R4bi4, (4.) meydan okumanın üstesinden gelebilecek mi?
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-19 18:12:05
İslam ümmeti tarihinde üç büyük meydan okuma ile karşı karşıya kalmıştır. Bu meydan okumaların ilk ikisi İslam’ı devlet ve hatta ümmeti ile birlikte tarih sahnesinden silecek ölçekte olan haçlı seferleri ve Moğol istilalarıdır.
Haçlı seferlerinin Abbasi Hilafeti’nin başkenti Bağdat’ın Fatımîlerce ele geçirilmesi ve ardından Mısır’ın istila edilmesi sonrasında gerçekleşmiş olması dikkati calip önemli bir noktadır. İslam coğrafyasının içinde bulunduğu parçalanmışlık ve istikrarsızlığı fırsat bilen haçlı orduları Mescidi Aksa’ya kadar ilerleyip Müslümanların ilk mescidi, miracın mekanı bu kutsal beldeyi işgal ettiler. Tarihin benzerini görmediği ölçüde en şenî katliamlarını işleyen haçlı orduları yaklaşık doksan yıl boyunca Mescid-i Aksa topraklarını esaret altında tuttu. Ancak İslam ümmeti, içinden Salahaddin Eyyübi gibi yiğitler çıkartarak mukaddes Mescidi Aksa’yı haçlıların esaretinden kurtararak bu meydan okumanın üstesinden gelmiştir. Tarihe Hıttın savaşı olarak geçen bu zafer Salahaddin Eyyübi’nin haçlılarla işbirliği içinde olan Fâtımî devletine son verdikten sonra Şam ve Mısır’ı buluşturması, Şam ve Mısır ordularını birleştirerek Araplar, Türkler ve Kürtlerden güçlü bir ordu teçhiz etmesi ile gerçekleşmiştir. Haçlı orduları daha sonra Kudüs’ü istila etmek için defaatle sefer düzenlemişlerse de her seferinde Mısır’dan hareket eden ordular karşısında yenilgiye uğramışlardır.
Ardından İslam ümmeti barbar haçlı saldırılarını aratmayacak ölçüde ikinci büyük meydan okumayla, Moğol saldırıları ile karşı karşıya kaldı. Bu meydan okuma hilafetin merkezi Bağdat’a kadar ulaşmış ve uğradığı şehirlerin Müslüman halklarını kılıçtan geçirerek İslam ümmetine unutamayacağı acıları yaşatmıştır.
İslam ümmeti bu ikinci meydan okumanın da tıpkı ilkinde olduğu gibi Mısır ve Şam halklarının güçlerini birleştirerek oluşturdukları ordular ile üstesinden gelebilmiştir. Tarihe destansı Ayn-ı Câlût zaferi olarak geçen bu savaşta Melikü’l-Muzaffer lakaplı Baybars komutasında Mısır’dan hareket eden İslam orduları Moğollara büyük yenilgi yaşatmıştır. Mekke ve Medine’yi yerle bir etmeyi, Müslümanlara ait tüm kutsalları yok etmeyi planlayan bu ikinci meydan okumanın defedilmesinde de Mısır ve Şam ordularının güçlerini birleştirmesinin önemli rol oynadığı görülmektedir.
İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığı üçüncü meydan okuma ise batının Rönesans ile birlikte ürettiği ideoloji ve fikirleri ile yönelttiği meydan okuma olmuştur. Bu meydan okuma sonucunda İslam coğrafyasının da içinde bulunduğu tüm insan toplumları batının 18. yüzyılda ürettiği paradigma ekseninde yeniden biçimlenmiştir. Ümmetin coğrafyası gerçekte her biri laik olan ve etnik kimlikler üzerinden inşa olunmuş ellinin üzerinde ulus devletlere bölünmüştür. Ulusal sınırlar içine hapsedilen İslam ümmeti iktisadi, siyasi, toplumsal vb. tüm ilişki biçimlerini kısmen dahi dine dayandıramayacakları laik devletler içinde yaşamaya mahkum edilmiştir.
İslam ümmetini 1300 yıl tarih sahnesinde özne olarak tutmuş olan İslam’la bağını kopartması, onu tatbik eden en son Osmanlı İslam devletini yıktıktan sonra etnik kimlikler üzerinde hiçbirinin diğerine hayrının dokunmadığı ulus devletleri var etmesi ve her birini sömürge politikalarını uygulamaktan öte bir işlevi olmayan kukla yöneticilerle idare etmesi ile sonuçlandığı için bu üçüncü meydan okuma ümmetimizin tarihinde karşı karşıya kaldığı en tehlikeli meydan okuma olmuştur. İslam coğrafyasında taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamacasına ümmetimizin tarihi serüvenini sonlandırma iradesi ile ortaya çıkmış olan ilk iki meydan okumanın yapamadığını bu üçüncüsü yapmıştır.
