İsrail yalnızlık ve özür
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-03 12:58:03
Dünya şimdi buna tanıklık ediyor. İslam coğrafyasında ardı ardına birçok güzel değişim gerçekleşiyor. Buna dair komplo teorileri üretenler yok değil, zihinleri karıştırmalarını da doğal buluyorum. Bunlar her şeyin hesabını sınırlı bir tasavvura sahip insana yüklediklerinden dolayı böyle düşünüyorlar. Ama gerçeğin öyle olmadığını gelecek günler bize gösterecektir. Zaten önemli olan bir toplumun kendini değiştirmesi değil midir? Ben bu değişimin gerçekleştiğini ve giderek artan bir dönüşümle zirveye doğru ilerlediğine inanıyorum.
Arap Baharı olarak nitelenen değişimleri toplumsal kodların yeniden okunması ve değişimin arzusu olarak görüyorum. Bu arzu bir sonuç gerçekleştirdi. Bu belki bugün için arzulanan seviyede değil, bunu da toplumun kaldırabileceği bir seviye olarak değerlendirmek gerekir. Fazlasını toplum kaldıramadığı gibi halkta pratikte eksiklikler göstereceğinden dolayı yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilir. Onun için beklentilerin yüksek olmadı doğal olduğu gibi bu beklentiler kadar pratiğin de aynı şekilde yüksel tutulması gerekir.
Bu değişim beraberinde istenen ve arzulanan sonucu verecektir. Mısır ve diğer ülkelerdeki değişimleri bu şekilde değerlendirdiğimizde daha makul bir sonuca varabiliriz. Filistin içinde durum bundan farklı değil. 29 Kasım günü BM’lerde yapılan oylamada Filistin’e “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü verildi. Hem de yüksek bir oy oranıyla. 9 hayır oyuna karşı 138 evet oy, 41 ülkede çekimser kaldı.
Bu durum Filistin meselesinin uluslararası boyutunu ve bu boyutun ülkeler nezdinde tüm olumsuz propagandalara rağmen yer almış olduğu haklı yerini göstermektedir. Çekimser kalan ülkelerin büyük bir oranı Amerika ile olan bağlarının getirmiş olduğu gelecek kaygısından kaynaklanmaktadır. Bu kaygıları olumlu olarak okumak gerekir. Tüm baskılara rağmen bağımsız kalabilmek bile israil’e bir tepki olarak görülmektedir.
Bu durumu İsrail de çok iyi bildiğinden, karar karşısında çıldırdı adeta. Bu kararın kabul edilemez olduğunu belirtti. Ama bu iç dengeleri tarafından bile gerçekçi bulunmadı. Eski Başbakanlardan Ehud Olmert bunun doğal olduğunu çünkü iki devletli çözümün bunu gerektiğini söylemekten çekinmedi.
İsrail’in kabul edilemez öfkesi, onu işgal altında tuttuğu yerlere daha öncede yaptığı gibi yeni yerleşim yerleri açma kararı alma şeklinde kendini gösterdi. Fakat bu karar öyle sessiz bir şekilde geçiştirilmedi. Başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Almanya buna tepki gösterdi. Böyle bir durumun kabullenilemeyeceği söylendi. BM Genel Sekreteri, İsrail, uluslararası kararlara uymaya çağırdı.
Bu karar ile İsrail git gide uluslararası ilişkilerde kaybetmeye ve yalnızlaşmaya başladı. Bu yalnızlaşma onu daha da öfkelendiriyor ve daha büyük hatalar yapmaya itiyor. Bu büyük hatalar gün gelecek hamisi Amerika tarafından da kabul edilemeyecek hale gelecektir. Zaten Ortadoğu’daki değişimle olabildiğince yalnızlaşmış durumdadır. Şuandaki tek kartı Filistin’deki parçalanmışlıktır. İsrail şimdi bu parçalanmışlıktan güç almaktadır.
Ne zaman ki Filistinliler bu parçalanmışlığı ortadan kaldırıp tek iktidarla meydana çıkarsa işte o zaman İsrail gerçekten yalnızlaşacaktır. Filistinli grupları uluslararası iyimser havayı almaları gerekiyor. Bu fırsat öyle uzun soluklu olmaz. Bu tür durumlarda fırsatı hemen kullanmak gerekiyor sonuca ulaşmak için.
Şimdi tam bunun zamanı olduğunu düşünüyorum. Önce birlik sağlanmalıdır. Bu en acil ve kısa sürede sağlanmalıdır. Siz parçalanmış ve birbiriyle silahlı mücadele içinde olursanız sizin dışarıya yönelik haklı davanızı anlatmanız çok anlamlı olmayacaktır. Eğer Filistin meselesi bu durumdaysa, sadece işgalci Siyonist devletin payı kadar Filistinliler kendi paylarının ne kadar olduğunu hesap etmeliler. Ve tarihi fırsatlar, her zaman ayağımıza gelmez. Onun için bu İsrail’i yalnızlaştırma fırsatı kaçırılmamalıdır.
