Türkiye’de cemaat ve cemaat mensupları önemsenir. Bir yere aidiyet duygusu insanı diri tutacağına inanılır. Cemaat bireyin savrulmasını engellediği inancı kuvvetlidir. Çünkü “sürüden kopanı kurt kapar” anlayışı benliklerimize kadar işlemiştir. Peki, cemaat liderinin zihnine “kurt” dadanmışsa ne olacak? Kimse bunu tartışmaya açmak istemez.
Türkiye’deki ilk yapılanmaların büyük bir oranı tasavvuf etrafında kümelenir. Tarikat cemaatle eş değer görülür. Cemaat üyelerinin birbirine bağlılığı lidere bağlılığı üzerinden yürür. Bu durum en fazla tarikatlarda görülür. Tarikatın Şeyhi aynı zamanda cemaatin lideridir. Bu örgütlenme biçimi diğer yapıları da etkiler. Lidere bağlılık şeyhe bağlılıkla eşdeğer görülür.
Kendileri birer şeyh olmadıkları halde yaptıkları hizmetlerle birer cemaate dönüşen iki hareket daha görüyoruz. Bunlardan biri Süleymancılar diye bilinen ve kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’dir. Diğeri ise bugün yaklaşık on farklı gruba ayrılan Nurculardır. Kurucusu Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri’dir.
Bir diğer yapı ise bir cemaat mantığı ile hareket eden ama siyasi bir oluşum olan Milli Görüş geleneğidir. Bu geleneğin oluşmasında tarikat şeyhlerinin desteğini de unutmamak gerekir. Bu düşüncenin oluşması ve etrafında ciddi bir öbek/okulun oluşması merhum Necmettin Erbakan Hoca’nın çalışmalara önderlik etmesiyle oluşmuştur.
İran devrimi sonrası irili ufaklı birçok cemaatte meydana geldi. Bunlar bugün dahi varlıklarını devam etmektedir.
Bu cemaat/yapıların lider seçmesinde bazı küçük nüanslar göze çarpar. Tasavvuf yapılanmalarında liderlik babadan oğula/kardeşe/damada/yakın akrabaya geçer. Bu genel bir kabul de görmüş durumdadır. Bu hiyerarşinin diğer yapılanmalarda olduğuna da şahit olmaktayız. Mesela Milli Görüş’teki son bölünmenin temel nedeni oğul Erbakan’ın devre dışı bırakılmasıydı.
Yine Almanya’da Cemalettin Kaplan’ın oğlu’nun başa geçmesi için, cemaat içinde aktif olan birinin öldürülmesinin arkasında da iktidar kavgası yatmaktaydı. Demek cemaat/yapı Türkiye’de aile iktidarının sürdürülme aracına dönüştürüldüğü söylenebilir.
Bu yapıların kaçı kendisinin hazırlamış olduğu bir programı vardır. Yine kaçı bu program çerçevesinde değişimlerden etkilemeden yoluna devam etmektedir. Bu tartışılmamaktadır.
Müslüman aydın cemaat meselesi söz konusu olduğunda, burayı mayınlı bir alan kabul etmekte ve bu alana girmeyi kendini havaya uçurmak olarak algılamaktadır. Onun içinde bu meseleler üzerinden fazla bir şey konuşmamayı ve yazmamayı tercih eder.
İskenderpaşa Cemaati şeyhi Nurettin Çoşan’ın MHP’yi destekleyeceğini bir deklarasyonla ilan etmesiyle tartışmalar başladı. Bu yapı daha önce de bazı siyasi partilere desteklediğini ilan etmiş ve ciddi cemaat kaybına uğramıştı.
Şimdi İskenderpaşa cemaati üzerinden Türkiye’deki cemaatlere baktığımızda, sistem ve diğer oluşumlarla olan ilişkilerinin ilkesel değil pragmatist olduğunu görüyoruz. Pragmatizm bir felsefi akım olarak Amerika’da ortaya çıkmıştır.
Eylemim öğretiden, deneyimin sabit ilkelerden önce geldiğine, düşüncelerin anlamlarının sonuçlarından, doğruluklarının da doğrulanabilirliklerinden elde edildiği böyle bir düşünce temel ilke görevi görmektedir. Hakikat anlayışı öğretiden, gelebilecek zararlardan kaçarak en fazla fayda nasıl sağlanıra evrilmiş durumdadır.
Cemaat/yapı artık hakikati, “yaşamımız için en elverişli durum kiminle iş tutarsak gerçekleşir”e indirgemiş durumdadır. Bizim için doğru alanla, bizim için iyi olan yer değiştirmiştir. Pragmatizm bu anlamıyla doğru ve iyiyi birbirine katmıştır. Cemaatlerin bugün yaptığı şeyde tam budur.
Yani Erdem yaşayışımız için elverişli olduğu sürece, pratik fayda sağladığı hallerde doğrudur. Her şey pratik fayda ölçüsüne vurulmalıdır. Bugün yapılan çalışmaların büyük bir oranı bu zihniyetle ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Her şey cemaatin yararı çerçevesinden değerlendirildiğinden, islamın doğrularına gözü kapatmış durumdadır. Onun için birbirleriyle ilkesel olarak anlaşamadıklarını gösterirler. Oysa ayrılıkların büyük bir oranı düşünsel değil, otorite kimde olacağın tartışması hoş olmadığından, liderlik anlaşmazlığı üzerine düşünce/ilke belirlenerek ayrılıklar söz konusu olmuştur.
Cemaatlerin ilkesel duruşlarındaki sapmalarından kaynaklanan özellikle de ticarette haksız ve adaletsiz bir çalışma şekli oluşturmuştur. Çalışanların hakkı verilmemekte ve dünya malına olan sevgi bu bireylerde daha çok olduğu toplumsal bir gerçeklik olarak önümüze çıkmaktadır.