RESMİ İDEOLOJİNİN EĞİTİMLE DAYATTIĞI RİTÜELLER
Tören ve and dediğimiz şey modernize edilmiş ritüellerdir (ayinlerdir). Ritüeller; doğanın bilinmeyen yönlerinin insanlar tarafından simgeleştirilmeleridir. Onun için her ritüellin yüklenmiş olduğu bir sembol vardır. Bu ritüellerde üç semavi dönem öncesi eski pagan dinlerin ve inanışların izlerini bulmak mümkündür. Ritüellerin asıl amacı bu dünya ile ölüm sonrasındaki ilişkiye dayanırken, modern ulus devletlerdeki ritüellerin amacı devlet ve birey arasındaki bağlılığı ortaya koymayı amaçlamaktadır. İnsanların ilk başlarda bu tür davranışları sergilemelerinin arkasında yatan neden; doğayı tehlikeli, anlaşılmaz, ürkütücü, kendini ise doğa karşısında güçsüz bulmasından kaynaklanmasıdır. Böylece büyü, sihir ve çeşitli hareketleri ve dansları bir tören havasında sergileyerek doğayla uyum sağlamaya çalışıyorlardı. Bugün İslami çeşitli sivil toplum kuruluşların açılışlarını sistemin kendisinin meşrulaştırıcı ritüelleriyle başlamaları, kendilerini sistem karşısında güven içinde bulmak istemelerinden kaynaklanmaktadır.
İlk dönem ritüellere baktığımızda modern ulus devletlerin ritüelleriyle ne kadar örtüştüklerini görmekteyiz. Mesela doğa, totemizm kültü, ölmüş ululaştırılmış kişilere saygının simgesi olan atalar kültü iç içe geçmiştir. Bugün bundan farklı bir şey görmek mümkün değildir. Dün bu tür törenlere katılanlar; taklit, eylem ve toplu katılmayı gerçekleştirerek doğadan insana gelebilecek kötülük ve olumsuzluklara karşı kendini koruma çabasındayken, bugün bunlar modern devlet aygıtından kendilerine gelebilecek darbe ve baskılara karşı tüm bu tören ve andlara katılmak can ve mal güvenliğinin sağlanmasının gerekliliği şeklini almıştır.
Modern ulus devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte, kendi vatandaşlarının bağlılığını ölçmek ve görmek için çeşitli ritüelleri gözden geçirerek yeni bir form oluşturmaya çalıştığını görmekteyiz. Oluşturmuş olduğu bu formları, bağlılarının amentüsü olarak sunmaktadır. Bu sununun belli formlarda gerçekleştirilmesi bir bağlılığın simgesi olarak görüldü. Bu formun ortaya koyduğu ritüelleri gerçekleştirenlerin bunu ne kadar içten yapıp yapmadıkları ise kurmuş oldukları beşeri sistemlerinin bağlılığıyla ölçmeye çalıştılar. Böylece bu modern ritüeller yani tören ve andlara katılım o kadar ileri götürüldü ki, insanlar bunlarla karşılaştıklarında ne yapacağını şaşıracak duruma düştüler. Çünkü bu ritüellerde konmuş olan amentünün dışına çıkanlar cezalandırıldı. İnsanlar bunu bildiklerinde yetişmesi gereken bir işleri olduğunda dahi milli marşları duyduklarında yerlerinde çakılıp kalmakta ve gidip gitmeme arasında ikilem yaşamaktadırlar. Bu modern kült vatandaşın reddetme hakkı ise tanımamaktadır.
Bu ritüellerin eğitim kurumlarına kadar indirilmesi ve küçük çocukların taze dimağlarını indirilen bir balyoza dönüştürülmesi ise, modern ulus devletlerin bireylerinin farklılığa karşı duymuş olduğu tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır. Modern seküler devlet kendisinin oluşturmuş olduğu ideolojinin dışında kimsenin kalmasını istemez. O tüm bireylerini fabrikasyon imalatından çıkmış ve tek düze düşünen ve davranan vatandaşlar olarak görmek ister. Bunun yolu da küçük yaşta başladığının bilincinde olarak onları çok erken yaşlarda ele alıp işlemekle ve eğitmekle olacağının bilincindedir. Onun elini güçlendiren şey ise altı yaşında –şimdi üç yaşına indirdiler- çocuğu alıp robotumsu bir varlığa dönüştürmektir.
Bunun içinde eğitim kurumu dediğimiz şeyin her tarafını resmi ideolojisinin simge ve sembolleriyle donatmaktadır. Bu simge ve sembollerin eleştirisi ise ciddi cezai müeyyidelerle engellenmeye çalışılmaktadır. Onun için sizin eğitime yönelik yapacağınız eleştiri eğitim kurumunun fiziksel yapısından öte olamayacaktır. Mevcut eğitim sisteminin kendisine yapacağınız eleştiriler simge ve sembollerle eşleştirilerek, kanunlara aykırı davranıldığının sonucu çıkarılmaktadır. Bu da peşinde soruşturmanın gelmesi demektir.
