Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Komplocu zihin

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-22 14:28:21

Komplocu zihin
Bu ülkenin formel ve informel eğitim sistemi, komplo zihni üreterek vatandaşını elde tutma çabası içerisinde olmuştur. Sürekli düşman yaratarak içerde birlik sağlanabilir, düşüncesi ülkenin iç politikasının birincil belirleyicisidir. Ülke tehlikedeyse, farklılıklar bir anda birleşebilir ve düşman karşısında tek vücut halini alıp düşmanı söküp atar. Vatandaşlar isterlerse sahip olduğu farklılıklara tekrar dönebilir!

Bu durum insan psikolojisinin kendini korumaya alma dürtüsünden kaynaklanmaktadır. Bu durum yönetenler tarafından iyi bilindiğinden düşman yoksa bile düşman yaratılarak farklılıkları bazen baskı altına alarak bazen de söylemlerle o anki düşüncelerini ertelemeleri sağlanmaktadır. Bunda da başarı sağladılar ve sağlamaya devam ediyorlar.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilmesinden çok düşmanlarla çevrili olması işlendi yıllar boyu okulların hemen her sınıfında, bu yetmiyormuş gibi üniversitelerde de bu anlayış inkılap tarihi dersleri üzerinde yürütülüyordu. “Düşman çoktu ve onlarla baş etmek için mutlaka birlik içinde hareket etmemiz” gerekiyordu.

Halk buna kadar inandırılmıştı ki hangi ülkeden bahsetseniz onun, Türkiye’ye karşı tutunmuş olduğu düşmanlık hemen ortaya çıkıyordu.

“Yunanistan”, dediğinizde hemen Büyük Yunan medeniyeti için Anadolu topraklarının işgali geliyordu akla.
“Bulgaristan”, aynı şekilde Türkiye’nin topraklarında gözü olan bir başka ülkeydi. Suriye, Hatay’ı istiyordu.
İran ebedi düşman Şah İsmail’den dolayı bize kin besliyordu, sonrasında ise devrim ihraç ediyordu. Irak, misakı milli sınırlarımızdaki Musul’umuzu Şeyh Said’in oyuna getirilmesiyle almıştı.

Sovyet Rusya, sıcak denizlere inmek için Anadolu toprakları ve boğazlara ihtiyaç duyuyordu. Araplar arkadan vurmuş ve Kürtler de Türk’tü, bu liste uzayıp giderdi.

Sonra bu paranoya yetmemiş olacaktı ki bu sefer iç düşmana ihtiyaç duyuldu. Önce Komünistler vardı düşman olarak. Muhafazakâr kesime Komünizmle Mücadele Dernekleri kurdurdular. 70’lerden sonra İslami bilinç artınca da “İrtica ile mücadele”, iç konsepte iyi gider diye onu baş düşman ilan ettiler.

Tabii tüm bunlar öyle sıradan olmadığı gibi sunumları da sıradan olmazdı. Birçoğu komployla süslenerek servis ediliyordu. Medya bunun için emre amade şekilde “hazır ol” da bekliyordu. Olayları tersyüz etmede mahirdiler. Bu maharetleri giderek artıyordu.
1960 darbesini gerçekleştirmek için medyaya büyük roller düştü. Sonrasındaki darbeler içinde aynı rolü oynamaya devam ettiler. Zaten tüm bunlara hazır, komplocu bir zihin hazırlanmış olduğunda tüm istediklerini topluma yutturmakta sorun yaşamıyorlardı.
Müslüman kesim, duyarlılıklarından dolayı medyanın sunduğu olay ve durumlara inanmıyor ve tüm bu haber ve komploları “Fasık’ın haberi” olarak görüyordu. Çünkü keçisi çalınan müftü, “keçi çalan müftüye” nasıl rahat bir şekilde dönüştürüldüğünü iyi biliyorlardı.

Bu duyarlılıklar kendi medyaları kuruluncaya kadar devam etti. Özellikle Ak Parti iktidarıyla birlikte sunulan olay ve durumlar eğer destek mahiyetindeyse doğru, karşıt tarafından sunuluyorsa yalan olarak algılanmaya başlandı. Böylece bu kesim de, Kemalist komplocuların düştüğü iç ve dış düşman heyulasına tutulmadan kendini alamadılar.

Gezi Parkı eylemleri sonrası bu komplocu zihin giderek mahallemizde daha da yer almaya başladı. En ufak bir eylemi komplo zihinle ele alıyor sonrasında yalanlanabileceğini düşünmeden servis edilebiliyordu.

Tüm bunları Kemalist ve darbesever medyanın yaptığını biliyor ve bunun ahlaksızlığına dem vuruyorken, bugün onların yaptığını daha fazlasıyla İslami ya da muhafazakar medya gerçekleştiriyorsa bunda bir sorun görmüyorsak, Kemalist komplocu zihnin içimizde ne kadar yer edindiğini fark etmemizde mümkün değildir artık.

En son bunu Soma faciasında yaşadık. 301 insanımızı kaybettikten sonra ölüm üzerinde rant sağlayan ahlaksızlar kadar, orada bulunan kişilerin Taksim’deki bir kişi ile aynı olduğu iddiasını ortaya atanların komplocu zihnin ne kadar uşağı olduğunu da tartışmazsak, bizim bu topluma sunacağımız iddialarımızın kalmadığı anlamına gelmektedir.

Biz adalet duygumuzu komplolara kurban verdiğimizden dolayı artık yeni düşman paktı yaratıcıları olarak yeni korkular inşa etmeye devam edeceğimize benziyor. Kim ne söylerse söylesin, “düşmanı görmeyen körler” olarak bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz.

Haber Ara