Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

İbadetlerin popüler kültüre boğdurulması

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-18 12:15:44

İbadetlerin popüler kültüre boğdurulması

Son yıllarda Allah-kul ilişkisinde doğal olmayan, içeriği boşaltılmış ve popüler kültürün iletişim olanaklarını merkeze alarak, Allah’ın emir buyurduğu ibadetleri insanlara anlatılmaya ve bununla ilgili çeşitli organizasyonlar yapılmaya başlandı. Dışarıdan bakıldığında ilk başta hoşa giden ve insanı heyecanlandıran bu organizasyonların farkında olmadan ibadetlerin kutsallıklarında bir şeyler alıp götürdüklerini görürüz. His olgusu ve nefsin tezkiyesi, bu ibadetler gerçekleştirildiğinde bir buhran yaşamaya ve toplu ibadetlerin toplu eğlenceli toplantılara dönüştüğü görülmektedir.

Modernleşmeyle birlikte aile, cemaat ve toplumun yaşama ve dine bakış kodlarında ciddi değişimler oldu. Özelliklede İslam coğrafyasının fiili ve zihinsel işgallerle birlikte dini ritüellerin uygulanmasında algı düzeyinde farklılıklar yaratılmaya ve İslami pratiğin içinin boşaltılmaya başlandığına şahit olmaktayız. Tevhid olgusu sıradanlaşmakta ve kişisel gelişim alanları oluşturularak, darbımesellerle hayat kotarılmaya çalışmaktadır. Böylece bireyin Rabbi ile baş başa kalıp, tefekküre dalması ve yaşadığı süreci gözden geçirmesi, bireyin eline bırakılmayacak kadar önemli/önemsiz addedilerek ertelenmektedir. Birey düşüncelere dalarak modern hayatın kendisinden istediği şeyleri erteler korkusuyla, sürekli kendisinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.

Din olgusu, modern zihin perspektifinden görünmeye ve onun üzerinden okunmalar yapılmaya başlanmasıyla, Rabbe ulaşma aracı olan din nesneleşmeye başladı. Nesneleşen dinin bizzat kutsalları modern zihin tarafından yakılıp yıkılınca, insanı erdemliliğe ulaştırması beklenen ibadetler, toplu eğlenme kültü olarak bir farklı sektör haline geldi. Modern zihnin oluşturmuş olduğu “hız ve haz” insanları sürekli bir değişim ve pazarlama anlayışı içinde yoğurduğundan dolayı bu, bireyleşen insanı fiziksel ve zihinsel olarak sürekli bir arayış içinde olmasına götürmüştür. Diğer taraftan bu birey kendini aidiyet duygusuyla bağladığı bir din anlayışını da taşımaktadır. Yaşam ve dinin istediği hayat arasında çelişkiler doğmaya başladığından birey cemaatleşmeye (daha çok dünya meselleri dışında kaldığında ruhunun derinliklerindeki fırtınaları kısa bir dönem dahi olsa dindirebilmek için sığınacağı bir güvenli liman olarak algılanabilir. Cemaatlere giden ve burada bulunan bireylerin çoğunun düşüncesinin bu olduğu yapılan ayaküstü sohbetlerde anlaşılmaktadır zaten) gitmektedir.

Bu cemaatler kimi zaman bir platform olarak da önümüze çıkabilmektedir. Kendilerine gelen ve iki yaşam arasında git-geller yaşayan bu bireylerin ruhlarındaki fırtınaları gidermek amacıyla ibadetleri hıristanik ayinlere benzer sahne sanatına dönüştürerek, modern zihnin tam istediği bir formda bireyi mutlu kılmaktadır. Böylece tevhidi olan ibadetler, parçalanmışlık yaşayarak bireyi, eğlenceli bir ayine dönüştürülmüş olan bazı ritüelleri gerçekleştirerek kendini huzur içinde görmesini sağlamaktadır. Bu “hesap günü” kavramının geçirmiş olduğu süreçten bir anlam kaybı yaşadığı ve bundan dolayı da iki dünyalı bir yaşam anlayışından, ikili yaşamdan, tek dünya imgesine doğru bir kaymanın nasıl gerçekleştiğini anlatır.

Modern zihin, dini bir arındırma aracı olmaktan çıkarıp, günlük yaşamın hengâmesi içinde ara soluklamalarında, bireyin kısa bir nefes alması veya mola vermesi olarak kayıt altına almaktadır. Böylece “arındırma” kavramının kendisi işlevsiz bırakılmaktadır. Eğer bu molanın uzatılması gerekirse “bunu toplu gösteriye nasıl dönüştürürüz” ün yolları aranacak ve ona göre organizasyonlar yapılacaktır. Bireyin kendini içinde bulunduğu ve Rabbine karşı sorumlu olduğu tüm eylemler bir eğlenceye dönüşecektir. “Onların Beytullah yanındaki dualarıdaı, ancak ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibaret...” (8/Enfal 35) Böylece inandıklarını söyledikleri şeyin gereklerini yerine getirdiklerine inanmış olacaklardır.

