Her taraf/çok taraf hesaplar peşindeydi. Ölümden ne çıkarabilirim/gizleyebilirim diye.
Bir çocuk öldü/öldürüldü. Daha on dördündeydi. Ayın on dördü gibi annesinin gözünde.
Nereye gittiğinin, ne olacağının bir önemi yoktu. Önemli olan başına isabet eden gaz bombasının kendisi değil miydi?
Değil, çünkü o bir başkasıydı.
Çünkü ölüm üzerinden hesaplar yapılmaktaydı.
Birileri “kahraman polisim” naraları atarken genç beden üzerinden, birileri “iyi bir malzeme bu, cesetten iyi elbise çıkar” sevincini yaşıyordu, yoğun bakım ünitesinin önünde bekleyen annenin gözyaşları hesaba katmadan.
Çünkü başkasının üzerinden hesap yapılırdı. Yaşamı önemli değildi. Önemli olan onun ölümünden nasıl bir rant sağlanacağıydı.
Nasıl olsa bir başkası, binlerce başkası öldüğü gibi ölmüş ne olmuş.
İşte Suriye yanı başımızda, ya da Orta Afrika öldürülen çocuklar başkaları değil miydi?
Onun için başkasının ölümünün de bir önemi yoktu. Eğer bu ölümden bir şeyler elde edilecekse ölümden beslenmeye bakılırdı.
Etleri didik didik edilir. Bununla yetinmeyip kemikleri dahi kullanılmaya bakılırdı.
Çünkü hep böyle olagelmişti.
Ne kadar ölüm, o kadar rant…
Baksanıza on dört yaşındaki ve annesinin gözünde ayın on dördü gibi olan çocuğunun 269 günü yoğun bakımda geçerken kaç yürek yandı acaba?
Kaç televizyon ya da gazete içten gelen bir sesle bunu gündemde tuttu. Yaşama tutunması için kaç dua edildi?
Yok, bütün bunlar işimize yaramazdı. Diriden ekmek çıkmaz diye, kana ekmek doğrarken sesimizin yüksekliğine, alevlerin eşlik etmesi için ölüsü lazım bize genç fidanın.
Ne kadar ölüm, o kadar yangın ve hesapsız kargaşada güç devşirmek demekti.
Ne kadar kargaşa o kadar yeni Berkinler demekti.
Karşıtlar için başkasının ölüsü ve dirisi ancak üzerinde kavgaya tutuşulacaksa kayda değerdir çünkü.
Bir çocuk öldü/öldürüldü. İsmi Berkin Elvan’dı. Annesi ve ailesi dışında kimsenin umurunda değildi bu isim. Önemli olan bu isimden ne devşirilebileceğiydi.
Kimsenin umurunda değildi. Kimse aileyi sormadı. Kimse acılarıyla ilgilenmedi.
Çünkü kimse suçlunun peşine düşmedi. Kimse polisi sorgulamadı.
Ama resimleri afişlere basıldı, reklamlara yeni yüz olsundu.
Ama mademki Berkin Elvan diye biri ekmeğe giderken başına, göstericilere sıkılan bir gaz mermisi isabet etmişti ve yoğun bakımda ölmüştü.
İşte önemli olan buydu. Demişti ya bir televizyon spikeri mikrofonu açık unutarak; “birkaç ölü haberi ne iyi olurdu” diye.
Berkin Elvan, “birkaç ölümden biriydi” o kadar.
Şimdi bakkaldan alınacak ekmeğin önemi yoktu. Bu, akıtılacak kana ekmek nasıl doğranacak, başka Berkin Elvanlar nasıl oluşturulacak onu organize etmek demekti.
Meydanlar nasıl ateşe verilecek, ateşe verilecek yeni anne yürekleri sipariş vermek için yeni eylemlerin programı gerekecekti.
Diğer tarafta devletin kendisi var. Silahı var rastgele ateşlenen, sorumsuzca.
Hesapsız sıkılan mermilerden ölüm kusulurken, sessizliğin vurdumduymazlığına sığınılırken, bir çocuk evet bir çocuğun ölümünü bir hengâmeye kurban vermenin siyasetinde kaybolan.
Bir anne için kabul edilmez olan da bu değil mi zaten.
Ne demişti büyük şair İsmet Özel;
“Polistir babam/Cumhuriyetin bir kuludur/bense /anlamış değilim böyle maceralardan /ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur /yalnız /coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan /nüfus cüzdanımda tuhaf /ekmek damgası durur /benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu /etin ıslak tadına doğru /yavaş yavaş uyanmak /çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp /hırsız cenazelerine bine bine /temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme /korkak dualarından cibinlikler kurarak /dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz /nakışsız yaşamakları /silâhlanmak sanarak /çıkardım /boğaza tıkanan lokmanın hartasını /çıkınımda güneşler halka dağıtmak için”