Mısır’da neler oluyor
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-02 16:50:08
Neredeyse yarım asrı diktatör diye nitelendirebileceğimiz kişiler tarafından yönetildi. Cemal Abdunnasır Mısır’ın gerçek bağımsızlığının sembolü olarak görülmesi Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi ve emperyalist sömürgecilere karşı tarihi bir karşı duruş sergilediğindendir. Bu olaydan sonra Arap halkları için hem Mısır’da hem de tüm Arap dünyasında gerçek lider olarak görüldü. Popülitesi düşmeyen tek lider denebilir.
Nasır, Arapları birleştirici unsur olmak için yoğun çaba gösterdi ama başarı kazanamadı. Nasır’ın kayda değer bu çabası bile onu lokomotif olma özelliğini kazandırdı. Daha sonraki süreçte gelen diktatörler bunu sürdüremedi.
İşte halk, bu diktatörlerin ülkeyi bir aile çiftliğine çevirmelerinin zor ekonomik ve baskıcı idareleri altında inim inim inlerken, Tunus’ta yanan ateşi gördüler. Hiç zaman kaybetmeden onu Mısır’da tutuşturdular. Bunun sonucunu da aldılar ve nihayet diktatör devrildi. Bununla birlikte ekonominin kaymağını yiyenler ve devleti çiftliği olarak görüp diktatör gölgelerinin çıkarları da zedelenmeye başlandı.
Mısır’da Ordu mevcut halk hareketiyle karşı karşıya gelmek istemedi. Devrim sonrası yetkilerini artıran yasları da çıkarmayı ihmal etmedi. Nihayet tüm bu karışıklıklar içinde seçim yapıldı. İhvan, Abdülmünim Ebu'l Futuh liderliğinde parçalanmaya çalışıldı. Bu konuda medya ciddi destek verdi. Tahminler sürekli İhvan’dan ayrılan Ebu Futuh’u birinci gösterdi. Ama ihvan mensupları oyuna gelmedi ve İhvan’ın adayı Muhammed Mursi seçimi kazandı. Selefilerin oyunu da hesapladığımız da Müslümanların oyu yüzde yetmişi geçti.
Mısır’da seçime rağmen karışıklıklar bitmiş değil. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ortaya koyduğu politika ve aldığı karar kimilerinin tedirgin olmasına yetti bu karışıklığı sürdürmek için. İlk kez hür iradesiyle oy kullanan ve yapılacak çalışmalarda kafası oldukça karışık olan, bir halkla karşı karşıya olduğumuzu unutmamak gerekir. Onun için yapılacak olan çalışmaları, kısa sürede tamamlamak gerekiyor bu kafa karışıklığını ortadan kaldırmak için. Mursi ve ekibi bunun için çabalıyor.
Cumhurbaşkanı Mursi bu durumu bildiğinden olacak (Mursi, Müslüman Kardeşler Teşkilatından bağımsız değildir), kimi zaman erken çıkışlar yapmakta ve aldığı kararlarla devrimi uzun zaman dilimine yayma düşüncesinde olmadığını göstermeye çalışmaktadır. Bunun için ne gerekiyorsa ve geri adımda atmadan üzerine giderek yapmaktadır.
Bu durumdan hoşlanmayan İsrail ve ABD istihbaratları, Mübarek’in bakiyesi ve çıkarı zedelenen şer odakları boş durmuyor tabii. Onun için başta Tahrir Meydanı olmak üzere Mısır’ın birçok kenti karışmış durumdadır. Halk meydanları doldurmakta ve Mursi’yi “Firavun” olmakla suçlamaktadır.
Başta ABD olmak üzere AB ülkeleri de Mursi’nin almış olduğu kararlardan memnun olmadıkları fısıltı şeklinde gazete sayfalarına yansıtıyorlar ve algı mühendisliği iyi işliyor. Tabii diğer tarafta Mısır’ın derin devleti boş durmuyor. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda istedikleri gibi at oynatamayanların yanında buralardan nemalananlar da el birliği içinde bir kaos yaratmanın peşindedirler.
Bizdeki Refah-Yol iktidarı döneminde oynanan oyunların aynısı Mısır’da sahneye konmaya uzun süre önce başlandı. Bunu göremeyenler var. Mursi'nin yardımcılarından Selim El-Ava bunu görmeyip ilk istifa edenlerden oldu. Refah-Yol hükümetinde istifa eden bakanlar gibi. Birilerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil. Günü geldiğinde o da bizdekiler gibi gerçeği anlayacaktır elbet.