Böylece birey farkına varmadan dinin bizzat kendisini sekülarizmin merkezine oturtmuş oluyor. Tevhidi olandan panteist olana doğru bir kayış gerçekleştirerek birey, dünya ve ahireti kendisinin istemiş olduğu mecrada istediği şekilde sürdürme özgürlüğünü sağlamış oluyor. Bunu bazen bireysel ibadet, bazen de toplu ibadetlere dönüştürürken içindeki kutsallığı dünyevileştirerek eğlenceye dönüştürmekte bir beis görmemektedir. Modern zihnin istediği şeyde tam budur.

Böylece dünyayı tanımlayan ve ona karşı nasıl bir ilişki kurulması gerektiğini belirleyen dinin yeri, dünyevileşen zihnin yorumlarıyla nasıl bir “arınma” gerçekleştireceği tevili ile karşı karşıya gelmiştir. İbadetler bir forma giydirilerek bireylerin tüm yaşamlarından koparılmış ve “ibadetler bir yana, günlük yaşam bir yana” diyerek modern birey rahatlatılmıştır. İstediği gibi davranan bireyin, eğlencesinden ve keyfinden bir şey kaybetmeden seküler bir yaşamın en üst düzeyde hazzını yaşaması sağlanmaya çalışılmaktadır.

Bu durumda ibadetler sahne sanatına dönüşmektedir. Sanatçı çalışmalarını sahnede sergilediğinden dolayı mutludur. Bunu kendisine verilmiş bir rolün gereği olarak görmektedir. Ondan nasıl bir form istenmişse ona uygun davranışlar göstererek rolünü oynamaktadır. Ruhunu, rolün ne kadar iyi oynadığıyla ilgili olarak taltif etmektedir. Sonra sahneden iner ve sahnede tüm sergilediği davranışları orada bırakarak yaşamını sürdürür. Oysa ibadetin bizzat kendisi kötülükten alıkoyan özelliği göz ardı edilmiştir. Tevhid parçalanmış ve içi boşaltılmış olarak yoluna devam etmektedir.


Din nasıl eğlence haline gelir ve içi boşaltılır? Bu üzerinde durulması gereken bir sorudur. Bunun için Kur’an-ı Mubin’e bakmak gerekir.

“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri terk et. Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur’an ile nasihat et. O nefis için Allah’tan başka ne dost vardır ne de şefaatçi. O bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıklarından dolayı helake sürüklenmiş kimselerdir. İnkar ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.”(6/En’am 70)

Peki bu dinin içini boşaltanlar ve onu anlamsız sahne sanatına dönüştürenler kimdir? Tabî ki onlar da bu dinin mensuplardır. Onlar sadece içinde bulundukları durumlarını beğenmemekte ve inanmış oldukları dini tevile tabi tutarak bir yere varmak istemektedirler. İki dünyadan da olmak istememektedirler. Bu tür insanlarla nasıl bir ilişki kurulmalıdır, bunu yine Rabbimiz bize bildirmektedir.

“Ayetlerimiz hakkında ileri geri söze dalanları gördüğünde onlar başka söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık zalimler topluluğu ile oturma.”(6/ En’am 68)

İbadetler, toplum nezdinde içi boşaltılmış olarak bırakılmakta ve modern zihin bunu gerçekleştirme konusunda aceleci davranmamaktadır. Hıristiyan ayinleriyle Müslümanların ibadetleri arasında fazla bir fark bırakılmamaktadır. İbadetlerin anlam dünyası üzerinde oynanarak, bireyin mola zamanlarında zihnini fazla meşgul etmeyecek ve algı düzeyini zorlamayacak ve neredeyse bir yaratıcısının olmadığı ritüeller manzumesinden öte bir şey olmayan durumuna getirilmiştir. Son dönemlerde bunların içine farklı kültürlerden parçacıklar serpiştirilerek toplum nezdinde geniş yankılar uyandıran eylemlere dönüştürülmeye çalışılırken, ruhları pazara çıkarılan insanın nefsinin anlık tatmininden başka bir şey olmadığı ortadadır.
Bize düşen ise şu ayete sığınmaktır.

“De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır.” (6/ En’am 162)

Bu ayet merkeze alınarak ibadetler yapıldığı zaman, toplu veya bireysel eylemlerimizin hepsi sahne sanatından uzaklaşıp, yaşamımızı tevhitleştirmiş oluruz. Arınma, ancak O’na yönelilerek gerçekleşir. Bu da parçalanmışlıktan uzaklaşmak ve modern zihnin bizi neye mahkum etmeye çalıştığını okumakla gerçekleşir.

 

Haber Ara