Dolar

34,5667

Euro

36,3475

Altın

2.911,04

Bist

9.659,96

“İleri Demokrasi” bizim neyimiz olur?

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-03-25 17:57:15

“İleri Demokrasi” bizim neyimiz olur?


İleri demokrasi bizim neyimiz olur?
 
Sözü uzatmadan peşin hükmümüzü söyleyeyim. İleri demokrasi bizim politik mücadele aracımız olmak dışında hiçbir şeyimiz olmaz!

Yani?
 
Gayet açık aslında. Demokrasinin biz müslümanlar açısından idealize edilecek bir tarafı yoktur. Vesayet-demokrasi ikilemi arasında kıskaca alınan müslümanların tercihinin demokrasiden yana olması –ki bu bir katlanıştır rıza değil- ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Susuzluktan ölmek ile “şarap” arasında bırakılan bir müslümanın, ölmeyecek kadar şarap içmesi, şarabı tasvib ve helal saymak anlamına gelmez.

Ölmemek için şarap içilmesi misali doğrusu ilginç.. Ya uzun süre bu durumda bırakılan adamın alkol bağımlısı olma ihtimali yok mudur?
 
Elbette ve çoğunlukla vardır. Sürekli ve düzenli olarak “şarap” içmek durumunda kalırsanız, bunun “telkin” gücünü ihmal edemezsiniz. Bugün müslümanların “demokrasi” bağımlılığı da buna benzer bir bağımlılık halini almıştır. Düşünün baba, rızası olmadığı halde çaresizlikten “varlığını muhafaza” ve “uygun şartları gözleme” şartı ile hareket ederken ölmüş ve doğduğundan beri “şarap-demokrasi” edebiyatı ve tercihi ile büyümüş oğullar ve sonrasında torunlar gelmiş!.. Geçici bir katlanışın asıllaşması süreci böyle ilerledi Türkiye’de. Vesayet sopasıyla “demokrasi”nin tabiileşmesi ve asıllaşması bu yöntemle dayatıldı.
İşte bugün bu şartlarda “demokrasi”nin de nesi varmış ki diyen bağımlıların arasında mevzuu konuşmak durumunda kalıyoruz.

Demokrasiyi niye dayatsınlar pekiyi, Mısır’da misal askeri darbe veya Türkiye’de bugün yaşadığımız Pensilvanya üzerinden darbe gibi durumlar var. Bu gibi durumlar onların demokrasiden rahatsız olduğunu göstermiyor mu?
 
Baba misaline geri dönelim daha rahat anlaşılacak. Baba’nın varlığını muhafaza ve fırsatını gözleme şartı ile tiksinerek içtiği şarap ve onu içmeye mecbur bırakan “hasım”ların kimliğinden, iş gele gele sadece “hasım”ların kimler olduğu kalmış, tiksinme uçmuş gitmiş, “su” unutulmuş. Oğulların ve torunların durumu bu. Şimdi böyle bir vasatta şarabın sarhoşluğu ile “duygular” kontrolsüzce açığa çıkabilir ve hasım dediklerimizin canı yanabilir, böyle bir risk var. Bu şarabın onlar açısından yan etkisi!  Eeee adamın bu şartlarda risk geçinceye kadar şarabı kesmesi normaldir. Bu o adamın şarabı sevmemesinden ve tiksinmesinden dolayı değil!..  Savruk tehlike geçince şarab şişesini ağzına dayaması, niyetinin ne olduğunu göstermeye yeter.

Söylediklerinizden anladığım kadarıyla bugün müslümanların ve kitle liderlerinin batı karşıtlığı, “savruk itiraz”lardan müteşekkil.. Fırsatını bulduklarında batının canını yakabilirler ama unutulan maksat “vesayet sopasıyla demokrasi dayatmasından” kurtulmaktı diyorsunuz.
 
Elbette öyle.. Eğer gaye ileri demokrasi şartlarında müslümanlığımıza kimsenin karışamayacağı (!) hürriyeti elde etmek olsaydı. (Hürriyet bu mudur meselesi bir tarafa!) Bugün Abd veya AB –öyle- olduğuna göre pek İslamî ve hasreti çekilen idealler oluverir ve biz de ABD ve AB adına konuşurduk. Pek İslamî olanla ne diye kavga edelim ki?!?  Pensilvanya’nın en son İngiltere merkezli bir Arap gazetesinde söylediği gibi.. Veya ikinci bir durumda niye ABD ve AB olsun diyerek, bu çapta bütün bir müslüman coğrafyasının demokrasi şemsiyesi altında “bağımsız”lığını (!) düşleyiverirdik. Ki bu da “senin elinden yapılma şarabı değil kendi yaptığım şarabı” içerim türünde bir bağımsızlık (!).. Bu muydu yani mesele!?!
Eğer deniliyorsa ki, mesele bu değildir. O zaman nedir? Ne vesayet rejimi ne de demokrasi ise ki, bunun anlamı budur, yerine müslümanların teklif ettiği nedir?

İslam değil mi müslümanların teklifi?
 