Mursi göreve geldiğinden beri hızlı adımlar atarak Mısır’ın olağanüstü durumunu sivilleştirmek için devrim niteliğinde adımlar attı. Önce askerin darbeye teşebbüsünü engellemek için askerin hazırladığı ek anayasa metnini yürürlükten kaldırdı. Ardından geçen 12 Ağustos’da Savunma Bakanı Hüseyin Tantavi ve Genelkurmay Başkanı Sami Anan'ı sonrasında İstihbarat Başkanı General Murad Muvafi’yi görevden aldı. Genel Kurmay Başkanı yaptığı General Abdulfettah el Sisi'nin eliyle general rütbesindeki 70 ismin emekliye sevk etti.
Darbelerin meşrulaştırıcıları olan yargı ayağı ise yine Mursi için sorun teşkil ediyor. Eski diktatör bakiyesi yargı kesimi mevcut değişimden memnun olduğu söylenemez. Çıkar amaçlı büyük bir çeteye dönüşmüş olan yargı sisteminin üzerine gitmek için önce Başsavcı Abdülmecid Mahmud'u görevden alarak Mısır'ın Vatikan Büyükelçisi olarak atadı fakat bundan geri adım atmak zorunda bırakıldı.
Mursi, bunun üzerine aldığı bazı kararları resmi gazetede yayınlayarak diktatör bakiyesi üzerine gitmeyi hedefledi. Yayınladığı Kararlar:
1- Devrim sırasında eski rejimin yönetici ve siyasi kadroları tarafından gerçekleştirilmiş ya da gerçekleştirilmeye teşebbüs edilmiş öldürme ve yaralama olayları ile devrimcilere karşı girişilen terör suçları davalarının devrimi koruma kanunu çerçevesinde yeniden açılması ve incelenmesi.
2 - Cumhurbaşkanının 30 Haziran 2012'de göreve başlamasından itibaren gerçekleştirdiği kanun, beyanname ya da kanun hükmünde kararnameler anayasa onaylayıncaya ve halk meclisi seçilene kadar değişmez ve bağlayıcıdır. Aynı şekilde bu kanunlarla ilgili davalar söz konusu kanun ve kararnameler feshedilene kadar hiç bir yargı organı tarafından askıya alınamaz ya da iptal edilememez.
3 - Başsavcı yargı üyeleri arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıllığına atanır. Söz konusu savcı, hakim olarak atananların şartlarına tabii olup 40 yaşından küçük olmamalıdır. Bu hüküm şu anda başsavcılık pozisyonunu tutan kişi için geçerlidir.
4 - 30 Mart 2011'de Anayasa Meclisini oluşturan "Anayasa meclisi kurulduğu andan itibaren altı ay içerisinde anayasayı hazırlamalı" hükmü "Anayasa meclisi yeni anayasa taslağını kurulduğu andan itibaren sekiz ayı aşmayacak şekilde oluşturulmalıdır" hükmü ile değiştirilir.
5 - Hiç kimse Şura Konseyi ve Kurucu Meclisi (Anayasa Komisyonu) feshedemez.
6 - Cumhurbaşkanı, ülke bütünlüğü ve barışının tehlikeye girmesi veya devlet birimlerinin çalışmasının engellenmesi durumunda, 25 Ocak Tahrir Devriminin amaçlarını korumak için gerekli önlemleri alır.
7 - Bu anayasal beyanname resmi gazetede basımından itibaren geçerlidir. Cumhuriyet Divanı tarafından 21 Kasım 2012 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu kararlar üzerine Mısır yargısı ulusal çapta grev çağrısı yaptı. Mısır Yüksek Mahkemesi yetkilileri olağandışı toplanarak, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin yayınladığı kararnameyi geri çekmesi gerektiğini söyledi Yargıçlar kararnameyi yargı üzerine emsali görülmemiş bir saldırı olarak niteledi. Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısı Tehani el-Cibali ise "Mursi'nin artık gayrimeşru Cumhurbaşkanı" olduğunu söyledi. Mısır Hakimler Kulübü de, "Hukuk devleti tehlikede" açıklaması yaptı. Mahkemenin başka bir üyesi de yerel basına "yargıçlar, hukuk ve anayasayı hiçe sayan devlet başkanını değiştirme haklarını kullanmaya hazırlanıyor" açıklamasında bulundu.
Yukarıdaki açıklamalar bizde 28 Şubat ve 27 Nisan’da yapılan açıklamalarla ne kadar örtüşmektedir. Her ülkede olduğu gibi Mısır’da da yargı çetesi, çıkar çetesiyle işbirliği halinde tamtamlara başlamış ve halkın bir kısmını sokağı çıkarmayı başarmış durumdadır.
