İsrail’in kanlı Gazze saldırısı üzerinden bir yıl geçti. Gazze “açık cezaevi” olma özelliğini sürdürmektedir. Tüm Amerika ve Avrupa hükümetlerinin bu katliamı görmezden gelmeye devam etmektedir. İsrail vatandaşları (çifte vatandaş) yahudilerin lobi faaliyetleri bunda etkili olduğu söylenebilir. Bir istisnayı ( İsveç Dışişleri bakanı Carl Bildt) saymasak, hiçbir yetkilinin bölgeyi ziyaret etmediğini tarihe not olarak düşmek gerek.
Oysa Avrupa Birliği, “insan haklar” kavramını hem kendi varlıkları hem de dış ilişkilerinde referans haline getirmiştir. Bu referanslara baktığımızda bu kavramı dillerine doladıkları kadar önemsemedikleri görülmektedir. Dünyanın hemen her bölgesinde -buna Avrupa ülkeleri de dahildir- insan hakları ihlalleri olmaktadır. Kendi içlerinde olanları kelimeleri terörize ederek çözüm bulmada başarılı oldukları söylenebilir. Dünyanın diğer bölgelerinde ise bu kavramı ülkelerinin çıkarları çerçevesinde kullanmaktadır. Bölgede bir çıkar söz konusu ise alicengiz oyunlarıyla meseleyi kendi lehlerine döndürebilecek şekle sokmaktadırlar. Fakat Gazze gibi bir katliam ve yıkımı yaşamış yer söz konusu hemen dilleri lal kesilmektedir. Bildikleri tüm hak ve adalet kavramlarını unutmaktadırlar. Dilsiz şeytanın kuyusuna su taşımaktan öteye gidememektedirler.
Uluslararası Af Örgütü İsrail’in, Gazze’ye yönelik yapmış olduğu “Dökme Kurşun Harekâtı”nda sonra 347’si çocuk olmak üzere çoğunun kadın ve yaşlılardan oluşan 1 500 filistinlinin öldürüldüğüne dikkat çekerek. Avrupa ve dünyanın Gazze’de işlenen bu katliamı görmezlikten geldiğini dilendir. Çünkü bu ahlaksızca tutumu daha fazla saklayamadı. Vicdan sahibi halklarını sağırlaştıramadı. Haykırışları Avrupalı siyasetçiler duymasa da Uluslararası Af Örgütü duymazlıktan gelemedi. Gerçeği tüm insanlığın yüzüne vurdu, belki vicdanlar sızlanır diye.
Ne yazık ki bu dilendirme istenen karşılığı bulmadı. Birkaç insan hakları örgütü dışında Avrupa’da istenen karşılık gelmedi. Zaten bulması da beklenmiyordu. İnsan hakları, çıkarlara her zaman ki gibi kurban verilmişti. Derileriyle yıkılmış olan Gazze imar edilecek herhalde!
Avrupa Birliği, “İnsan Hakları” kavramını merkeze alan bir anlayışın, insan hakları ayaklar altına alındığı halde görmezlikten nasıl geleceğini bize göstermiştir. Dünyada olmuş birçok olay aslında bize batının ikiyüzlülüğünü göstermişti, fakat nedense eylemlerden değil, söylemlerden hareket ettiklerinden dolayı bunlar görmezlikten gelinmiştir.
Avrupa Birliği ve batı için asıl olan çıkarlardır. Dünyayı, hak ve haksızlığı çıkarlar üzerine bina ettiklerinden dolayı bu anlayışla değerlendirmektedirler. Dünyada yapılmış olan katliamların hemen hepsinde batının parmağı vardır. Bu nedenle katliamları ya kendileri gerçekleştirmekte ya da silah desteği sağlayarak yaptırmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, İsrail ve Batı Şeria birçok batılı yetkili tarafından ziyaret edildiği halde Gazze görmezlikten gelinmiştir. Gazze’nin görmezlikten gelmesinin temel nedeni olarak Hamas gösterilmektedir. Hamas ise 2006 seçimlerinde Filistinlilerin tercihiyle iktidar olmuştur. Batı tarafında çıkarlarına ters düştüğü için bu meşruluğu görmezden gelerek, gayrı meşru ne kadar durum varsa meşrulaştırarak çifte standardını sürdürmektedir.
Ortadoğu dörtlüsü’nün temsilcisi Tony Blair bile seçildikten iki yıl sonra Filistin’i ziyaret etmiş, fakat Hamas’la görüşmeyerek Gazze halkını görmezlikte gelmeye ciddi katkı sağlamıştır! Bu zihniyet nasıl bir barış sağlayabilir. Yok edilen ve katliamlara uğrayan bir halkın yıkılmış, yerle bir edilmiş evlerini görmeden mağduriyetleri İsrail üzerinden okuyan bir insan hakları anlayışından ne beklenir.
Bizim anlayamadığımız şey budur. Avrupa Birliği filistililerin mağduriyetini İsrail üzerinden okumaktadır. İsrail onlara ne sunarsa onu gerçek olarak kabul etmektedir. Bu nedenle ne Sabra ve Şatilla katliamı ne Cenin katliamı ne de Gazze katliamı batıda görülmüştür. Avrupa Birliğinin silik kınamalarından öte hiçbir yaptırımı olmamıştır.
Onun için Avrupa Birliği insan hakları anlayışını Gazze katliamı üzerinden okuduğumuzda her şey daha rahat anlaşılacaktır. Böylece batının gerçek yüzünü ve maskelenmiş yüzünün ne olduğunu da rahat bir şekilde anlaşılacaktır.
AB sürekli israil’in yıktığı şeyleri yapmaya hazır olduğunu belirtmekten öteye gitmemiş ve vicdanını böyle rahatlamaya çalışmıştır. Diğer taraftan ise İsrail e destek vermekten de geri durmamıştır.
Londra’dan başlayıp, Mısır Firavunu Hüsnü Mübarek’in İsrailli ve batıllı dostlarından gerekli izni alamadığından dolayı izin vermediği Gazze’ye yardım konvoyu Mısır’da bu yazı yazıldığında bekletilmekteydi. Salt insani yardım amaçlı bu yardım konvoyunun Gazze’den içeri sokulamamasının arkasında acaba hangi “insan hakları” anlayışı aramak gerekir.