İsrail, Filistin’e insani yardım götüren başta İHH olmak üzere Dünyadaki STK’n yardım gemilerini Filistin’e sokmamak için dün gece başlattığı tacizini fiili bir saldırıya dönüştürmüş durumda şimdiye kadar gelen haberlere bakılırsa on şehit ve yüzün üzerinde yaralı var. Ve gemiler savaş gemileri kontrolünde Aşdod limanına çekilmiş durumdadır.
Dün uzun süre İHH genel merkezde bulundum. Abartılı bir bilgi kirliliği vardı. Bilgiler söylentilerden öteye gidemiyordu. Siyonist işgalcilerin verdiği bilgilerden daha fazla bilgiye sahip olamadık. Ama ilk görüntüler vahşetin şiddetini gözler önüne sermesi açısından yeterlidir. Uluslararası sularda İsrail gözünü karartmış ve vicdan taşıyan insanlar üzerine kurşun yağdırmaktan çekinmemiştir. Bu İsrail’in psikolojik olarak kendini köşeye ne kadar sıkıştırdığının bir göstergesi olarak okumak gerekir.
İsrail’in şimdiye kadar işlemiş olduğu vahşetlerin çoğu batı medyasında görülmüyordu. 34 ülkenin vatandaşının bu gemilerde saldırıya uğramış olması ister istemez batı medyası olayları İsrail’in resmi ağzından değil, mağdurların ağzından da yansıtmak zorunda bırakacaktır. İsrail’in kara ve kirli olan sicili tüm dünyada kapkara görülecektir. Bu durum halkların yönetime baskı ve zulme karşı vatandaşını koruma politikası göstermesine götürecektir.
İsrail vahşet arenasını genişletiyor. Filistin işgali yetmedi, komşu ülkelerinde topraklarına saldırı düzenlemekten de geri durmadı. Sonra bu vahşetini uluslararası sulara taşıdı. İsrail saldırganlığının önünün nasıl alınması gerektiği artık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ele alınmalıdır. Dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Konseyi acil toplantıya çağırması önemli bir gelişme. Oradan çıkacak kararın sadece kınamayla kalması İsrail saldırganlığını durdurmayacaktır. Genişleyen İsrail saldırganlığının masaya yatırılıp nasıl durdurulabileceğinin tartışılması gerekir.
İsrail farklı bir ruh hali içinde bulunmaktadır. Tüm dünyanın algılamasıyla israil’in algılaması bu vahşetlere baktığımızda farklılık arz eder. Birey duyularıyla dış dünyayı algılar. Bu algılar çerçevesinde bir dünya tasavvuru oluşturur. Kendisini ve dışındakileri oluşturmuş olduğu tasavvura yerleştirir. Böylece kendince ve kendisiyle beraber gördüğü kişilerle bir değerler dünyasını amaçlar. Bu amaçlar çerçevesinde de çalışmalar ortaya koyar. İsrail’in ortaya koyduğu vahşetin boyutunun genişliğine bakıldığında dünyayı nasıl algıladığı ortaya çıkmaktadır. İsrail eşittir vahşet, kan, zülüm, ölüm ve hukuksuzluk olarak görülmektedir.
Jung dış dünyanın gönderdiği her şeyin alınmadığı ve bazılarının engellendiğini ifade eder. Algıyı dış dünyadan aldıkları olarak tarif ederken yansıtmayı ise dış dünyaya gönderdikleri yani algılamayı engelleyen hayal ve iç kuruntuların nesnelere aktarımı olarak dillendirir. Bu çerçevede İsrail ele alınmalıdır. Kulağını, gözünü ve vicdanını dış dünyaya kapatmasının arkasında yatan neden budur. Çünkü yansıtma algıyı gölgelendirir, değiştirir, bambaşka bir görünüme sokar, evet, onu siler ve yerini alır. Bu da vahşete mazur göstermeye ve kendini savunma patolojisine kadar götürür.
İsrail’in insani yardım gemilerine saldırmasını onun acziyeti olarak da okumak mümkün. Olayları sağduyu çerçevesinde değerlendirme yetisini yetirmiş ve gölgesinden korkar duruma gelmiştir. Tüm işgal ettiği toprakları kendisi için korunaklı bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesine çevirmiştir. Burasını da kendisi için en güvenlikli bölge ilan etmiştir. Tedaviyi kabul etmemekte ve toplumsal patolojinin şiddet içeren davranışları onu giderek saldırganlaştırmaktadır. Dünyanın bu saldırganlığın önünü alması gerekir aksi takdirde tüm dünyanın bu saldırganlığın ağır bedelini ödemeye hazır olmalıdır.