İşte bu yalnızlık beraberinde özür getirdi. Ortadoğu’daki yeni gelişmeler İsrail’in beklemediği ve giderek yalnızlaştığı bir çerçeve oluşturdu. En iyi müttefiklerinden Türkiye’nin kaybıyla birlikte Mısır’daki değişim İsrail’i oldukça zorladı. Bu yeni konjonktür İsrail’i yalnızlaştırdığı gibi yeni tehditlerle de karşı karşıya getirdi. Özellikle Suriye’deki gelişmeler İsrail’in tedirginliğini artırdı. Erdoğan’ın bölgedeki ağırlığı göz önüne alındığında İsrail Türkiye’ye mecbur oldu. İsrail’in özür dilemekten başka seçeneği de kalmadı. Etrafı giderek İhvan iktidarlarıyla kuşatılıyordu. Suriye direnişinde en etkin harekette İhvan görünüyordu. İçerde de zaten savaştığı tek güç Hamas da ihvan hareketinin Filistin kolu olması İsrail’in işini zorlaştırmaktadır. Böylece İsrail’in yıllarca egosu yüksek davranışlardan vazgeçmek zorunda kaldı.
Türkiye’nin bölgede ekonomik ve siyasi olarak yükselen bir güç olması göz ardı edilmemelidir. ABD’nin ve İsrail’in İran’a yönelik tehditleri, Türkiye olmadan sonuçlanacak veya başarılacak sonuçlar doğurmayacaktır. Suriye ve Irak üzerinden İran-Türkiye ilişkilerinde eski sıcaklığın olmadığı gerçeği ve olabilecek bir mezhep kavgasında Türkiye ve İran’ı karşı karşıya getirme istediği de bu özrü getirme ihtimali yüksektir. Öteden beri Washington Türkiye-İsrail ilişkisinin bu noktaya getirilmesinden rahatsızdı. Bu ilişkiler ABD’yi de etkiliyordu. ABD için bölge istikrarının devamı iki ülke ilişkisinin normalleşmesinde geçiyordu. Onun için Obama bizzat kendisi aracı oldu, nihayetinde Netanyahu’yu ikna etti.
Başbakan Erdoğan’ın geri adım atmayacağını her platformda belirtmesi ve Viyana’daki Hofburg Sarayı’nda düzenlenen, Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı 5. Küresel Forumu’nun açılış oturumunda yaptığı konuşmada, “Tıpkı siyonizm gibi, antisemitizm, faşizm gibi, İslamofobinin de bir insanlık suçu olarak görülmesi kaçınılmaz hal almıştır” söylemesi, İsrail’e yönelik politikasında daha ileri gidebileceğini de gösterdi. İsrail ve ABD'den tepki gelmesine rağmen geri adım atmaması ve sözün arkasında durması İsrail iktidarının geri adım atmaya itmiş olması ihtimaldir.
İsrail’in kabul ettiğini söylediği bu şartların ilk ikisinde ciddi sorunlar yaşanabileceği ihtimali görünmemektedir. Gazze ablukasını kaldırılması eğer bazı şartlara bağlanırsa bu Türkiye’nin geri adım attığı anlamına gelecektir. Çünkü basına yansıyan yorumlara bakılırsa ve İsrail yetkililerin açıklamalarında cümle aralarında böyle bir durum söz konusudur. Çünkü iki tarafın açıklamalarında da ambargo ve abluka kelimeleri yer almıyor. “Başbakan Netanyahu İsrail’in sivil halkın kullanacağı malların Gazze dahil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaların esas itibariyle kalktığını ve sükunet devam ettikçe bu durumun devam edeceğini ifade etmiştir. İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır” ifadeleri bunu göstermektedir.
Türkiye’de devam eden Mahkeme sürecinin durdurulması da geri adım atmanın ifadesidir. Gazze ablukasının kaldırılmasının şartlara bağlanması ve mahkeme sürecin dondurulası söz konusu olursa Türkiye masadan istediğini alarak kalkmış sayılmayacaktır. Kuru bir özür ve biraz tazminat Mavi Marmara’nın asli vazifesine gölge düşürecektir. Kamuoyu, Siyonist oyunlara dikkat edilmelidir. Özellikle iki durum (abluka ve İsrail sorumluların yargılanması) tam gerçekleşip gerçekleşmediğinde özrün sonuçlarını görebilirler. Eğer bu iki durumdan geri adım atılırsa, özür İsrail tarafından değil, Türkiye tarafından dilenmiş sayılacaktır. Asıl başarı bu iki durumun istendiği şekilde sonuçlandırılmasıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara