1967 yılında İsrail Filistin topraklarının tamamını işgal etti. Kudüs üç dinin kutsal şehri de bu işgalden fazlasıyla nasibini aldı. İsrail tarafından hızlı bir şekilde Yahudileştirilmeye çalışıldı. Burada yaşayan müslümanlara baskı yapıldı ve bu toprakları terk etmeleri için çok çalışıldı. Bu yetmiyormuş gibi Kudüs Siyonist yerleşkelerle abluka altına alındı. Filistin İslami Hareket lideri ve Mescidi Aksa'nın ve Kudüs'teki İslâmî eserlerin korunması, ihya edilmesi için yoğun faaliyetler yürüten el-Aksa Müessesesi'nin başkanlığını yapan Raid Salah: “İsrail Kudüs’te İslamın kutsal mabetlerini yok ediyor” çığlığında da bu anlaşılmaktadır. Çünkü İsrail Kudüs’ü Yahudileştirmek için hiçbir şeyden çekinmediği gibi, BM kararlarını hiçe saymaya devam etmektedir.
İsrail tek taraflı olarak Kudüs’ün bütününü İsrail’in başkenti ilan etmişti. BM nezdinde girişimde bulunmuş ve bu kararlarını kabul ettirememişlerdi. Tel Aviv’de bulunan İsrail meclisini (Knesset) Kudüs’e taşımışlardı. Filistin toprakları artık Filistin’in kalbinde alınan kirli kararlarla işgal ve zulüm görmeye devam edecekti. Bu İsrail için yetmemiş olacak ki, Tel Aviv’de İsrail’i tanıyan ülkelerin büyükelçilerininde Kudüs’e taşınması için baskı yapmış ve halen yapmaya devam etmektedir. Fakat bu konuda istediği başarıyı elde edememiştir.
Bu karar İsrail için yetmemiş olacak ki, bir taraftan Filistin yönetimiyle barış görüşmelerini sürdürme çalışmaları yaparkende, Knesset’e işgal altındaki Kudüs’le ilgili yeni bir karar almıştı. Bu karara göre, Kudüs; “tüm dünya Yahudilerinin başkenti” olarak ilan edildi. Bu karar sadece Yahudileri ilgilendiren bir karar değil, tüm müslüman ve Hıristiyanları da ilgilendiren bir karardır. Bugün Knesset aynı şekilde işgal altındaki Müslümanların evlerini kamulaştırarak yeni yerleşim yerler açmak için yeni kararlar almaya devam etmektedir.
Bu kararlar İsrail için çok anlam ifade edebilir. Dünya için ne anlam ifade ediyor acaba. Bununla ilgili basına yansıyan fazla haber olmadığına göre önemsenmiyor demektir. Fakat bu durum daha öncede gösterdiği gibi, İsrail’in ABD desteğiyle uluslararası hukuku hiçe sayarak yoluna devam ettiğini bize göstermektedir. Bir taraftan barış tamtamları atacaksın diğer tarafta ise istediğin gibi toprakları işgal edecek ve yerleşim yerleri açacaksın sonra ilhak edip bir güzel üzerine konacaksın. İşler yolunda gitsin diye komşu ülkelerin ağzına ya bir parmak bal süreceksin ya da zehirleyeceğini söyleyerek korkutacaksın. Direniş gösterenleri ise terörist diye lanse edeceksin. Bu zulüm ne kadar sürecek bilmiyorum.
İsrail bir tarafta Arap Ülkelerinin sömürge bakanı gibi davranan liderleriyle ilişkilerini iyi tutarken, diğer tarafta Hamas ve Hizbullah’ı nasıl kontrol altına alabileceğinin hesabını yapmaktadır. Daha önceleri Türkiye’nin aracılığı ile Suriye’yle barış masasına oturma isteğini altında yatan neden; Suriye’nin Hamas ve Hizbullah’tan desteğini çekeceğinden, direniş bölgede yalnızlaştırma isteğidir.
İsrail’in unutmuş olduğu bir gerçek var. Kudüs sadece Filistinliler için değil, tüm müslümanlar için kutsal kabul edilen bir yerdir. Belki müslümanların yaşadıkları ülkelerin yönetimi ses çıkarmayabilir. Ama bu gerçek müslümanların öfkesini çekecek ve bu öfke patlaması dünyanın gerçeği görmesini sağlayacaktır.
Camp David’te barış görüşmeleri
yapıldığı zamanlarda Kudüs konusunda yapılan yörüşmelerde Liderlerin psikolojik
durumlarını yansıtması bakımından HaAretz Gazetesi’nin verdiği şu haber bir bakmak gerekir. Ve Kudüs konusunda
ona göre çalışmalar yapılaması gerekir.
“Barak, Arafat’a “eğer biz işi (Camp David Barışının imzalanmasından bahetmektedir) şimdi tamamlayamasak gelecek görüşmede ben başbakan olmayacağım” demiştir. Arafat’da, Barak’a “Kudüs konusunda taviz verirsem ben öldürüleceğim ve sen de gelecek sefer, Hamas lideri Şeyh Ahmed Yasin’le görüşeceksin” demiştir. İsrail barış görüşmelerini sürdürürken, bu olayı “kata külleye” getirerek yoluna devam edeceğini zannetmektedir. BM almış olduğu kararlarda halen burası işgal altında kabul edilmektedir. Kudüs sürdürülen barış görüşmelerine kurban verilmeye çalışılsa da bunun mümkün olmadığını, barışı sürdüren tüm taraflar iyi bilmektedirler. Onun için herkesin bu konuda atacağı adımlarına dikkat etmesi gerekmektedir.