Niye? Çünkü Mursi, Firavun Hüsnü Mübarek'in devrilmesiyle sonuçlanan gösteriler sırasında halka saldıranların yeniden yargılanmasını emretmişti. Mısır’ın ve Mısırlıların çıkarlarını her şeyin önünde gördüğü içindir. Mısır’ın asıl karıştırılma nedeni bir derin yapılanmanın gün yüzüne çıkmayan yoğun çabası olarak görmek gerekir. Peki, nedir bu derin yapılanma?
Ramses Derin Yapılanma
Ergenekon gibi yapıların tüm dünyada yaygın bir şekilde örgütlendiği bilinmektedir. Ülkeden ülkeye bu isimler değişmektedir. Daha önce Gladio olarak da ün yapmış bu örgütlenmeler çıkarları sekteye uğradığında ülkeyi karıştırmaktan geri durmadıklarını hepimiz biliyoruz.
Önce İtalya’da Gladio adı altında örgütlenen derin yapıyı yaklaşık yirmi bir yıl takip ederek çökerten cesur savcı Felice Casson’du. Böylece dünyada ilk kez derin devletin suç çeteleriyle işbirliği halinde ülkeyi felaketin eşiğine nasıl getirildiği resmi olarak mercek altına alınıp çökertilmiş oldu. Bu olaydan sonra herkes kendi içindeki derin yapılanmaya yöneldi ama ortaya çıkarmak öyle kolay değildi.
Bu derin yapı Türkiye’de de uzun yıllar konuşuldu ve yazıldı. Ama bir türlü sonuca ulaşılamıyordu. Hata başbakanlardan Bülent Ecevit böyle bir yapının varlığından haberdar olduğunu dahi belirtmişti. Ya elinde delilleri yoktu ya da üzerine gidecek kadar kendini güçlü görmüyordu. 28 Şubat’a ise oyunun bir figüranlarıyla sahnelendi.
Ne zaman bu ülkede işi yoluna koyan birileri çabalasa, bu derin yapı önüne birçok engel çıkarıyordu. Özal da dahil olmak üzere, onun zamanında öldürülenlerin bir listesini çıkarıp bakıldığında mesele anlaşılacaktır. Bu derin yapılanmayı bir Süleyman Demirel kabul etmedi.
Demirel, Özal’ın şüpheli ölümünde ve birçok darbe öncesinin başbakanıdır. 28 Şubat darbesinde ise cumhurbaşkanı, içerdeki derin Ergenekon yapılanmasını ise halen kabul etmiş değil. Şubat darbesinin saç ayaklarını yan yana getirdiğimizde derin devletin kaç ayağı olduğu ortaya çıkacaktır.
Türkiye’de bu derin yapı Ergenekon olarak isimlendirilmektedir. Tam olarak olmazsa da büyük bir kısmının deşifre olduğu düşünülüyor. Ama hala bir numaraya ulaşılmış değil. Daha çok askeri ayağı darbe yedi. Ama yargı ve sivil ayağı etkin bir şekilde olmasa da çalışmalarını sürdürmektedir.
Mısır da bizim 28 Şubat’a yaşadığımızı, şu anda yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, erken davranıp ordu içindeki generallerin yetmişini emekliye sevk etmesi onun elini az da olsa güçlendirdi. Ama Mısır derin yapılanması sadece Ordu içinde değildi. Tüm dünyada olduğu gibi Mısır’da da birçok ayağı vardır. En güçlü ayağını ise Yargı oluşturmaktadır.
Yeni anayasanın referandumuna gideceği Mısır’da yargı mensuplarının açıklamaları ve seçimde görev almadan greve gitmeleri ve sokak gösterileriyle, Mısır’ın derin yapılanması Ramses’in direniş çabaları olarak okumak gerekir.
Mısır ekonomisinin yüzde kırkı ordunun elinde zaten, yine Mübarek zamanında zenginleşen ve bunu kaybetmek istemeyen Türkiye’nin Tüsiad’ına denk işadamların örgütlemelere parasal kaynak aktarma ve Mübarek bakiyesi yargıyı işin içine alınca Ramses’in tüm ayakları ortaya saçılmaya başladığı görülecektir. Ramses çetesini; Mübarek rejiminin bürokratları ve başında bulundukları kurumlar, Yargı, Güvenlik, Medya, İş adamları oluşturmakta ve iş birliği içinde yürütmektedirler.
