonomiye yansımayışıydı. Podesta, şaşkınlığını şöyle anlatıyordu: "Washington'da bir gün yoktur ki Çin, Hindistan, Brezilya, hatta Afrika ekonomik ilişkiler yönüyle konuşulmasın. Ama Türkiye için bu söz konusu değil. Ne yapıp edip ilişkilerin ekonomi ayağını güçlendirmeli."
"Hükümetin meydan okunamaz hale gelmesi olumlu mu? 12 Eylül referandumu, demokrasinin derinleştiği anlamına mı geliyor?" sözleriyle AK Parti'nin referandum galibiyetine dair bazı soru işaretleri olduğu anlaşılan Podesta, Erdoğan-Obama arasındaki ilişkiye dair aşırı olumsuz yorumlara katılmıyordu: "Türkiye, BM'de hayır oyu kullanınca, Obama'nın yakın çevresinden Erdoğan'a çok sert tepki vermesi gerektiğini söyleyenler oldu. Ama Obama, bu istekleri göz ardı ederek, Türkiye ve Erdoğan'la ilişkilere hâlâ değer verdiğini gösterdi."
Amerika'da bugün yapılan kritik seçimlerden sonra ilişkilerin füze kalkanı, İsrail, İran, soykırım iddiaları sınavlarını nasıl aşacağını izleyeceğiz. Ama tuhaf olan, sürekli Türkiye'nin sadakatini sorgulayanların, ABD'nin Mavi Marmara ve Kandil'e ilişkin tutumunun Türkiye'de yol açtığı hayal kırıklığını hiç konuşmaması.
Zaman