Müslümanlık mı?
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-11-05 15:36:03
Bu yığınla kelime/cümle ortalığı velveleye verirken, bu kelimeleri ağızlarını doldura doldura kullananlar ise haberin kaynağını iyi araştırmayı bir kenara bırakmış zevkten dört köşe, lafı nasıl oturttuğunun velvelesini yapıyor yeni yetme sosyal medyacılar gibi.
Ve yine yeni yetme acar sosyal medyacı havasıyla sanki meslektaşlarını haber konusunda atlatmış gibi süsleyerek ama isminin önündeki Müslüman sıfatından utanmayarak iftira besleme korkusu yaşamamaktadır.
Hayatının geleceğine odun taşıyıcının hevesiyle biriktirdikçe biriktiriyor kör olasıca, akşama koltuğuna kurulurken eline aldığı sayfaları geveleyip dururken, ezip geçtiği onca cümleyi akledemeyecek kadar kalbinin karardığını fark etmiyor bile.
Hem haber uydurucu hem habere inanan zevatların yaşamı kurgularken ve buna kurulurken Müslümanlığı kimseye bırakmayan tavırları, islamın, zorbalığın hizmetine kimlerin eliyle verildiğini görerek, ister istemez “Rabbim beri kıl” duası dudaklardan dökülmektedir.
Bakıp göremeyecek kadar körlük çemberine yakalanmış ve ağzının okuduğunu duyamayacak kadar sağırlaşmış ve aklını nefretine ipotek etmiş bu yeni kişiliğin oralıkta dolandıkça çevresini olabildiğince genişletmesini başka nasıl izah edeceğiz, bilmiyorum.
Zihni bir kalıp oluşmuş durumdadır. Her ne söylenirse söylensin, kendince oluşturmuş olduğu bu kalıba sözün uyumlu olup olmadığına bakmaktadır. Eğer bu kalıba oturuyorsa her şey yolunda demektedir. Yok, kalıba uymuyorsa, kendince bir yargı oluşturacak ve bu vardığı yargı üzerinden algılarla daha dün dost bildiği, kardeş bildiğini defe koyup zevkini çıkarmaya başlayacaktır.
Bir kere ötekileştirdin mi, bunun ne üzerinden olduğunun pek önemi kalmayacaktır. Öfke, adalet duygularını tarumar edecek kadar yıprattığından hak, merkebe yüklenmiş kitabın sayfaları içinde yetirilip gittiğinden, söz anlamsızlaşacaktır. Siz ne derseniz deyin, kalıp, söz ile kendi arasında bir detektör vazifesi gördüğünden kendi duyduğu ile kalacaktır.
Aynı kalıbın mihmandarları da bunu bekliyormuşçasına kılıçlarını çekip biledikçe bileyerek, ayrıştırmayı keskinleştirecek adımları atıyor. Kılıçlara ayetler asılarak karşılıklı uçuşturulurken, tarihin derinliklerinde taşıdıkları derin duygularının dışavurumlarında yeni kayıp neslin tarihine nefer yetiştirmenin telaşını taşımaktadırlar.
Tanrı adına başlayan sözler, tanrının sözlerini söyleyecek düzeye taşıyıp oradan da tanrısal buyrukların temsilciliğine, onunla yetinmeyerek tanrısal buyruğun söyleyicisi olma yolunda hızla ilerleyenler, Firavun gibi yaşatan ve öldüren hikmeti hükümette fenafih olmanın nirvanasını yaşıyor.
Bugün Müslümanların içinde bulunduğu durum tamda budur. Birbirlerinin kuyusunu kazan ve bu kuyudan çıkacak petrolün hesabını yapacak kadar da basitleşebileceklerine on yıl öncesi söylenmiş olunsaydı, inandırıcılığı olmayan söz olarak tarihe gömülecekti.
İşin ilginç yanı şimdi bu arenada koşturanlar ve gladyatörleşenler doksanlı yılların verimli düşünce üreticileriyle beraberlerdi ya da bizzat kendileri de öyleydi. İslamcılık gelecek endişeci olanların, ipi çekilmiş dünyaya yeniden hayat verecek yol güzergâhı açacakları olarak bakılmaktaydı.
Her biri bulunduğu yerde “gül yetiştiren adam” olmanın çabasında ümitler var ederken, batıdan esen sert rüzgarlara en dirençli adımlarla karşı koyarken sonraki sisli havalardaki kaypak durumlar karşısında bazı kayıplar vermenin kırılganlığıyla köşelerine çekildiler.
Nimetler içinde kayıp olup gidenlere rağmen varlıklarını sürdürüp sert ve mahkum edici dillerin havasına kapılmayıp, köşelerinde kardeşlerine karşı tüm bu olumsuzluklara rağmen merhameti ve adaleti gözetenlerin garipliğine yanmamak gerekir.
Beklide “bu din garip geldi, grip gidecek” sözün mucibince bu kişiler üzerinden dili, peygamberin dizi dibinde oturup nasıl öğreneceksek öyle öğrenerek yeni İslamcılığın inşasını kimsenin gelecek rantına merdiven yapmadan, yolculuğa çıkararak yeni zamanı selamlamanın vakti gelip geçtiğini haykırmak gerekir.
Haber Ara