Ramses’in siyasi ayaklarını ise muhalefet gerçekleştiriyor. Muhammed Baradi, Amr Musa ve Hamdin Sabahi bugün Mısır’ın önünü kapatmaya çalışan bu derin Ramses’in istekleri çerçevesinde hareket etmekten geri durmamaktadır. Çünkü rejimin eski kalıntıları bu siyasi oluşumlar üzerinden sokağı idare etmeye çalışıyor. Mursi’nin en büyük avantajı ise Müslümanların desteği ve işbirliği içinde olmasıdır.
Ramses Çetesi, içinde yüzdüğü nimetleri kaybetmeye başladığı bu süreci provoke etmek için meydanları sürekli kullanıyor. Müslümanlara yönelik Ramses çetesinin iktidardan öyle kolay vazgeçmeyeceklerini olaylar bize göstermektedir. Basın üzerinden Müslümanlara yönelik yapılan karalama kampanyalarında ve sokak olaylarında bunu görmek mümkündür.
Bunun İçin Baharı Geciktirmek Gerekiyor
Mısır bir türlü durulamıyor. Daha doğrusu durulması istenmiyor. Mısır’a gelen baharın tam anlamıyla yaşanmasına izin verilmiyor. Filizlenen eski çınarın filizleri sürekli törpülenmeye çalışılıyor. Böyle olunca da bahar sürekli gecikiyor. Bahar geciktikçe insanların huzursuzluğu artıyor. Huzursuzluk sokakları dolduruyor. Dolan sokak, doğal olarak birilerin iştahını kabartıyor ve bir dalga yetiyor sokağın karışmasına.
Mısır yılların despot yorgunluğunu üzerinden atmış değil. Çünkü meydanlar buna müsaade etmiyor. Bir devrimin kansız bir şekilde yoluna devam etmesi pek görülen bir durum değil. Onun için derinlerde dolananlar bir dip dalga yaratma peşinde. Mısır tarihi kadar eski olmasa da bu dip dalga Mısır’ın derin çetesi Ramses’i temsil ediyor. Ramses çetesi çıkarlar ilişkilerini öyle halkın isteğiyle bir anlık değişebilecek bir durum olmadığını göstermek istiyor. Onun için sokaklar ve meydanlar sürekli huzursuz çünkü çete huzur istemiyor ve gençleri sokağa döküyor.
Bu gençler tam olarak ne istediklerini de bilmiyor. Keşke gerçek anlamda isteklerini bir program çerçevesinde sunabilseler, ne yazık ki o da yok. Ama meydanlarda şiddet, tüm demokratik hakları da alt edecek şekilde yükseliyor. İnsanlar bu şiddetin kurbanı oluyor. Kurban yeni şiddeti besliyor. Beslenen şiddet devrimin çocuklarını yutuyor.
Mursi, Mısır tarihi içinde gerçek bir seçimle halk tarafından seçilen ilk lider. Meşruiyeti halka dayalı ve olabildiğince yoksul bir ülkenin başında çözüm üretmenin peşinde ve kısa dönemli çözümler üretmek zorunda. Tüm protestolara rağmen alternatifi yok. O da bunu biliyor. İkna yolunu seçiyor, diyaloğun yolunu kapatmıyor, tüm kapıları sonuna kadar açıyor ve zorluyor.
Yoksulluğun farkında ve bunu aşmanın yollarını arıyor. İşsizlik Mısır’ın en büyük problemi, bunu çözüm üretmek için çabalıyor. Diğer tarafta kurumsallaşmış bir yolsuzlukla mücadele etmek zorunda, devlet borçları almış başını gidiyor. Diğer tarafta ülkenin farklı güçleri uzlaşmaz biçimde karşı karşıya, tüm bunlarla mücadele ediyor. Bu yetmiyormuş gibi bir de ne istediğini tam bilmeyen içerdeki şiddet, onu üç ilde olağan üstü hal ilanına götürüyor, bu Mursi için bir açmaz ama başka çarede görünmüyor.
Tüm bunları aşmak için Muhammed Mursi Berlin’e kısa bir ziyaret gerçekleştirdi. Merkel Almanyası kafasındaki tüm sorulara rağmen Mursi’yi sıcak karşıladı. Neue Osnabrücker Zeitung Gazetesi Mursi’nin ziyaretine yaptığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Mısır Devlet Başkanı, hakkındaki çok sayıda uyarının erken yapılmış olduğunu dış politikalarında kanıtlamış oldu. Kısa bir süre önce Gazze krizini ustalıkla çözdü. İran'a karşı tüm zorluklara rağmen usta bir tutum sergileyerek kendisini işgüzarca eleştirenleri yalancı çıkarttı. Kim bilir, Mısır belki de aynı Türkiye gibi ileride iki dünyanın lâik menteşesi olarak işlev görebilecek. Bu anlamda Mursi'ye kendi ülkesinde şans tanımak gerekiyor. Mısır'da seçimle iş başına gelmiş olan bir başkanı şiddet yoluyla alaşağı etmek isteyen göstericiler de demokrasinin özüne uygun yaşıyor denilemez. Bu durumda Başbakan Merkel ile Ekonomi Bakanı Rösler, Mursi ile diyalogda doğru tonu buldular. Şimdi sözlerin uygulamaya geçirilmesi zamanıdır. Mursi ise ülkesinde hoşgörü ve özgürlük vaadinde bulundu; o da bu sözlerini ne ölçüde uygulamaya geçirip geçirmeyeceği ile değerlendirilecek.”
