Nefs; kendi, öz, ruh. Buna örnek olarak Ziya Paşa’dan şu örneği veriyor. “Her nefsi tutardı ol peygamber/ Nefsiyle hukukta beraber.” Devam edelim; nefs, ayrıca benlik, kötü istek, kötülüğe, meyil, insanın kötülüğe meyil tarafı; insandaki maddi, beşeri ve hayvani şeylere meyil. Örnek; “Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!” Nefsi tanımlamaya devam ediyoruz; asıl, cevher, meni, nutfe, üfürme, üfleme,
Nefsa; yeni doğum yapmış kadın, loğusa
Nefsanî; nefse, nefsin arzularına ait, nefisle ilgili
Nefsaniyet; kin, garez, husumet, gizli düşmanlık.
Nefsperest; nefsine düşkün.
İmdi zihni yolculukta kendi olabilme becerisi nasıl sağlanacak, bunun anlaşılması gerekir. Zihin; özün, cevherin ya da ruhun ne kadar emrine amadedir. Bu amadelik onu peşinde sürüklerken, benlik ve kötü isteğin arzusunu gerçekleştiriyor mu? Nefsin kötülüğe meyil tarafı, zihinde oluşabilecek kavramların kültürel yapısına müdahalede bulunuyor mu? Bunlar sorulduğunda, insan davranışının maddi, beşeri ve hayvani şeylere olan meyli, onun bunu yapabileceğini gösterir. Arzuların elinde bir oyuncağa dönüşen zihin, ne kadar kendi olabilir. Kendi özüne dönebilir. Yapılan dil çalışmaların bilimsel bilgi noktasında tek tipleştirildiği bir dönemde bunun olması zorlaşmaktadır. Çünkü dile, öncelenecek yeni kutsallar oluşturulmuştur. Bu kutsallar çerçevesinde yeni doğumlar olmuş olsa da, bunlar üfürme ve üflemeden ileri gitmemiştir.
Yeni doğan bakış açıları, nefsin zihni yönlendirmesi ve beşeri duygulardan kaynaklanan kötüye meyil, onu derinlikli olmasına engel olmuştur. Zihin nefsanî arzuların gölgesine sığınınca, güneşin kavurucu sıcağının altında çalışan işçilerin neler hissedebileceğinin farkına varması zordur. Böylece bir ötekileştirme anlayışı gelişmeye başlar. Öteki, anlaşılmaz olduğundan geridir. Ötekileştirdiğini, zihnin nefsanî arzulara köle olduğundan, zihnin berraklığı, onları kör etmiştir. Böylece öteki gelişimini sağlayamayan bir nesne konumuna düşürülmektedir. Bir nesne durumuna düşenlerin sebebine gelince; bunların zihni olanı farklılıkların sırtına yüklenmedir. Oysa bu kabul edilemez bir vahdettir. Vahdet ise; grekoromen anlayışın teslis anlayışını bozan şeydi. Bundan sonra nefsaniyet devreye girer. Yani, kin, garez, husumet ve gizli düşmanlık. Bunların her biri zihnin algı dünyasının temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu taşlar üst üste yerleştirildiğinde öfkenin ve düşmanlığın büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır. Nefsperest yani nefsine düşkünlük ortaya çıkar.
Bütün bunlar olurken, bunun ilerleme olarak kabul edilmesidir. Bunlar irdelendiğinde tutkuyla sarılan bu durumların zihnin nefsin emrine verilmesinden kaynaklandığı görülecektir. Bu çalışmalar kelimenin zihinsel sürecindeki uçurumu daraltmadığını, bunu daha da genişlettiği açığa çıkarmıştır. Bu gün bize verimli ve iyi diye sunulan bu anlayışın, tekdüzeliği ve sığlığı salık verdiğidir. Böylece kavramlar dizgesi ve insan zekâsının doğası arasında bir çıkmaz çıkıyor önümüze. Zaten zihin çalışmaları başlı başına problem olarak kabul edilmiştir. Çünkü zihne rehberlik eden nefs olunca, nefsin tutarsızlığı, zihni karmaşık olarak kabul etmemizi sağlamıştır. Böylece filozoflar sadece zihnin karmaşıklığı değil, aynı zamanda niteliği üzerinde durmayı da bir gereklilik olarak görmüşlerdir.
Kavrayış ve arzu, insan zihninin iki temel özelliğini ortaya koyar. Bu iki durum çok net olarak açıklanabilecek durumlar değildir. Kavradığınız kadar karşınızdakine anlatabilirsiniz. Sizi kavrayışınız olgunun renk ve kokusunu muhataba aktarır. Kavrayıştaki eksikliğiniz, olgunun yanlış aktarımı kadar, anlaşılmasını da etkilemektedir. Olayı kavrayış ve onun bilinen kavramlara yüklenerek piyasaya sürülmesi, arzunun da ne kadar gemlendiğini açıklayacaktır.
Dilin gelişim aşaması olarak nitelendirilen yolculuğunda, bilgi ve inanç olarak kabul gören varsayımların belirleme sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca, bunları yapılandıran kavramların hangi ilkelerle tamamlandığı ve çevre ile olan ilişkisinin nereye doğru sürüklediği de araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Nesnenin imgelendiğinin ötesine taşan bir bakış açısı dilin kullanımını rahatlatacaktır.
Dil görüngüsü ile zihin etkinliği görüngüleri doğru bir şekilde okunup tasvir edildiğinde, zihin yapısı ve sürecinin yorumlanmasına geçilmeden, bu olguları açıklayabilecek ve konumlanışlarındaki işleyişe bir ilke belirlenecektir. Böylece dil kendi anlam dünyasından bizim algılarımıza doğru zihin yolculuğunu gerçekleştirme imkânını bulacaktır. Önemli olan bu yolculukta, kendisine dışarıdan yapılan müdahalelere ne kadar direnebileceğidir. Kavramın soyutlanması, onun algılar dünyasındaki tek düzeliğe sürüklenmesi, günümüz bilgi kirlenmesi ve kafa karışıklığı da neden olabilmektedir. Bütün bunlar el ele verip yolculuğu gerçekleştirmeye kalkıştıklarında, insanoğlunun işi zorlaşmaktadır.