İsrail tehlikeli sularda
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-11-28 16:19:30
Bu yasa teklifiyle İsrail kurulduğu tarihten beri değişmediğini bir kez daha bize göstermektedir. İsrail “Ulusal devlet” Yasası adı altında hazırlanan bu teklif ile İsrail; BM tarafından 1974 yılında kabul edilen ve daha sonra tekrar kaldırılan apartheid politikasına kâğıt üzerinde tekrar döndüğünü bize göstermektedir. Neden kâğıt üzerinde diyorum çünkü fiili olarak İsrail hiçbir zaman apartheid politikasından vazgeçmedi ve geçmeyeceğini bize gösteriyor.
Ne yazık ki dünya İsrail’in bu politikalarına ya gözünü yumdu ya da görmezlikten geldi. BM’lerde aldığı birçok kararı Irak ve Afganistan’da olduğu gibi uygulamaya koy/a/madı. İsrail bu ayırımcı tutumundan hiç vazgeçmediği gibi İsrail’i dünya Yahudileri devleti haline getirmek için Filistin topraklarında yeni yerleşim yerlerini açmayı sürekli hale getirdi. Eğer İsrail meclisine sunduğu bu yasayı Knesset’ten geçirirse dünya Yahudilerini, Filistin’de barındırmak için daha fazla yerleşim yerlerine ihtiyaç duyacaktır.
Daha fazla yerleşim yerine ihtiyaç duymak demek daha fazla Filistinlinin evinin başına yıkılması demektir. İsrail işgalciliğinden dolayı dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda bırakılan Filistinlilerin gözünün içine bakarak işgal edilmiş toprakları dünyanın neresinde olursa olsun Yahudilerin devleti haline getirmek için bir yasa teklifinin hazırlanması dahi başlı başına bir sorundur.
Bu yasanın maddelerinden birinde; “İsrail Yahudilerin tarihi anavatanıdır ve tüm İsrail vatandaşları eşit haklara sahiptir" ifadeleri bulunuyor. Ayrıcı yasada şu ifadelerde yer almaktadır. “İsrail devleti Yahudilerin tarihi anavatanı veİsrail devletinin kurulduğu yerdir. İsrail devleti Yahudilerin anayurdu olarak Yahudilerin kültürel ve tarihi mirası açısından kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir. İsrail Devletiİsrail peygamberlerinin vizyonları ışığında özgürlük, adalet ve barış temellerine dayalı, demokratik ve hukuka uygun olarak tüm vatandaşların bireysel haklarını savunur. Tüm Yahudiler ülkeye göç ve yasalara göre devlet vatandaşlığını alma hakkına sahiptir.
Devlet sürgündeki Yahudi halkını toplamak diasporadaki Yahudi topluluklar arasındaki bağları güçlendirmek için hareket edecektir. İsrail devleti Yahudi geleneklerine göre tarihi ve kültürel mirası korumak için hareket edecektir. İsrail Devleti kendi kültür, miras, dil ve kimliğini korumak için, ırk ya da milliyet ya da din ne olursa olsun, İsrail tüm sakinlerini etkinleştirmek için çalışacaktır.”
Tasarı, İsrail'in bir anayasası olmadığı için devletin "temel kanunlarının" içine girecek. Yasa tasarısında İsrail devleti, bölgesel bir devlet şeklinde değil tüm dünya Yahudilerinin temsilcisi etnik-dini bir devlet olarak tanımlayarak, sorunu, İsrail vatandaşı daha fazla Filistinlinin oturma hakkı iptal edilecektir.
Bu sorun eğer bugün dünyanın gündemini meşgul etmiyorsa Ortadoğu’nun kanayan yarası olarak dilendirilen Filistin sorununun kangrene dönüşeceği anlamı çıkmaktadır. Zaten güce ram olan BM varlığı, giderek daha da anlamsızlaşacaktır.
Bugünlerde İsrail terör ve zorbalığının Mescid-i Aksa üzerindeki baskı ve yıkımında gösterdiği gibi eğer bu yasa İsrail Meclisi Knesset’te geçerse Filistinliler işgal toprakları içinde şuanda sahip olacakları birçok haktan mahrum edilecektir. Bu yasanın temel amacı da budur.
Dünya Suriye ve Irak topraklarındaki şiddete endekslenmişken, İsrail’in şiddeti göz ardı edilmektedir. İsrail bunun farkında olarak bu yasayı kim vurduya getirme çabası içindedir. İŞİD’den daha tehlikeli, İsrail’in politikalarının göz ardı edilmesi Müslümanlar tarafından kabul edilmesi düşünülemez. Ama oluşturulmuş olan algılardan dolayı şuan İslam dünyasında ses çıkmamaktadır.
Türkiye başta olmak üzere İslam işbirliği Teşkilatı ve üye ülkelerin biran önce devreye girerek İsrail’in bu ırkçı tutumu tekrar BM nezdinde karar altına almalıdır. Irkçılık Uluslararası Sözleşmeyle tanımı yapılmış ve 1973 yılında BM Genel toplantısında kabul edilmiş ve BM üye ülkeleri de buna imza atmıştır. Tabii bunu kabul etmeyen iki ülke var; Amerika ve İsrail.
Oysa Kasım 1975 tarihinde BM’de Siyonizm, ırkçılıkla bir tutulmuştur. Çünkü Irkçılık; “bir ırk grubunun, diğer ırk grubu mensuplarına sistematik bir şekilde baskı yapmak, üzerinde hâkimiyet kurmak ve bu hâkimiyeti sürdürmek amaçlı yaptıkları her türlü” eylem olarak görmektir.
26 Mayıs 2014 tarihinde Saree Makdisi tarafından Los Angeles Times’da yayınlanan makalesinde belirttiği; “ırka mensup olan kişilerin yaşama hakkını ve özgürlüğünü hiçe saymak, onları keyfi tutuklamalara maruz bırakmak, mülklerini kamulaştırmak, ülkeden ayrılma ve kendi ülkelerine dönme hakkından ya da hareket ve ikamet özgürlüğü hakkından mahrum bırakmak, farklı ırk grupları için ayrı yaşam alanları ve azınlık mahalleleri kurmak, bu ırklar arası evlilikleri engellemek, uluslararası sözleşmede özellikle belirtilen ırkçılık suçu örneklerindendir.ırkçılık hayatın her alanına, doğumdan ölüme, sistematik ve dikkatli bir şekilde iki halkı ayırıp kontrol altında tutarak girmektedir.”
Eğer İsrail terörünün önü alınmazsa, var olan sorunlar katmerleşerek devam edecektir.
Haber Ara