Ah! İslamcılık Ah!
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-20 12:27:32
Peki, bunların kaçı yaşama dokundu ya da ne kadarının rüzgârı üzerimizde esti ve dahası ne kadarı içimizi ürpertti.
Yine yazılanlar kadar buna merak sarıp yorumda bulunan okuyucuların olabildiğince derin(!) mülahazalarına ne demeli? Kendisini konumlandırdığı yer ile meseleye ve yazara eleştiriden çok hakaretler içeren cümlelerle hitap etmesi nasıl yorumlanmalıdır?
Ve yine şunu bir türlü öğrenmediğimizin ispatı olarak ortaya çıktı ki, biz düşünceye değil daha çok kişiliği hedef alan eleştiriler yapmayı bir fikir olarak telakki etmişsizdir. Bu nedenden dolayı olacak ki sonuca varmaktan çok bağcıyı dövmeyi adet edinmişliğimize laf söyletmeyeceğimiz uzun bir süre daha devam edecektir.
Öyleyse neden hayıflanmayı bir başlık olarak seçtim. İslamcılık hayıflanacak bir durumda mıdır ki böyle başladım.
Ben öyle olduğunu düşünüyorum. Özellikle bu ülkeden hareket ederek söyleyebilirim. Türkiye’de sağlıklı bir İslamcılıktan konuşabilmek için seksen sonrası beklenmek zorunda kalındı. O zamana kadar devleti koruma refleksi içinde barındıran “vatan, millet, sakarya” kıyılarında at koşturup duruldu.
İslamcılık bu atların sırtında dörtkola koşmak olarak algılandı ve halen kırıntıları içinde barındırmaktadır. Onun için atların dinlendirildiği hanlar/hamamlar bizi içine alıp bir daha bırakmamacasına alıkoymaktadır.
Tekrar yola koyulduğunda ise bu han/hamamların üzerimizde bıraktığı kekremsi tadı unutamıyor ve ona göre yeni yollar çizmeye çalışıyoruz.
Dönüştü, dönüşmedi tartışmaları gazete ve internet sayfalarını havalandırıp dururken, çağı şartlarına göre ve kekremsi tat dönüşümü algılanmayacak uçurumlara bizi sürükleyip sürüklemediğini dahi bilmiyoruz.
Ama yine de hakkını yememek lazım, yeni İslamcılık paradigmanın oluşumu için çabalayan ve düşünce üreten düşünürlerimizi ayrı tutmak, hakkı teslim etmenin bir gereğidir. Bu çabaları takdire şayandır.
Tüm dokunmalara rağmen sağlıklı bir İslamcılık düşüncenin insan kurtuluş reçetesi olduğu düşünü sürdüren bu kalem erbabı, bizim geleceğimizin garantisi olarak görmek gerekir.
Şimdi gelelim Ah! İslamcılık meselesine; seksen sonrası oluşan ve öncesi kör ve topal başlayan bu düşüncenin otuz yılda aldığı merhale tabi ki göz ardı edilmemelidir. Ama göz ardı etmediğimiz bu yolculuğun tüm duraklarının da çok sağlıklı olduğu fikri bizi yeni yanlışların girdabından kurtarmayı sağlamayacaktır.
Onun için bu girdapların ortaya çıkarılması gerekir. “Düşündüğünüz gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi düşünmeye başlarsınız” sözü ve “Niye yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz” uyarısı göz ardı edilmemelidir.
İslamcılar seksen sonrası yeniden ürettikleri İslamcılık için çok ciddi uğraşılar verdiler, çalışmalar yaptılar bu inkâr edilemez. Bugün bunları konuşuyorsak o dönemlerin bir çabasının sonucudur.
Yayın hayatında insanlara ulaştırılmak üzere neredeyse maliyetine basılan dergi ve kitaplar vardı. İslamcılık yolculuğuna katılan insanların büyük bir oranının geldiği kesim ortanın altındaydı. İşte bu fiyat politikası bu insanların rahat bir şekilde kitap almaları ve okumaları sağlanmış oldu.
Bugün aynı şeylerden bahsetmek mümkün değildir. Bu alanlar, birer sektör limanına(!) dönüşmüş durumdadır.
Tam burada şöyle bir soru sorulabilir mi acaba?
İslamcılık kaç para? Muhterem.
Derneklerimiz, vakıflarımız, okullarımız birer kazanç merkezine dönüştürülerek, İslamcılık yapılmaya çalışılıyor. Yaz okullarımız, öteki dediğimiz insanların koydukları ederlerin üstüne çıkmış durumdadır. Çünkü değerler eğitimini veriyorlarmış.
Bugün birçok Müslüman çocuklarını özellikle büyük şehirlerde İslami öğrenmek için yaz okullarına parasızlıktan dolayı gönderemeyip şikâyet ediyorsa bu sorunun çok doğal durduğunu düşünüyorum.
Yaşama dokunan bu tarafın paraya evirilmesi, İslamcılık tartışmalarının hangi rüzgârına havale edilmelidir.
Birçok yardım kuruluşu ve vakıf, dernek bu çalışmalarda bulunan kişi ve kuruluşları destekleyerek bu sorunun giderilmesi için hangi çabalar içinde olduğu tartışılmadığı sürece, kaç para tartışmaların olması kaçınılmaz olacaktır.
Birde sistem içine giren insanlarımız vardı dönüşen, her ne kadar Ali Bulaç; “Bunlar zaten İslamcı değillerdi”yi söylese de güç istencine gark olmuş olan bu zevatta, bir zamanlar “bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” zihniyetin tasavvurlarını fazlasıyla görmek, İslamcılık tartışmalarını farklı bir boyuta taşımalıdır.
İktidar bu anlayışın bir temsilcisi olarak dayatmalarını buna dayandırarak sürdürmekte ve bizler “gazları” alınarak kuzuluğumuzu sürdürmeyi hangi İslamcılık anlayışına oturtacağız.
Onun için İslamcılığın “yapmadığınız şeyi neden söylüyorsunuz” uyarısını dikkate alarak yeniden okunması gerekir. Böylece biz güç ve paraya dönüştürülmüş ve dönüştürülmeye çalışılmakta olan İslamcılık anlayışından kurtulalım.
Haber Ara