Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Olağanüstü hal ve egemenlik

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-02-21 23:48:05

Olağanüstü hal ve egemenlik
 
“Egemen, olağanüstü hale karar verendir” der, Carl Schmitt Siyasal İlahiyat kitabına başladığında.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülke yönetiminde işlerin yolunda gitmediğini gördü ve olağanüstü hale karar vererek egemen olduğunu gösterdi.

Her ne kadar teorik olarak egemenlik kavramı millete dayandırılsa da pratikte sorunludur. Egemenliğin sorunlu olmasının temel nedeni kendini “karar mercii” olarak görenlerin egemenliği istedikleri gibi kullanmalarından kaynaklanmaktadır.

Egemenlik, devletin çıkarı ya da kamusal çıkar çerçevesinde “kamunun güvenliği ve düzeni” olarak “karar vericinin” kim olduğuyla alakalıdır.

Neyin olağan neyin olağanüstü olduğuna “karar” veren aynı zamanda egemen olandır.
Son aylarda ülkemizde yaşananlara bakıldığında egemen olma savaşının tüm yönleriyle sürdürüldüğüne şahit olmaktayız.

Savaşın iki tarafı da farklı alanlarda Carl Scmitt’e gönderme yapacak şekilde farklı “olağanüstü durumlar” belirlemeye uğraşmakta ve bu konuda “karar verici” olmaya çalışmaktadır.

Belirlediği “olağanüstü” durumu ne kadar topluma yayarsa o kadar “karar mercii” olduğu düşüncesiyle hareket etmekteler. Aslında iki yıldır üzerinde tartışıp durduğumuz asıl mesele de kimin egemen olduğudur.

F. Gülen Hareketi Mit olayıyla “olağanüstü” bir durum yaratarak, olağanüstü duruma karar veren olmak istedi.  

Bunu da mevcut iktidarın üstüne giderek yapmaya çalıştı.

Bunun karşısında iktidar gardını alarak hukuki bir düzenlemeyle bunu engelleyerek egemenliği pratik yansımasını ortaya koydu.
Bunun olağan olana bir darbe olduğu algısını topluma yayarak kavramı tersyüz etti.

Bu sefer iktidar, Gülen Hareketine kan taşıyan ana damar olan dershanelere yönelik bir düzenlemeyle neyin olağan neyin olağanüstü olacağına kendisinin karar vereceğini göstermek için dershaneleri kapatma yoluna gitti.

Böylece “karar verici” olarak olağanüstü bir durum yaratarak egemenliğini göstermiş oldu.
Egemenliğin, klasik meclis çoğunluğuna dayandığı sanılsa da- Bodin’e göre bu durum egemenin halkına verdiği söz, bağlayıcı olmalıdır anlayışına göndermede bulunur- acil durumlar söz konusu olduğunda bu bağın kesildiği ve olağanüstü duruma karar vererek egemenliği de sağlamış olur.
Genel anlamda verilen kararda halkın çıkarı korunabildiğine inanıldığında bu anlaşmanın- verilen sözün bağlayıcılığı- devamı anlamına gelmektedir.

Başbakan, kendini seçen halkla özdeşleştirerek egemenliğin bölünemeyeceği anlayışı çerçevesinde halkla birlik seçeneğine sarıldı.
Bu çerçevede yasal düzenlemelere gitmeye çalışırken bunun acil durum “karar”ını egemenlik kavramı içine yerleştirmesinde gördüğündendir.

Schmitt, burada Bodin’den bir alıntı yaparak egemenliğin ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağını sorar. “Bu soruya, durumun, zamanın ve kişilerin ihtiyaçlarına göre bu taahhütleri çiğnemeyi, kanunları değiştirmeyi veya bütünüyle ilga etmenin” gerekli olabileceği sonucunu çıkarır.

Yasalarla, “halkın egemenliği” yok ediliyor safsatası, bizzat “egemenlik” kavramsallaşmasıyla sorunlu hale getirilmiş olunuyor.

Çünkü Bodin; “ ister genel ister münferit bir durumda yürürlükteki kanunu ilga etme yetkisi egemenliğin alametifarikası” olarak görür.

Bu savaşın iki tarafının egemen olmak için olağanüstü duruma karar vermek için yoğun uğraşılar verdiğini görüyoruz.

İki taraf ayrıca egemenliğin kutsal tarafına da sıkıca bağlı görünüyorlar.
Geleneksel “Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi” anlayışında hemfikirdirler.
Ama kutsalı kullanmakta birbirlerinden ayrışmaktadır.

Gülen hareketi kutsalı ahlaksızca sömürüp ayağa düşürmekte bir sakınca görmezken, iktidar bu aşağılık durumdan uzak durarak farklılaştığını göstermeye çalışmaktadır.

Ama biz egemen olmak için daha birçok olağanüstü durumların yaratılabileceği bilerek olayları okumaya devam edeceğiz. 
  
   

Haber Ara