Resmi ideoloji, eğitim kurumlarını aydınlatmacı mabetler olarak görür. Burada yetiştireceği bireylerle tüm toplumu yukarıdan aydınlatacak ve modernleştirecektir. Bu kurumların içinde eğitim alacak her bireyi resmi ideolojinin birer neferi olarak görmektedir. Özgüven duygusundan yoksun ama sırtını devletine dayadığında ise yıkılmayacak kale olarak kendisini görmesini sağlamaya çalıştığı bireyin, yok ettiğinin farkına varması ise zordur. Modern ulus devlet söylemlerinde her ne kadar bireyin ne kadar önemli olduğunu dillendirse de kendi resmi ideolojisinin dışına çıktığında, onu kendi gözünden de çıkarmayı her zaman bilmiştir.
Modern ulus devletlerin eğitim sistemleri zorbalığa dayanmaktadır. Çocuğunu kucağından zorla almakta ve 8-9 yıl boyunca dayatmalarda bulunmaktadır. Her sabah militarist bir anlayışla sıcak-soğuk demeden ideolojik ritüellerini çocuklara dayatmakta ve çocukların yüksek sesle bunları tekrar etmeleri istenmektedir. Bu sistem bir kişinin putlaştırılması üzerine oturtulmuş olduğundan onu gerçeklik olarak kabul etmeleri istenmektedir. Çocuklar bile bunun içinin boş olduğunu bilmekte ve bununla ilgili sorular sorduklarında ya soruları cevap bulamamakta ya da öğretmen tarafından azarlanmaktadır. Çocuk bu yaştan başlayarak resmi ideolojinin bir güç gösterisinden öte bir şey olmadığının farkına varmaktadır. Böylece resmi ideoloji eğitiminin bu içi boş ritüellerle bir yere varamayacağını öğrenmekte ve kendi vatandaşına güvenilmeyeceğini düşünerek militarist gücünü on yılda bir göstererek halkını pasifize etme yoluna gitmektedir. Özgür düşünmeye çalışanlar bastırılmakta ve resmi ideoloji dışında gerçeklik kabul edilmemektedir. Bu törenlere katılmayanlar cezalandırılmaktadır. Böylece buyurgan bir eğitimin nasıl olacağı, bu küçücük dimağlara zerk edilerek zehirlenmeleri sağlanmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarını buraya göndermeme şansları yoktur. Güvenlik kuvvetlerini kapına kadar göndererek çocuğunu elinde zorla almaktadırlar. Tepki gösterdiğinizde ise çıkarmış oldukları kanunlarla sizi mahkûm etmektedirler.
Türkiye’nin törenler ülkesi olduğu gerçeği yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Bu törenler bir güç gösterisine dönüşmüş durumdadır. Bir eylemde çıkan bir tartışmada insanlar birbirlerine girmek üzereyken bir grubun milli marşı sesli bir şekilde söylemesi sonucu iki taraf kavgadan vazgeçip hemen buna katılması, bu tür ayinlerin insanların korku derecesini ortaya koymaktadır. Çünkü devlet sürekli kutsanmayı istemektedir. Kendi ikonlarını bir çıkar aracına dönüştürerek halkı üstünde bir korku imparatorluğu kurmuştur. Bu konuda halk bile komşusuyla bir husumet yaşadığı zaman bu putlaştırılmış şahıs ve ikonların arkasına sığınıp karşısındakini ise karşıt göstererek haklı çıkmaya çalışmaktadır.
Türkiye kendi ideolojisine güvenmediğinden olacak eğitimini propaganda üzerinde kurgulamıştır. Onun için törenleri sloganlara boğmaktadırlar. Çocukları kişiliksiz ve iradesiz birer nesneye dönüştürmüş durumdadır. Resmi ideolojinin ağırlığı o kadar çok hissedilmekte ki, eğitim sistemi yazboz tahtasına dönmüş durumdadır. Bir ilerleme de sağlamış değillerdir. Resmi törenler kişiliksizleştirmenin, pasifize etmenin ve kendi benliğine yabancılaştırmanın ana eksenini oluşturmaktadır.
Bugünlerde tartışmaya açılan Kürt sorununun ana problemlerinden birini de oluşturan ırkçı- şoven bir anlayışla anlamlarını bilmedikleri bir yere çocukların adanması sağlanmaya çalışılarak, ideolojilerinin acziyetini göstermektedirler. Bütün bu şoven kokan slogan ve törenlerde kullanılan “asil kan” unsuru devre dışı bırakılmadan sorunun nasıl çözüleceği ise merak konudur. Bir sorun olarak resmi ideoloji tüm farklılıkları karşısına almış durumdadır. Bu ideoloji devre dışı bırakılmadan ülkede mevcut sorunların hiçbirinin çözülemeyeceği gerçeği artık görülmelidir.
İslami kimliğimizin her seferinde sistematik bir biçimde karalanması ve Müslüman değerlerin ayaklar altına alarak bunu Müslümanların çocuklarına dayatması ise kabullenilecek bir durum değildir. Bir taraftan Kürt açılımı gerçekleştirmeye çalışılırken, diğer taraftan bu ilkel kabile ritüellerinde gözden geçirilmeden devam edilmesi ilkesizlik olarak önümüzde durmaktadır. En azından bu ilkel törenlerde kimseye dayatmalarda bulunulmaması gerektiğinin zamanı geldi geçiyor bile. Zaman kendine kul bulma ve onlar üzerinde bir gelecek kurma zamanı değildir artık. İnsanlar bilgi çağını yaşıyor ve tek gerçekliğin resmi ideoloji olmadığını çok iyi biliyorlar.
Not: Bu yazı Vuslat Dergisi Eylül sayısında yayınlanmıştır.