Mursi’nin ziyareti Alman basınında olumlu bir hava estirdi. Bunun nedeni Almanya’nın diğer batı ülkelerine göre sömürge avcılığına geç çıkması olarak da okunabilir. Almanya’nın sömürge dönemi yaşamış devletler nazarında da kirli bir geçmişi görünmüyor. Mısır’ın ekonomik ve siyasi bir buhran yaşadığı bu zaman diliminde yapacağı yatırımlar ve vereceği ekonomik destek Ortadoğu’da yeni bir siyasi arkın açılmasını sağlayabilir. Bunu gelecek günler gösterecektir.
Gelin görün ki Mısır durulmuyor. Medya çok iyi çalışıyor. Güvenlik yok. Halk tedirgin, sokağa çıkmaya korkuyor. Polisler halka göz önünde işkence ediyor ve bu medyaya yansıyor. Halka bu; “Bakın Mursi’nin polisi ne yapıyor?” şeklinde yansıtılıyor ve sanal medyada da kendine yer buluyor. Oysa Mursi ordudan gelebilecek darbeyi önlemek için birçok tedbire başvurdu bunda başarı da sağladı. Ama yargı ve polis teşkilatında herhangi bir adım atmış değil. Polis teşkilatı tamamen Mübarek’in bıraktığı gibi duruyor. İstedikleri şekilde atlarını koşturmaya devam ediyor.
Mısır’da sıradan halk bunu görmüyor. Medya bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiriyor. Yönlendirmeyi iyi yapıyor. Mısırlılar “Mursi’nin devleti soymayacağını, halka hizmet için elinde geleceğini yapabileceğine inanıyor ama mevcut durumdan dolayı şimdinin geçmişten daha kötü olduğunu” düşünüyor. Demek psikolojik harekât başarı sağlamış durumda. Bazı Mısırlı aydınlar ise Mısır’ı bu noktada biraz Türkiye’ye benzetiyorlar. Bizdeki 28 Şubat postmodern darbeyi göstererek.
Mısır’da da şuanda 28 Şubat sürecinin yaşandığını, Mursi’nin büyük ihtimalle Necmettin Erbakan’ın durumuna düşeceğini dillendiren hatırı sayılır kişiler var. Mısır medyasına baktığımızda bu süreci rahatlıkla görebiliyoruz. İstifa eden bakanlar, şimdi ordunun yerini emniyet güçleri almış durumda, yine medya ayağı ve dış destek bunu gösteriyor. Yine bu kişiler “Mısır ancak Mursi sonrası gerçek durumuna dönebilir” diye düşünüyorlar.
Peki bunun nasıl olacağını düşünüyorlar?
Mısır’ın içinde bulunduğu kaostan Türkiye gibi iyi bir lider çıkaracağına inanıyorlar. Nasıl Erbakan sonrası bir Recep Tayyip Erdoğan çıktıysa, aynı şekilde Mısır’ı kurtaracak asıl liderin Mursi sonrası çıkacağına inanan ciddi bir kitle mevcut. Mısır’daki sorunların kısa süreçte çözüleceğine inanan insan sayısı giderek azalıyor. Bu durum Mısır’ın dönüşümünü mutlaka geciktirecek ve ülkedeki kaos büyüdükçe Mursi devletçi refleksler göstererek yanlışa düşecektir. Bunu polislerin yaptığı işkence medyaya yansıdığında, polisin yanında durarak göstermeye başladı bile. Mursi buna dikkat etmezse işi daha da zorlaşacaktır.
Mısırlılar, değişimin uzun bir sürece yayılarak yapılacağına inanılıyor. Bu konuda yine Türkiye örnek gösteriliyor. Erbakan’ın yapamadığını Erdoğan’ın yaptığına inanıyorlar. Bu doğru mu? Tartışılabilir ama onlar, derin bulandırmalardan ancak böyle kurtulacağına inanıyorlar.
SON VİDEO HABER
Haber Ara