NATO’nun Libya’da işi ne olabilir?
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-03-25 15:29:26
ABD, o güne kadar Asya ve Afrika kıtasında sömürü düzenini kuran Avrupa Kıtasının emperyalist devletlerine güç vermeye çalışmış ve ABD Dışişleri Bakanı D.Acheson şu ifadeleri kullanıyordu; “Dünyada yalnız iki büyük devlet kalmıştır. Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği. Biz antik zamanlardan beri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız. Roma ve Kartaca’dan beri Dünya üzerinde böyle bir güç kutuplaşması görülmemiştir. Birleşik Devletler için Sovyetler saldırganlığı veya komünist baskısı ile tehdit edilen ülkeleri kuvvetlendirmek yolunda atılacak adımlar Birleşik Devletlerin güvenliğini sağlayacaktır.” Bakanın bu düşüncesi ABD’nin temel dış politikasını belirlemektedir. Bu politika varlığını bugünde Kominizim’i kaldırıp yerine İslam’ı koyduğunuzda devlet politikasını nasıl devam ettiğini bize göstermektedir.
O zamanlar kominizim tek düşman olarak algılanıyordu. Onun için Truman, ABD kongresine gönderdiği mesajda “isteyen her ülkeyle komünizmle savaşında her türlü yardımın yapılacağını; ABD’nin aynı zamanda iç savaşlar da taraf olduğunu” belirtmekten kaçınmıyordu. Kominizim yerine İslam konarak bu savaşımın başını ABD çekmeye devam ediyor. Afganistan bunu en güzel örneğidir. Kaddafi el-Kaide’ye sürekli göndermede niçin bulunduğunun arkasında yine bu neden yatmaktadır.
NATO’nun kuruluşunun ilk adımı olarak gösterilen toplantı, 4 Mart 1948’de (İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg) Brüksel’de düzenlendi. Ana gündem ise; sosyalizm tehlikesine karşı ne yapacaklarıydı. Bu toplantı 18 Mart 1948’de Brüksel Anlaşması olarak imzalandı. ABD önce gözlemci statüsüyle katıldığı toplantılara, üstünlüğünü de kullanarak 4 Nisan 1949’da ortak savunma anlaşması imzalayarak NATO’nun kurulduğu böylece ilan edildi. İlk kuruluşunda NATO’da ABD, Kanada, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İtalya, İngiltere, İzlanda, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz vardı. 1952 de bu ülkelere Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatmak için Yunanistan ve Türkiye de dahil edildi.
Türkiye’nin emperyalizmin yeni ayağı olan NATO’ya girmeden önce rüştünü ispatlaması gerekmişti. Bunun için Kore Savaşını bir fırsat olarak değerlendirmiş. Bu amaçla 25 Temmuz 1950’de Kore’ye 4500 kişilik bir birlik göndermişti. Sonuçta Türkiye emperyalizmin istekleri çerçevesinde Kore halkının katliamında üzerine düşeni yapmış oldu. Elleri kanlanan Türkiye böylece 18 Şubat 1952 de NATO’ya alındı. Emperyalizm, Türkiye’de isteklerini, NATO yoluyla rahat bir şekilde gerçekleştirmiş oluyordu. İki yıl sonra 23 Haziran 1954’de üslerin Türkiye’de kurulmasına ilişkin anlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra ülkemiz topraklarında ABD ve NATO’ya ait 122 tesis ve üs kurulmuş oldu.
NATO’nun stratejisi; emperyalizmin silahlı gücü niteliğinde olmuş ve varlığı için her dönem bir kılıf bulmuştur. Berlin duvarının yıkılmasına kadar, kominizimle mücadele iken, bugün varlığının temelini “İslami radikalizmle mücadele” olarak belirlemektedir. Amerika saldırgan yüzünü hep NATO’yu ön plana çıkararak gizlemektedir. NATO her ne kadar bir savunma örgütü olarak kurulduğu söylense de sürekli saldırılarıyla ön planda yer aldı. Emperyalizm elinde medya tekeli ile saldırılarını meşrulaştırmış oldu.
