Ahlak, adalet ve eminliğe ağıt
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-03-20 15:39:41
Taraf olmaya zorlanıyoruz. Hayatında bir oyun masasına oturmamış bizim gibi çoğunluğu oluşturan insanlara, oyuna kart sürmemiz isteniyor, birçoğumuz istenmediğimiz halde kartlar sokuyoruz oyuna.
Neden bu masadayız ve elimizde neden oyun kartları var? Bunu tam çözemeden ahlakımızın yerlerde süründüğüne bakakalıyoruz.
Masada oynanan oyunda hile var. İki tarafın ağzı, gözü oynuyor bakıyoruz, tecrübesiz olduğumuzdan anlayamıyoruz. Ne oluyor dercesine kafa sallıyoruz. Hilekârlık almış başını gitmiş ve biz adalet duygumuzu yetiriyoruz.
Biz birbirinden emin insanlar olarak yola koyulduklarını sanıyorduk. Çünkü hizmet deniyordu, Allah, Peygamber adı anılıyordu.
Birçok kirli ilişkiye rağmen gözlerimizi bağlamış emin olmak istiyorduk ve çoğu zaman emindik de. Sonra geriye dönüp baktığımızda eminliğin ikiyüzlülüğüne şahit oluyoruz.
Tutup ağıt yakıyoruz tüm bu kavramlara.
Olaylar, meseleler, kutular, paralar ve operasyonlar kurşun gibi, mavzer gibi delip geçiyor tüm inançlarımızı, hayallerimizi. Şaşakalıyoruz.
Yalanın bu kadar açıkça ifadelendirilmesine en çok üzülüyoruz.
Sonra takiye çıkıp geliyor kapımıza.
Bir taraf “yapmadık” diyor, gözlerimizin içine bakarak inanmak istiyoruz. Sonra ekranlarının karşısına oturuyoruz. Bağıra-çağıra biz yapıyoruz diyerek yalanlıyor söylediği sözleri.
Gazetelerine bakıyoruz, artık gazete olmaktan çıkmış bir propaganda afişine dönüşmüş durumda. Afiş üzerinden kitlesini yönlendiriyor.
Hocaefendileri konuşuyor, sözü, sözünü yalanlıyor. Dün söylediğini, bugününü yalanlıyor. Kitlesi ağzını açmış bakıyor. Biri butona basıyor ve “hadi” diyor.
Karşı cephe daha avantajlı, iktidar, iktidarını yıllarca paylaşmış, önlerini açıyor diye adaletsiz birçok davasına göz yummuş, haksızlıkları görmezden gelmiş, pragmatist yaklaşımı benimsemiş, uyarılara kulak tıkamış.
Şimdi meydanlardan naralar atılıyor, haksızlıkları, çeteleşmeler bangır bangır anons ediliyor. Adamlar çalışma metotları üzerinde vurulmaya çalışılıyor. Oysa devlet kademelerine sızmak bir metot olarak uygulanıyordu. Bu yolda her şey mubahtı.
Dün konuştuğum camiadan bir arkadaş güç karşısında “dereyi geçene kadar” camianın ona “dayı” demenin gerekliliğine inandırıldığını söyledi. Bunu bir eleştiri değil bir gereklilik olarak görmesi ise manidardı.
Tüm bunlara rağmen her şeyinle teslim olacaksın, sıra sana geldiğinde, ahlaksızlığın tuz kokma derecesindeyken uyanacaksın ve hey millet uyanın diyeceksin, hadi öyle olsun.
Olmayan bir mesele üzerinden gündem oluşturacak muta nikâhı deyip Şia’ya vuracaksın.
Diğer tarafta takiye yapacaksın, eleştirdiğin Şia’nın neredeyse akidevi bir mesele haline gelmiş takiyesine sarılacaksın, ama yapmadığını söyleyeceksin.
Şimdi camia gazete, televizyon ve hocaefendinin demeçlerine bakınca takiyenin Sünni dünyasında ilk kez bir cemaat tarafından nasıl hoyratça kullanıldığını görünce afalladım.
Bu kadar yalan, dolan “ben yapmadım, siyasetten uzağım” deyip de siyasetin merkezinde bu kadar olmak şimdi takiye değilse ikiyüzlülüğün en dibi olsa gerek.
İşte biz bir dini cemaat üzerinden ahlaken, adaletten ve eminlikten edildiğimizden dolayı oturup ağıt yakmalıyız.
Çünkü karşı tarafta buna çok sarılmış değil.
SON VİDEO HABER
Haber Ara