Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Arakanlı Müslümanlar ateşe atılırken

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-21 16:36:00

Arakanlı Müslümanlar ateşe atılırken
İnsanlığımızı yerle bir eden bir vahşetle karşı karşıya kaldığımda ne yapacağımı bilemiyorum.

Dilim lal oluyor, kelimelerim tükeniyor, gözlerim buğulanıyor, öylece susuyorum.

Haziran ayının başından beri Myanmar (Burma)’da Arakan (Rakhine) bölgesinde yaşayan Rohingyalı Müslümanlara yönelik vahşet içerikli şiddet ve ölüm kusan olayları gördüğümden beri aynı duygulara kapıldım.

Kaç kez bilgisayarın başına oturdum bu vahşeti anlatmak için, ama anlatamadım, yazamadım. Elim tuşlara gitmedi, kelimeler vahşet karşısında silikleşti olanları anlatamamaktan.

Konuşmak istedim, kelimeler boğazıma kilitlendi.

Olayların başlamasından bugüne yaklaşık iki aya yaklaşıyor ve ben hala aynı durumdayım.

Yazacağım diyorum, yazmalıyım diyorum o kadar, bu sözden öteye gitmiyor.

Diğer taraftan bu vahşetin kayıt altına alınması gerektiğine inanıyorum. Vahşet kayıt altına alınsın ki unutulmasın, nefret büyütmek için değil, gelecek inşa etmek için.

Vahşet devam ediyor. Olayların ilk gerçekleştiği zamanlarda Sevgili Arakanlı Dost Dr. Muhammed Eyüphan’la yan yana geldik. O anlattı, ben dinledim.

Harita üzerinden bölgeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı.

Ondan öğreniyorum ki bu vahşet yeni değil, elli yıllık bir geçmişi var. Hüzünlüydü, ailesi orada yaşıyordu, tanıdıkları vardı.

Orada yaşanmışlıkları “bu olayı dünyaya nasıl duyurabiliriz”i ve “bu vahşetin önü nasıl alınabilir”in çabasını okuyordum.

Benden araştırmamı istedi. Çeşitli site isimleri verdi. Mülteci kamplarından bahsetti. Sanki uzun bir geçmişi ve vahşeti kısa bir sürede anlatmak istiyordu.

Bunu dünyaya duyurmalıyız. Türkiye’deki herkesi haberdar etmeliyiz, kamuoyu oluşturmalıyız.

Müslümanlar Arakan’ı görmeli, vahşeti bilmeli diyordu.

Ben sadece dinliyordum. “Orada bir köy vardı” fakat benim tuzum kuruydu. Onun yaşanmışlıkları üzerinden empati kurarak, oralara varmaya çalışıyordum o kadar.

Ötesi yoktu.

Ama Eyüphan, öyle miydi? Oradan bahsederken toprağında oynadığı, yağmurunda ıslandığı ve birlikte zaman geçirdiği bir geçmişle birlikte anlatıyordu.

O buradaydı ama yüreği oradaydı. Ben ise yüreği ve bedeniyle buradaydım. Gördüğümde dehşete kapılıyor fakat gözden kaybolunca hemen unutuveriyordum.

Ben Arakanla ilgili okumalar yaptıkça, araştırmayı derinleştirdikçe, kelimeler o kadar silikleşti olayları anlatmak için.

Yaklaşık yirmi gün sonra Fatih’te tekrar karşılaşınca “niye yazmıyorsun” deyince, ben söyleyemedim neden yazamadığımı, kelimelerimin nasıl tükendiğini.

Evet, o günden sonra kaç Rohingyalı çocuğun uykularımı bastığını ve “ne yapıyorsunuz, rahat yataklarınızda” deyişlerini, söyleyemedim.

Budist fanatiklerce ateşe atılan kardeşlerim için, serin olamadığım için, (Ey ateş İbrahim’e karşı serin ol) nasıl utandığımı nasıl anlatabilirdim ki.

Bu vahşeti gördüğümde bunun hazırlıklarının çok önceden Bangladeş mülteci kamplarında derme çatma barakalarda yaşadıklarını görmezden gelerek başladığını anladım.

O zaman onların yakılmasında payımın olup olmadığını nasıl sorgulamalıydım.

Hani müminler bir bedenin parçaları gibiydi vebir organ rahatsızlandığında tüm beden rahatsızlanacaktı?

Gerçekten rahatsızlanıyor muyuz?

O zaman sorgulamalı değil miyiz bu bedenin bir parçası olup olmadığımızı.

Yakılmalarının tek sebepleri “benim rabbim Allah” dedikleri için değil miydi?

Peki, ben ne yapıyorum ya da biz ne yapıyoruz?

İftar sofralarında.

Hangi hesaplar yapıyoruz?

Geleceğe dair.

Arakan’da Rohingyalı Müslümanlar ateşe atılırken,

Biz yanıyor muyuz?

Yanmıyorsak, yanacağız demektir.

Haber Ara