Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Hayrettin Karaman Hoca’ya ne oldu?

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-08 09:26:59

Hayrettin Karaman Hoca’ya ne oldu?
Hayrettin Karaman Hoca 19 Nisan ve 29 Nisan tarihlerinde Abdulkerim Zeydan’dan bir alıntı yaparak Yeni Şafak Gazetesi’nde iki yazı yayınlandı.

İlk yazı bir kundakçı hikâyesiyle başlıyordu. Güzel bir hikâye, özellikle fıkhı bir sonuca varmak için böyle hikâyeye ihtiyaç vardı. Meşru bir durumun, olabileceklerden hareketle nasıl yasaklanabileceğini gösteriyor bize.

Hayrettin Hoca dillendirmemiş ama mutlaka çok iyi biliyor. İslam hukukunda “gaibin şahide kıyası” kurallı var. Bu hikâye ve Zeydan Hocanın verdiği fetva bu kurallı işleyerek sonuca varmış.

Bu kural çokça işlendiğinden Hocalarımızın bunu izlemeleri kadar doğal bir şey yok zaten. Fakat sorun bunun doğru bir sonuca bizi götürüp götürmediğidir.

Yine Hayrettin Hoca benden çok daha iyi biliyorlar ki, bunu gerçekleştirmek için âlimlerimiz sınırları, sıhhatinin şartları için çok ciddi uğraşlar vermiştir.

Sıhhat için iki temel şart belirlemişler:

Birincisi; Bir gaibin şahide kıyası için her ikisinin de aynı tabiatı taşımaları “temelde” müşterek olmaları gerekiyor.

İkincisi; Bu temellerin ne olduğunu bilmek için “sebr” ve “taksim” işlemlerini yapmak gerekir. El- Cabiri bunları şöyle açıklamaktadır. “Taksim” burada kıyas edilen ile (gaible) üzerine kıyas yapılanı (Şahidi) tüm yönleriyle analiz etmek, aralarındaki ortaklığı bulabilmek için her ikisinin tüm niteliklerini araştırmak demektir.

“Sebr” ise, bu ortak niteliklerin hangileri ikisinin de “özünden” olabilir sorusunu cevaplamak için hepsini teste tabi tutmaktır.

Biz burada bu şartların hiçbirinin gerçekleşmediğini görmekteyiz.

Fakat bu kıyas o noktaya geldik ki artık her şey, her duruma kıyas edilir hale geldi.

Bir kundakçı hikâyesinden girilerek, bir siyasi meselenin ve ayrışmanın günah olduğu boyutuna kıyasından nasıl varıldı, bunu hala anlayabilmiş değilim.

Tamamen İslam dışı olan ve İslami değerlere savaş açan yönetimlerden ayrılmak isteyen kişi ve gruplara yukarıdaki şartlarda böyle siyasi fetvalarla sonuca gitmek ne kadar İslamidir sorusu sorulmalı değil midir?

Abdulkerim Zeydan;"Federatif veya bölgesel sistem adı altında Irak'ın bölünmesi, izalesi farz olan bir münker (meşru olmayan bir tasarruf)tur. Bunu yapmak isteyenlere fiil, söz, destek, övgü, finansman vb. şekillerde yardımcı olmak caiz değildir. Hatta bunu yapanlarla ilgiyi kesmek, onlara karşı protest tavır takınmak gereklidir. Bu teşebbüs (tefrika, ümmetin birliğini bozmak) büyük günahlardan olduğu için teşebbüs edenlerin tazir çerçevesinde cezalandırılmaları meşru olur." Bu fetva dinin istismarı değilse nedir?

Aynı şekilde Hayrettin Hoca’nın bu fetvayı savunan yorumlarda bulunması siyasi bir tavır değil de nedir acaba?
Abdulkerim Zeydan ve Hayrettin Hoca’nın fetvaları iktidarlara yakın durarak, devlet karşısında duranları mahkûm eden bir anlayıştan kaynaklanmıyor mu?

Özellikle Türkiyeli Müslümanların söylediklerine büyük önem verdiği Hoca’nın bu iki yazısında sistem dışı bir makamda görülen Hoca, sistem içi bir makama mı evrildi soruları sorulmalı değil midir?

Hoca verdiği fetvalarla toplumu yönlendiren biridir. Abdulkerim Zeydan’ın fetvasından hareketle vardığı sonuç toplumu birleştirmekten çok ayrıştırmaya götüren yönü göz önüne aldı mı acaba?

Yine soramadan yapamıyorum. Acaba mevcut iktidarı koruma adına kundakçı hikâyesinden hareketle “gaibin şahide kıyası”nı yaparak dini bir istismar mı gerçekleştirdi?

Hocam merakımı mazur görsün. Yazılarından ve kitaplarından faydalanan biri olarak bu üslubun Hoca’ya yakışmadığını ilk yazıya gelen eleştirilere verdiği cevabi yazıda daha vahim bir hal aldığını üzülerek belirtmem gerekiyor.

Hoca sıradan bir insan değil, İslami kesim üzerinde ağırlığı olan biri, onun için söylediğinin nereye varacağını bilmelidir. Mevcut zulüm sistemlerini haklı gösterme adına ezilenlerin kundakçı konumuna sokulması hem Hoca hem de bu kesimlerin tümü için üzücü bir durumdur.

Birileri tarafından “Hoca din üzerinden sistemin zulmünü temize çekiyor” demelerinin önü alınamaz.
Çünkü bu iki yazıda da “din kullanılarak zalim sistemler meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır” anlaşılmaktadır.

Hayrettin Karaman Hoca’ya düşen bu yanlış anlaşılmayı gidermektir.

Haber Ara