ABD emperyalist oyunlarının çoğunu NATO üzerinden oynayarak gerçekleştirdi. Irak ve Afganistan’ın işgali bu oyunların sonucudur. Afganistan (dünya doğalgaz rezervlerin yüzde 70 buradadır) 11 Eylül saldırısı bahane edilerek işgal edildi. Çünkü emperyalist çıkarlar bunu gerektiriyordu. Nükleer silahlar bahane edilerek Irak işgal edildi. Sudan bombalandı. Bugün Yemen, İran topun ağzında durmaktadır. Diğer taraftan Libya’daki olayları bahane ederek buraya yerleşmek için 6. Filo şu an Akdeniz’de konumlandırılmış bulunmaktadır. Avrupa’nın petrol ve doğalgaz ihtiyacının büyük oranının Libya’dan karşılanacağı düşünüldüğünde, amacın ne olduğu da ortaya çıkmış olmaktadır. Mısır ve Tunus ekonomik olarak çok güçlü değillerdi, diğer tarafta diktatörlerden sonra bile iktidar ABD’nin şimdilik istediği gibidir.
Diğer tarafta ise ağının içine aldığı ülkelerde de kendince bir iç ya da derin devlet yapılanmasına gitmiştir. Bugün Kontragerilla ya da gladio diye isimlendirilen yapıların hepsinde Amerikan emperyalizmin parmağı vardır. Bu organizasyonların başında ise CIA vardır. Bugün bunların çoğu deşifre edilmiş durumdadır. Bunların çeşitli işkencehaneleri vardır. NATO üyesi her ülkede bunları görmek mümkündür. İtalya’da Gladio, Fransa’da Rüzgar Gülü, Almanya’da Sessiz Şebeke, İspanya’da GAL isimli kontrgerilla örgütlenmeleri bu süreçte açığa çıkarılıp dağıtıldı. Yeni sömürgelerde ise devrim tehlikesi devam ediyor diye varlıklarını sürdürmektedir. Türkiye’de Ergenekon ve devamı birçok hareketin arkasında da bunlar vardır.
İslam baş düşman olarak görüldüğünden Amerika Büyük Ortadoğu Projesini ortaya kaymaya çalışmış ve bu sayede İslam dünyası kontrol altına almayı hedeflemektedir. Fakat bunun mali gücünün altından kalkamayacağını düşünerek bunu Avrupa ve diğer Ülkeleri de alarak BOP’un mali yükünü herkesin üzerine dağıtmaya çalışmaktadır. Bu nedenle ABD, NATO’yu, Ortadoğu’yu merkez alan ve oraya yerleşmiş, emperyalizmin güvenliğini sağlayacak vurucu bir örgüte dönüştürmeyi istemektedir. NATO’nun bölgeye yerleşmesi için de “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) söylemi ileri sürülmektedir. BOP söylemiyle yapılmak istenen, Bölgedeki devletlerin silahlı kuvvetlerini NATO’nun emrine sokmak, emperyalist çıkarlara hizmet edecek şekilde yeniden örgütlemektir. 28-29 Haziran 2004’de İstanbul’da yapılan NATO zirvesi, emperyalist saldırının önemli bir adımını oluşturuyor ve Türkiye, böylesi bir saldırı projesinin ev sahipliğini yaptı. Türkiye 50'li yıllardan itibaren NATO’nun bir üssü haline getirilmiştir. Bu emperyalist ağını F Tipi hapishaneler, Ebu Gurayb’ler, Guantanamolar ve “utanç duvarları”la taçlandırmıştır!
NATO Müslümanların başında bir balyoz olarak durmaktadır. Amerikan emperyalizminin tek hedefi İslam’dır. Onun için tüm gücüyle emrine girmeyen Müslümanların üzerine yürümektedir. NATO’nun Libya’ya girsin mi? sorusuna Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın; “NATO’nun Libya’da işi ne?” sorusu anlamlıdır. Umut edilir ki, Türkiye ekonomik ve politik olarak güçlendikçe, emperyalizmin farkında olarak bu tür çıkışlarını yükselterek bağımsız bir İslam dünyasının kendi ayakları üzerinde durmasına öncülük eder. (Buraya kadar olan yazı 2 Mart 2011 yazıldı ve 7 mart’ta Özgün Duruş Gazetesinde yayınlandı.)
Şimdi başını Fransa’nın çektiği koalisyon Libya’ya bombalar yağdırmaktadır. NATO, Türkiye’nin de içinde yer almak zorunda olduğu saldırı planları üzerinde çalışılıyor. 1900’lü yıllardaki işgal ve paylaşım aynen devam ediyor. Dikkat edilirse kimse kimsenin eski sömürgesine dokunmuyor. Fransa’nın eski sömürgeleri yine Fransa’nın kabul ediliyor. Değişen şey İngiliz sömürgelerin İngiliz ve Amerika arasında paylaşımıdır.
Uzun soluklu devletlerin demek uzun soluklu çıkara dayalı dış politikaları yüz yılda olsa devam ediyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara