BDP Meclis'te, şimdi kan durur mu?
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-29 07:59:45
BDP, Meclis'e katılmaya karar verdi. Açıkçası seçim sonrası yaşanan krizin ve azan şiddet dalgasının ardından, "ilk önemli ve olumlu gelişme"dir bu karar.
Kürt sorununun ne denli yakıcı olduğu ortada...
Akan kanın durması, bu sorunun çözülmesi, en azından çözüm hattına girmesi için tek mecranın "siyaset" olduğu da ortada.
Bu açıdan BDP'nin Meclis'e katılma kararı hem "fiili" hem "simgesel" önem taşıyor.
Fiili olarak önem taşıyor; çünkü bu katılımla birlikte, gerek anayasa hazırlıkları gerek Kürt meselesiyle ilgili konu ve görüşmeler üzerinden parlamentonun, çözüm görüşmelerinin ana zemini haline gelme ihtimali yükseliyor...
Sembolik olarak önem taşıyor; çünkü siyasi kapıların açıldığı, konuşma, temas, diyalogun zemin bulduğu bir yer ve konuda, şiddetin geriye püskürtülmesi, anlam taşımaması beklenir...
BDP'nin Meclis'e katılımı "gerekli koşul"du ve yerine geldi.
Ancak deneyimler, "tam siyasi ortam"ın oluşması için, bu katılımın "yeterli koşul" olmadığına da işaret ediyor.
Nasıl?
Son yaşananlar, Kürt siyasi hareketinin tasfiye kaygısıyla, alanını ve varlığını koruma niyetiyle silaha sarılması, şiddetin dozunu sivil saldırılara kadar çıkarması, bu hareketin strateji ve taktiklerinin "kendi başına belirleyici nitelik" taşıdığının bir göstergesidir.
Kürt hareketinin "canını beni kızdırdığın, benimle konuşmadığın için alıyorum, o zaman sorumlu da sensin katil de..." tarzı, bugünün gelişmeleri itibariyle gerçekten "ipe sapa gelmez iddia ve açıklamaları" bu gerçeğin yanında açıkçası sabun köpüğü gibi kalmaktadır.
Bu durumda da kabul etmek gerekir ki, yeterli koşul, her şeyden önce, Kürtlerin "siyaset ve şiddeti bir arada yürütme politikası"ndan, "şiddet stratejisi"nden vazgeçmeleriyle oluşabilir.
Ne demektir bu?
Talepler ve istekler sistem nezdinde ne denli keskin, sert ve aşırı olurlarsa olsunlar, siyasi yoldan ifade edilebiliyorlarsa ve siyasi yolla elde edilebileceklerse, silahın pazarlık, görüşme ve talep sürecinde bir araç olmaktan çıkarılması demektir...
Kürtler ve Kürt siyasi hareketi talep ve isteklerini siyasi yoldan ifade edilebiliyor mu?
Evet...
Bu yolda mücadele ederek istediklerini elde edebilirler mi?
Yanıt yine "evet"...
Ne Hatip Dicle krizi, ne KCK operasyonları, ne hükümetin zaman zaman öne çıkan asayişçi dili, bu yanıtları terse çevirmeye yetmez.
Dün de söyledik, siyasi kanallar esasen açıktır:
"Kürt siyasi hareketi parlamentoda temsil edilmekte, talepler ifadesi ve görüşmeler açısından en meşru zeminin üzerinde oturmaktadır.
Devlet 2006'dan bu yana Kürt siyasi hareketinin silahlı kanadıyla ve İmralı'yla görüşmektedir. Kürt siyasi hareketinin muhatap alınma talebi, kendisini yönetme arzusu konuşulmaktadır.
Söz konusu zemin ve görüşmelerin zaman zaman zorluk ve tıkanma yaşaması bu iki yolun kapandığı anlamına gelmemektedir..."
Açıktır, önce namlular kan kusmayacak... Önce silahların emniyeti kapatılacak...
Sonra konuşma imkânları üretilecek...
Türkiye konuşmaya da, tavize de, çözüme de hazırdır.
MİT-PKK görüşmelerinin ortaya çıkmasının yarattığı rahatlama havası bunun bir göstergesidir...
Siyasetin yeterli koşulu bir madalyonu andırıyor...
Bu madalyonun asli yüzünde bugün Kürt politikası varsa, diğer yüzünde de hükümet bulunuyor...
"Siyasi iktidarın da bu konuda ciddi hataları var ve üzerine düşen büyük bir sorumluluk var"...
Sorumluluk, silah sustuktan sonra Mecliste ve ülkede tam demokrasi ve siyaset koşullarının oluşturulmasıdır.
KCK operasyonlarının, kara harekâtı arayışları ve sert dilin terk edilmesidir...
Çözüm istiyorsak, önce kendi kapısının önünü temizlemelidir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara