Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Avrupa’nın özgürlük anlayışı

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-12-09 12:26:00

Avrupa’nın özgürlük anlayışı

İsviçre bağlamında Avrupa toplumunu değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Çünkü o coğrafyalarda aynı zihniyet tarafından inşa edilmiştir. Bu zihniyet bencil ve başkaların kanları ve gözyaşları üzerinden yükseldiği için tek düze ve başkalarına hayat hakkı tanımayan bir zihniyettir. Bugün bizim hoşgörü, özgürlük ve çok kültürlülük çerçevesinde gördüğümüz kanun ve tartışmaların hepsi göz boyamaktan öteye gitmemektedir. Onun için ötekilerin hak ve özgürlükleri, “onlara hizmet ettiği kadardır” anlayışı genel kabul görmektedir.

Avrupa’dan yani ikiyüzlü bir medeniyetten başka bir şey beklemekte abesle iştigal olur. Avrupa zihniyeti oldum olası hep güçsüze belli haklar tanımıştır. Bu hak ve özgürlükler kendileriyle eşit seviyeye geldiğinde ise hemen zemin kaybına uğratılmaktadır. Onun için bu zihniyetin güçsüz devletleri korumak adına kurdukları Milletler Cemiyeti güçlüden yana yaklaşımından dolayı iflas etmiş daha sonra kurulan Birleşmiş Milletler ise gücü merkeze alarak yoluna devam etmiştir.

Bugün dünyada siyaset, güç merkeze alınarak yürütülmektedir. Ahlakçı siyaset ise ne yazık ki kendine yer bulamamıştır. Siyaset bilimcilerin üzerinde çokça durdukları ve uygulama konusunda zorlandıkları bu durum çözümsüzlüğünü sürdürmeye devam etmektedir.

Uluslararası ilişkilerde politikalar çıkar üzerinden yürütülmektedir. Durumun ne olduğu önemli değildir. Eğer ülkeye bir çıkar sağlanacaksa bunun ahlaksızca olmasının bir önemi yoktur. Yeter ki ülkenin çıkarına uygun olsun. Fakat bu çıkar dediğimiz şey, o ülkenin halkları açısından ne fayda getirdiği ise tartışılmalıdır. Bu kararı siyasiler alır ve çıkar diye insanlarının gözlerini boyarlar.

Avrupa dış ilişkilerini güç üzerine inşa ettiği gibi, ülkenin vatandaşlarına yönelik gütmüş olduğu politikaları da bu minval üzerinden yürütmektedir. Toplumu kendi istediği şekilde yönlendirmektedir. Bu yönlendirmelerin dışına çıkacak olanları ise hizaya getirmeyi en büyük vazife olarak kabul etmektedir.

Avrupa’da İslami fobi, 11 Eylül olaylarından önce de vardı. Fakat 2. Dünya savaşında Yahudilere yönelik Almanya’nın yapmış olduğu katliam onları bunu alenen yapmalarını engellemekteydi. Eylül olayı politikalarını alenen yapmalarını sağladı. Bunun gizlemeleri için artık bir nedenleri yoktu. Çünkü müslümanlar “terörizm”e destek vermekteydiler. Bunun önünün alınması gerekiyordu, en kolay yolu ise Müslümanlara baskıdan geçiyordu.

Bu anlayışı kendi toplumlarının tümüne yaymak için ciddi bir propaganda gerekiyordu. Medyayı topyekûn savaş için kullanmak en iyi yoldu. Ne de olsa iletişim deformasyon için en uygun araçtı. Bunu iyi kullandılar. Müslümanların dernek ve vakıflarına yönelik sindirme politikaları belli bir başarı elde ettikten sonra, kendi kanunları çerçevesinde de inananların yaşam tarzlarına yönelik kararların çıkmasını sağladılar. Bundan sonrası için Müslümanların ibadetgâhlarına yönelik politikalar geliştirmesi gerekir.

Bütün bu politikaları gerçekleştirmek için Avrupa ülkeleri kendi içlerinde görev paylaşımını gitmişlerdi. Müslümanların başörtülü eğitimi için Fransa, Başörtülü çalışma için Hollanda, Almanya ve camii minareleri için ise İsviçre seçilmiştir. Avrupa ve ABD’de Haçlı zihniyetin değişmesi beklenmemelidir. Bununla mücadele yolları aranmalıdır. Yoksa bu zihniyetten insan hakları bağlamında sağlıklı ve insani özgürlüklerin verilmesi beklenmemelidir.

AB’nin Avrupa kıtasında olup vize uyguladığı iki ülke var. Bunlarda Arnavutluk ve Bosna Hersek’tir. İki ülkenin de halkı da müslümandır. Bu Avrupa zihniyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Fakat biz müslümanlar bunu anlamak istememekteyiz, o başka.               

Haber Ara