Cumhuriyet’in bu yıl kutlamalarını görsel medyada takip etmişsiniz. Her fırka farklı bir cumhuriyet bayramı kutlama serenomisi tuturmuş gidiyor. Çünkü her birinin inandığı farklı cumhuriyet var kafalarında. Her biri “faziletli cumhuriyeti” farklı kılmakta anlayışında. Cumhur her birinin gözünde güdülecek farklı bir “sürü” olarak görülmekte ve ona göre yönlendirilmektedir. Her biri nasıl bir çoban olduğunu anlattı durdu peşinde sürükleyeceği “sürü”ye. Her biri farklı bir mecrada onlarla aktı. Balo salonlarına, caddelere…
Kimi cumhursuz bir cumhuriyetin peşinde koştururken, kimi de cumhuru peşine taktığını düşünerek Cumhuriyet bayramını kutluyor. Kimi cumhuru salonlardaki davetlilerde bulurken, kimisi de bu cumhuru Bağdat caddesinde arayıp bulmaktadır.
Kimisi milyarlarca lira harcayarak köprüleri süsleyip halkına görsel bir şölende bir cumhuriyet sunuyor. Kimisi yağmur çamur demeden sular sellerle Cumhuriyet’e koşturuldu. Nefessizliklerine nefes kılınmış oldu cumhuriyet.
Cumhuru buralarda bulamayanlar ise Cuma günü camide yakalamışken onları, hemencecik Kur’an’daki Şuraa süresinde Cumhuriyet’in nimetlerini sıralamakta ve kirli düzeni ayetlerle yıkamaya çalışmaktaydı. Cumaya gelen cumhur böylece “aydınlanmak”ta olmuş oluyor. “Cumhuriyet aydınlamadır” sloganları atılmadığına dua edelim. Ama Cuma’ya giden her cumhur aydınlanarak cami’den çıkarken, yüzlerinde mutluluğu görülüyordu!
Kimisi kendini tutamayıp, rejimle problemi var zannettiği belediye başkanına ay yıldızlı bayrak hediye etmekte ve medyanın bu hediyenin alışında başkanın herhangi bir mimik yanlışı olur mu?nun peşinde koşturup durmaktaydı. Bunun yeterli olmadığını düşünen başkaları ise bayrakla imdada yetişmeye çalışmaktaydı. Başkan dersini iyi çalışmış olacak ki bu fetişlerin üstesinde başarıyla geldiğini gülücükler dağıtarak geldiğini göstermekteydi.
İstanbul; Ankara ve İzmir gibi kentlerin belediye başkanlarının rejimle sorunları olmadığını halk düşünüyor olacak ki, bunlara ay yıldızlı bayrak hediye etmeyi düşünmediler. Zaten onların bayrakları hazırdı. Kimsenin onların cumhuriyete bağlılığında şüphe etmediği zannedilse de gizliden gizliye birbirlerinin cumhuruna şüpheyle bakıyordu.
Kim cumhuriyet’i kaça satacaktı? Herkes bundan korkuyordu. Her fırka diğerini içten içe bununla suçluyordu. Kimse kimsenin cumhuriyet’ine (kutlamasına) gitmedi. Her biri kendi cumhurunun sadakatinde şüphe etmiyordu. Diğerini ise düşman olarak görüyor ve onlar geldiğinde bulundukları yeri terk ediyor ya da onları içeri almıyorlardı.
Son yıllarda yapılan bu kutlamaların her biri cumhuru görmezlikten gelmektir. Her bir kutlama beraberinde binlerce provokasyonu da beraber getiriyordu. Hatta her bir kutlama bizzat provokasyonun kendisiydi. Halkın gözünün içine bakıp onları aşağılamaktı. Halkın isteklerini görmezlikten gelmektir. Seçkincilerin tüm kurallarını belirlediği şey isim olarak cumhuriyet konsa da bu düpedüz oligarşi rejiminden başka bir şey değildir. Farklılıkların hazmedilmediği rejim başka nasıl isimlendirilebilir?