Türkiye cumhuriyetinin dayandığı hukuk sistemi çarpıktır. Kişiden kişiye değişkenlik arz etmektedir. Geçirgendir; onun için delinip durulmaktadır. Komitecidir; yalnızca kendine uzak olana işler. Yakınlara ise görmezlikten gelinir.
Böyle bir hukuk içinde insanların kendilerini güven içinde hissetmeleri ne kadar mümkün olabilir? Eğer bir ülkede insanlar suç teşkil edecek eylemlerde bulunuyor ve yargıyı kullanarak temize çıkıyorsa, o yargı güvensizdir ve çete mantığıyla örgütlenmiş demektir.
YARSAV bunun bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Bu mantığın bazı yerlerden açık vermesinden dolayı kurulmuş ve şimdiye kadar ortaya koyduğu tavırlara bakıldığında bir hukuk çerçevesinde değil, yandaşı nasıl temize çıkaracağımın beyanları verdiği görülecektir. Yargıdaki bu tavırlar bir çete mantığının sonucudur.
Bu kanserli mantık ne yazık ki yargının büyük bir kısmını kaplamış durumdadır. Kendilerinin ortaya koyduğu kanunları kendileri çiğnemektedir. Bu durum Hz. Ömer’in “biz uzun yolculuklara çıktığımızda yanlarımıza tapınmak için helvadan putlar yapardık, acıktığımızda ise oturup bir güzel yerdik” anlayışının modern zamanlarındaki tutumun göstergesidir.
Dün Danıştay, YÖK’ün almış olduğu ve şimdiye kadar 28 Şubat’ın meslek liseleri ve İHL’inin sırtına vurmuş olduğu “katsayı” kamburunu kaldırma kararını reddetti. Bunu ne adına yapmış olabilir diye düşünüyorum. Bu herhalde “Ergenekon”, “sarıkız”, “beyaz Eldiven”, “kafes” gibi darbe teşebbüslerinin temel sebebi bin yıl sürmesi beklenen 28 Şubat sürecinin kesintiye uğramasını engellemekti. Fakat bunu başaramayınca işleri yargıya havale etmekten başka bir şey değildir.
Çünkü bir tutuklu general eşinin de “şu daireler bizdendir, şunlar değil” sözlerinden de anlaşılacağı üzere, bu postmodern darbenin devamlılığı görevi yargıya tevdi edildiği anlaşılmaktadır. Yoksa şimdiye kadar olmaya ve herkesin sınavda eşit haklarda girdiği bir şey nasıl oluyor da, sonradan dayatılan bir şey ortadan kaldırıldığında hukuka aykırı bulunsun? Bunun aklın kabul etmesi mümkün değildir. Bu olsa olsa çeteleşen bir anlayışın tezahürüdür.
O zaman insan soramadan edemiyor, Danıştay kimdendir ve kimden yanadır. Burada hukukun esemesi okunmadığına göre bunun sorulması doğaldır. Bunu bilelim ve ona göre davranalım. Peki onları yönlendiren kim diye baktığımızda; Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’unun olduğunu görürüz. Nedenine gelince bu zatın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde söylediği ve aslında yasanın hiçbir yerinde olmamasına rağmen uygulanan “367 sayısında” gördüğümüz gibi, YÖK’ün Temmuz ayında aldığı katsayı kararını, Kanadoğlu, “Kararı Danıştay iptal edebilir” sözlerinden sonra, İstanbul Barosunun, bunu bir emir olarak algılayıp, uygulamanın durdurulması istemiyle Danıştay’da dava açmasıyla sonuçlanmıştır.
Demek örgütlenme iyi sağlanmıştır. Direktif bir yerden çıktığında, bunu emir telaki edenler hemen devreye girerek sonuçlandırmaktadır.
Darbeler askeri olmaktan çıkmıştır. Darbeler artık yargı kararlarıyla gerçekleştirilmektedir. İktidar bunun önünü almadığı müddetçe bu gayri insani orman kanunları yeri geldiğinde insanlarımızın başına bir balyoz olarak inmeye devam edecektir.
Bir uyarıda iktidara; bırakın Ergenekon terör örgütünü, bırakın sarı marı kızları, siz yargı darbelerinin kaçını engelleyebiliyorsunuz. Yaptıkları putların kaçını kırabiliyorsunuz. Bunun için çalışın ve onların boğazından geçmeyecek yeni putlar yapmaya bakın. Yapın ki ellerindeki son kozlarını alabilesiniz.