Dilin yolculuğu kadar, yaşamın yolculuğu da önemlidir. Yaşamı dil ile yürütürsünüz. Davranışa ad olur, dil ile ifadelendirirsiniz. Böylece davranış canlanır. Ele gelir ve mimiklerin her biri bir okyanusa dönüşür. Kim, okyanustan ne kadar avuçlayabilirse, o kadar beslenir. Cildi o derece pürüzsüz olur. Oradan alınan damlanın nasıl ve ne şekilde kullandığınız, yaşamın yol arkadaşlığını belirler. Yaşamı yola verirsiniz ve onun mesafesi bellidir. Mesafesi belli olan yol, ulaşımı gerçekleştirmiş demektir. Fakat yinede onu bir yerden alıp başka bir yere ulaştırırsınız. Gönlünüz elvermez onun yalnız yolculuğuna. Azık hazırlarsınız. Onun için bir çıkına koyup, omzuna bir asa ile tutuşturursunuz. Musa’yı ona yol arkadaşı eylersiniz. Eğer Kızıldeniz önüne çıkarsa, yarsın diye. Sina’ya varırsa eğer, yolunu şaşırmasın diye yol işaretleri koyarsınız çıkınına. Ne güzel yol arkadaşıdır Musa. Turi Sina’ya çıkarsa Musa, Samiri onu yoldan çıkarmasın diye yaparsın bütün bunları. Musa emanetin kadrini bilenlerdendir. Musa, Rabbiyle buluşmaya gittiğinde, emanetinize ihanet olmasın diye, kardeşi Harun’a emanet eder. Gözü arkada değil artık. Kardeşi korur onu nasıl olsa. Fakat şeytan, Samiri işbirliği iyi işlemekte. Hani sözünü de almıştı Rabbinden. Şimdi onları yoldan çıkarmanın zamanı. Mademki Samiri gibi bir dost var. Neden olmasındı.
Harun sessiz, gücü yetmiyor işaretleri okumaya, İblis, Samiri işbirliği güçlü geldi ona. Sahip çıkamadı kendisine emanet edilenlere. Musa iç huzur ve yeni görevlerle geri döndüğünde birde ne görsün! Emanet edilenler, emanete erenler ihanetler içinde. Sakalına yapıştı “Harun’un, ne yaptın!” diye. Harun’un ancak bu kadar gücü vardı ve işaretleri bu kadar okuyabiliyordu. Musa emanetleri aldı ve yeni baştan tekrar be tekrar işledi. Kelimelere hayat verdi. Ölü harfler dirildi, cana geldi.
Her bir işaretçi gidince, bahçedeki kelimeler zamanla tozlanmaya ve yok olmaya yüz tutar. Ölüm her birini gelip bulur. Kimi kelimeler kaygan zeminlere çekilir. Anlam kaybına uğrar. Güzelim bahçe kısa bir süre sonra harabeye dönüşür. İlk gülü koparmanın sevinci kursaklarda kalır. Bahçede ne ilk ne de son gül kalır. Kelimeler elde kalır. Etraf toz duman ve bütün gözler gör. Hastalık almış başını gitmiş. Herkes Mesih beklerken; İsa çıkagelir. Değil miydi, onun inayetiyle körü görür kılan, ölüyü dirilten. Musa’nın bıraktığı bahçeye daldı. Tozları silkeledi. Dokunduğu her gül/kelime dirildi. Anlam buldu. Yaşama katıldı ve yola koyuldu. İşaretler tekrar aydınlandı ve beni âdemin önünü aydınlattı.
Sonra zaman geçti. Bahçe bakımsız kaldı. Çünkü bahçe unutuldu. Kimse bahçedeki kelimeleri hatırlamaz oldu ve kelimeler yeni kendi anlamlarından düştüler. Bütün kelimelerin üstüne birer örtü çekildi. Kelimeler kendilerini inkara başladılar. Gizlediler kendi anlamlarını. Ölü toprağı serpilmişti üstüne bahçenin. Yine bütün harfler ölmüştü. Kullanılmayan şey ölümdür çünkü. Bu nedenle kendi anlamının dışına taşınan bazı kelimeler saklanmıştı. Biliniyordu aslında her şey ve kimse kralın çıplak olduğunu söylemiyordu. Sonra oku dendi Son Peygambere. Harf bahçesine dal ve al onları ve okumaya başla. “ama ben okuma bilmem” dedi. Biliyordu kelimeleri ve onların nasıl katledildiklerini. Onun için bir öğretmene ihtiyaç duyuyordu. Onun için ne okuması gerektiğini bekliyordu. Bahçedeki kelimeler başlarını diktiler. Silkindiler. İşaretlendi her bir kelime ve okuma başladı böylece.
İşaretler; her biri yaşamın bir kısmını içeren semboller. Bir dileği, bir düşünceyi anlatmakta başvurulan, vücut uzuvlarının hareketiyle ortaya konulan dil unsuru. Merkezinde yine insanın olduğu ve çevresine anlam katan hareketliliği. Yol işareti, bir küçücük ima, ya isme, şöyle karşısındakine bir kaş atma. Ne büyük anlamlar katıyor harekete. Karşınızdakinin davranışını değiştirir. İç dünyasını alak bulak eder. Yola devam. Dili kelimelere dökmek için uygun bir ortam yok. Karşınızdakine bir şeyler söylemeniz gerek. Ne yaparsınız. Kaş ve gözleri kullanarak, durumla ilgili dünyalar kadar şey anlatırsınız. Muhatap bu durumdan birçok anlam çıkarır. Kimi onun için bir alamet olur. Bazısı yol gösteren nişanı ya da durumdan vazife çıkaran sinyal olur onun için.
Dili yola çıkarmışken ve işaretlemişken yolu, şekil yapmak gerek bir şeyi ifade için. Göstermek gerek, doğruyu, güzeli, bazen el ile bazen de yüz ile yola çıkarmak gerek. Yola gelmiyorsa ihtar etmek. Kendisini bulmasını sağlamak için hatırlatmak gerekebilir. Onun için hatırda tutmak yolun işaretçisini ve ona yürümek gerek. Bu yolculuk için; her türlü haberleşme ve anlaşma işaretini yapı ve işleyiş yönlerinden inceleme bilgisine sahip olmak yetmeyecektir. Ayrıca işaretlerin dildeki kullanımları ve dile uygulanması nazariyesine vakıf olmayı da gerektirir. Burada sorulması gereken şey işareti veren ve işareti yapıp koyanın kim olduğu bilgisini edinmektir. Sahih bir anlayışın ve yolculuğun yönünü bu belirlemektedir.
Devam edeceğiz inşallah…