Son on yıla baktığınızda, bugün Tayyip Erdoğan’ın içinden bir başka Tayyip Erdoğan’ın çıktığını söyleyebiliriz sanırım.
“O zaten öyleydi, şimdi aslına dönüyor” diyenler var.
O zaman “Erdoğan aslında neydi” diye sormalıyız.
Neydi aslında Erdoğan?
İlk belirleyici özelliği “dindarlığı”dır herhalde, eğitimiyle, yetiştiği ortamla, yaşam biçimiyle “dindar” bir insan.
Peki, bu “dindar” insanın “ölülerinizi hayırla yâd edin” emrine rağmen Uludere’de ölenler hakkındaki sözlerini, “tazminatı veririz” maddiyatçılığını, ölenlerden bir duayı, ölen yakınlarından bir “taziyeyi” sakınmasını nasıl açıklayacaksınız?
Ölüm karşısında hiçbir manevi değere aldırmayan bir dindar olabilir mi?
Hiç tanımadığı bir insanın mezar taşına rastladığında bile “Allah rızası için” bir Fatiha okuyan bir dinin dindarı bu insan, Uludere’deki ölülerden bir Fatiha’yı esirgemesini nasıl dindarlıkla açıklayacağız?
Üstelik, “yaratılanı severiz yaratandan dolayı” sözünü bir zamanlar diline pelesenk etmiş bir insandan söz ediyoruz, nasıl bir dindarlık “yaratılanlara” karşı bu hoyratlığı açıklayabilir?
Erdoğan’daki değişimi “dindarlıkla” açıklamanın gerçeği anlamaya pek yetmediğini düşünüyorum doğrusu.
Elbette bana gelen mektuplardan bütün Türkiye’yi ve Türkiye’deki bütün dindarları kapsayan genel bir sonuç çıkartamayız ama Erdoğan’ın davranışlarının Müslümanlar arasında hoşnutsuzluk yarattığını söyleyebileceğimizi sanıyorum.
Hiçbir dindar Müslüman açıkça Erdoğan’ın davranışlarına sahip çıkamıyor, onun yaptıklarını “dinen” savunamıyorsa, karşılaştığımız durumu dindarlıkla açıklamaya çalışmak fazla “düz” bir açıklama olur.
Peki, eğer benim gördüklerim doğruysa, bu değişim “dindarlıkla” açıklanamayacaksa neyle açıklanacak?
Siyasetle mi?
Başbakan Erdoğan, “başkan” olmak istiyor.
“Başkan” olmak isteyen, bütün bu insanlardan oy istemeye hazırlanan biri neden bütün Kürtleri kızdırır, “dindar Kürtleri” hüsrana uğratır, kendisine oy veren Kürtleri verdikleri oya lanet ettirir?
Bunun açıklaması ne?
Böyle yaparak bütün “Türk milliyetçilerinin” oylarını alacağını mı düşünüyor?
Türk milliyetçilerinden alacağı oy, kaybettiği Kürtlerin oylarından fazla mı olacak?
Ülkenin “doğusundan” çekilen bir parti “batısındaki” bütün oyları toplayacak mı?
Kürtlere böyle insafsızca davrandığı için CHP’liler ve MHP’liler topluca oylarını Erdoğan’a mı akıtacak?
Buna inanan var mı?
“İçkiyi yasaklayan”, insanların yaşam biçimleriyle uğraşan bir parti CHP’lilerden nasıl oy alır?
Erdoğan’ın ülkeyi bir kavgaya sürüklediğinden endişe etmeye başlayan muhafazakâr dindarlar eskisi gibi gönül rahatlığıyla oy verir mi Erdoğan’a?
Erdoğan ve AKP gitgide bir “mecburiyet” partisine dönüşmüyor mu muhafazakârların gözünde?
“Başka alternatifi olmadığı için mecburiyetten oy verilmiş” bir partinin uzun vadede başarılı olduğu görülmüş mü?
İdris Naim Şahin gibi, sonunda Hüseyin Çelik’in “sözlerini insani bulmuyoruz” dediği birini “İçişleri Bakanı” yapmanın Erdoğan’a siyasi getirisi ne?
“Her istediğimi yaparım” keyfiliğinin lüksünü yaşamak mı?
Böyle bir lüksün siyasette bir karşılığı var mı?
Bütün Kürtleri, bütün “modernleri” karşısına alan, muhafazakârları gittikçe daha fazla endişelendiren bir davranışlar yumağının siyasi açıklamasını bulmakta ben zorlanıyorum.
Unutmayın bu insan, “demokrasi ve değişim” sloganlarıyla referandumda bu halktan yüzde 58 oy aldı, bu oylardan vazgeçmesi siyasetle nasıl açıklanacak?
Tamam, orduyla ve devletle iyi geçinmek istediği aşikâr.
Ama bir zamanlar o devletin “hukuk dışı ve ahlaksız” yapısını değiştirmek için mücadele etmiş, bu yolda büyük başarılar da kazanmış birine hâlâ eski alışkanlıklarını sürdüren “devlet ve ordu” hemen güvenecek mi?
Diyelim ki güvendi, bugüne kadar halka değil de “devlete ve orduya” güvenerek başarılı olmuş kaç siyasi lider var bu ülkenin tarihinde?
“Orduyu ve devleti” demokrasi için değil “zorbaca” bir yönetim için kullanacak desek, o “zorbalığı” bizzat ordunun kendisi yaptı, sonucunu görüyoruz, ordunun silahını orduyu kenara iterek kullanmayı planlayan Erdoğan o zorbalığı nasıl sürdürecek?
Siyaseten de Erdoğan’ın yaptıkları açıklanamıyor bence.
Geriye kalıyor, pek konuşulmayan ama beni epeydir düşündüren “psikolojik” nedenler.
Başbakan Erdoğan’da neredeyse bütün insanlara karşı bir öfke, bütün insanlara “üstünlüğünü” kabul ettirme ihtirası, manevi değerlerden ciddi bir kopuş, şikede olduğu gibi ahlaki değerleri hiçe sayış ve ölülere karşı bile saygı eksikliği görüyoruz son zamanlarda.
Hepimiz Erdoğan’ı annesinin cenazesinde ağlarken, çocukları severken, büyüklerine saygı gösterirken, insanları kucaklarken de izledik.
Ben “aslına” döndüğünü değil...
Bilemediğimiz bir nedenden dolayı “aslının” bozulduğunu sanıyorum.
Çok ürkütücü bir durumla karşı karşıya olduğumuzdan endişe ediyorum.
Ahmet Altan / Taraf