Eğer batının Hıristiyanlığına veya Yahudiliğine karşılık neyimiz var diye sorulsaydı cevabı elbette İslam olabilirdi. Öyle anlaşılıyor ki, İslam ile İslamî bir dünya görüşü-sistem arasındaki fark anlaşılmıyor.. Dinlerine karşı din, ideolojilerine karşı ideoloji.. İşin tabii şekli budur. İslam bildirilen ve iman edilen Mutlak Ölçüler manzumesi.. İslamî bir dünya görüşü ise “bildirilen ve iman edilen” bu Mutlak Ölçülere göre devrinin bütün meselelerini çözücü vasıfta MÜSLÜMAN TEFEKKÜR ürünü o bütündür.. Buradaki bütünden kastım hayatın bütününü kuşatması yönünden.  Bu yüzden bu insan ürünü “bütün”e İslam denmez, din değildir!.. Mutlak Ölçülere riayet şartını kabul ettiği ve gereğini yerine getirebildiğince –ki akıl ne için var?- İslamîdir, dindendir! Müstakil bir isim taşır, çünkü kaynağı insanî çabadır! Eğer bu anlaşılıyorsa, batının liberalizminin idare şekilleri olarak “vesayet-demokrasi” idare şekillerine karşılık İslam diyemezsiniz! İslam’ın bu konudaki Mutlak Ölçülerine riayetle inşa etmeniz gereken “dünya görüşü”nüzde idare şeklinizi ortaya koymak durumundasınız. Bugün olmayan şey budur! Şarap yerine su derken.. Hani “su bulunmadan boru döşenmez” deniliyor. Ortada su yok, boru döşüyoruz! Bağımsızlık duygusunu takdir etmeliyiz fakat bağımsızlığın temel şartının “dünya görüşü”nde bağımsızlaşmaktan geçtiğini görmemiz gerekiyor.

Temel şartın bağımsız bir “dünya görüşü” olduğu yerde müslüman mütefekkirlere ihtiyacımız olduğu açık.. Bu konuda bizim irfan havzamızın üretebildiği, söyleyebildiği bir şey yok mu?
 
Tutuk ve eksik parça mevzuuları ele alan –ki bu yüzden bütün değil- çalışmaları bir kenarıya koyarsak, bu konuda Necip Fazıl Kısakürek ve Salih Mirzabeyoğlu’nun “Büyük Doğu Dünya Görüşü”nden başkasını söyleyecek durumda değiliz. Hani Pensilvanya’ya kalsak “demokratik” düzen yağcılığından öteye bir gram bir nesne bulamıyoruz. Bu işin politik ihanet suçlaması bir tarafa “ideolojik” tenkidimiz. Pensilvanya cenahında “bağımsızlığın” duygusu bile yok ki niye bağımsız bir “dünya görüşü” derdi olsun. Bu da ayrı bir dava!.. Bağımsızlık duygusu olanlara gelince, yine “vesayet sopasıyla liberal demokrasiye” bağımlı kılınmış başta Ak Parti ve diğer ülkelerdeki Nahda gibi türevlerini görebiliyoruz. Diğer yanda ise işi sırf “güce bağlayıp” bir nevî diktatörlük taklidi içinde olan ağırlıklı olarak silahlı mücadele ile kayıtlı hareketler.. Duygu bakımından söylemiyorum fakat fikir bakımından güyya müslüman (küfür cephesine karşı) “demokrasi-diktatörlük” yalpalanmasına mahkûm hareketler ve hareket liderleri. Genel manzaramız budur!

İstisna olarak Büyük Doğu Dünya Görüşü’nü ileriye sürüyorsunuz. Kitlelere hakim olan hareketlere baktığımızda bahsettiğiniz mahkûmiyet varsa, durum pek iç açıcı değil..
 
İki şeyi birbirine karıştırmayalım. Politik bağımsızlık –politik bağımsızlıktan kastım aynı dünya görüşüne (ki bugün fiilen liberal demokrasiye) bağlı  devletler arasında hakim pozisyon elde etmek- kendini müslüman çoğunluğa dayamış bir devlet için de mümkün.. Fakat bu gerçek anlamda bir bağımsızlık değildir. Müslüman çoğunluk, müslüman olduğuna yani İslam’ın Mutlak Ölçülerine teslimiyet iddiasında ve mükellefiyetinde olduğuna göre, böyle bir bağımsızlık içinde dahi bağımlıdır!.. Buna izin verilir verilmez, mümkündür değildir bu ayrı bir konu.
Bağımsızlık duygusu ve heyecanı yaşatan temelde iki tür hareket olduğunu söylemiştim. Türkiye söz konusu olduğunda, ülke şartlarının da imkân tanıdığı bu olduğu için, Ak Parti ve yelpazesinde yer tutan hareketlerin yaşattığı “ideolojik” bağımlılık bugün kökü liberal “demokrasi” olan ideolojidir.
Ak Parti Lideri Erdoğan’ın ve kadrosunun politik becerisini ister takdir edelim isterse etmeyelim, sonuçta iyi niyetle söylenecek olan şudur ki;  “sistem içi iktidar”dan ötesine taşmasını, yani kendi “SİSTEMİNE DOĞRU sistem içi hareket” şuuruna kıvrılmasını ümit ediyoruz! Büyük Doğu Dünya Görüşü’nü ısrarla telkin ederken ve böylesine bir değişimin gereklerine davet ederken bu ümidimize dayanıyoruz.
200 ciltlik bir külliyat yekûnuyla Büyük Doğu Dünya Görüşü –alternatifi ortaya konulmadığı müddetçe- bağımsızlık duygusu yaşayan her müslüman güdümlü siyasî hareket için hakiki, kalıcı ve köklü bağımsızlığın hem temel mücadele aracı hem de mücadelenin gayesinin temeli olabilir.
Elbette bu bir dayatma ile olacak şey değil. Bir dayatma havasında anlaşılmak da istemem doğrusu. Sonuçta desteğimiz ve muhabbetimiz yerinde, kardeş duygusuyla söyleyeceğimizi söylüyoruz hem okuyucuya!..

Başka bir zaman devam etmek üzere burada sonlandıralım mı?
 
Elbette..
SON VİDEO HABER

Hakeme saldıran futbolcu tutuklandı

Haber Ara