Ancak ümmetimiz 1300 yıl boyunca kendisine izzetli hayatı yaşatan, ibtidai tarım ekonomisine dayalı koşullarda dahi kendisini zekat verilecek fakirin bulunamadığı ekonomik kalkınmışlık seviyesine ulaştıran, ulaştığı tüm coğrafyalarda adaleti ve huzuru temin eden İslam’la hayatının ayrılmasının ardından batının ve onun inşa ettiği ithal ikameci rejimlerin, ceberrut yöneticilerin asla kendisine gün yüzü göstermeyeceğini idrak etmiştir.
İşte Mısır’da yaşanan batı destekli askeri darbe karşısında canından geçerek cılız bedenlerini tanklara siper eden bu irade aslında batıya ve onun güce dayalı vahşi medeniyetine karşı ortaya konulmuş bir meydan okumadır. Bu iradenin sadece Mısır’da değil tüm İslam beldelerinde var olduğunu, bir volkana dönüşüp her an patlayabileceğini ve kendi jeopolitik havzasını yeniden oluşturabileceğini çok iyi bildiği için batı, halklarını katleden diktatörleri ve darbecileri açıkça desteklemektedir.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in “Suriye’de İslami Hilafet Devleti kurmak istiyorlar. Onların kurmak istediği devlet Suriye sınırları içinde kalmayacak! Bundan dolayı biz sadece Suriye değil, Ürdün, Lübnan ve Türkiye için de savunma yapıyoruz” ifadesi bu ayaklanmaların diktatörlüklerden kurtularak demokratik yönetimlere kavuşmak için olmadığını göstermektedir.
Bundan dolayı ABD, BM Suriye Özel Temsilcisi İbrahimi’nin ağızından “Suriye halkı ya (ABD’nin önerdiği) siyasi çözüm ya da cehennem seçeneklerinden birini seçmek zorunda” ifadeleri ile Suriye direnişçilerini tehdit etmişti. Şimdi de bir günde 3000’i aşkın insanı katleden, mescitleri yakan, kadın ve çocukları sokak ortasında katleden darbecilere açıkça destek vererek Mısır halkını tehdit etmektedir. İşte bu, tarih sahnesine çıkmak için çırpınan ümmetimize karşı batının dördüncü meydan okumasıdır.
Ümmetimiz Tunus’tan Şam’a ve Mısır’a kadar meydanlarda üzerlerine yöneltilen yaylım ateşine bedenlerini siper ederek bu meydan okumanın üstesinden gelme iradesine sahip olduğunu göstermiştir. Ümmetimizin bu tarihi hareketine öncülük eden liderlerin bu iradeye sahip olup olmadıkları bir başka yazının konusudur. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, Mısır’da darbenin yapıldığı gün Mursi’nin danışmanı el-Haddad’ın “Demokrasi Müslümanlar için değilmiş” demecinin ardından Rabitü’l-Adeviyye meydanında kurulan sahneye “Darbeye karşı demokrasi ile” yazılı pankartın asılmış olması ve direnişin darbe karşıtlığı ve artık ümmetimizin nezdinde hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan demokrasi taraftarlığı zeminine oturtulmuş olması en azından Mısır devrimine öncülük eden liderliğin halkların çoktan tarihin çöp sepetine attığı pragmatist ve reel politik dengelere hala umut bağladığını göstermektedir.
Şayet Mısır devrimi Velid Muallim’in ifade ettiği gibi İslam ümmetini kendi jeopolitik havzasında tekrar tarih sahnesine çıkartmayı amaçlayan Suriye devrimi ile gaye, söylem ve talepler açısından birleşirse batının korkulu rüyası gerçekleşecektir. İşte o vakit haçlı seferleri ve Moğol istilalarının yönelttiği meydan okumanın üstesinden gelindiği gibi Rabia (4.) meydan okumanın üstesinden gelmiş olacaktır. “Sana (inanmamış bir tavırla) başlarını sallayıp, "Bu ne zaman olacak?" diye sorarlar(sa), (onlara) de ki: "Belki, çok yakında!". (İsra, 51)
SON VİDEO HABER
Haber Ara